Tocqueville düşüncesinden Türk siyaseti için çıkarılacak dersler

Tocqueville düşüncesinden Türk siyaseti için çıkarılacak dersler

Tocqueville’nin demokrasi teorisine bir diğer önemli katkısı merkeziyetçilik üzerine yaptığı çözümlemede açığa çıkar. O, adem-i merkeziyetçiliği yatay bir kuvvetler ayrılığı formu olarak önemser. Daha doğrusu merkeziyetçiliği ikiye ayırır düşünür: Siyasi merkeziyetçilik ve idari merkeziyetçilik. Siyasi merkeziyetçilik kaçınılmaz ve bir yere kadar da gereklidir. Toplumların tek bir siyasi merkezinin olması büyük işler başarmayı kolaylaştırır. Ancak idari merkeziyetçilik felaket getirir. Yereli ilgilendiren sorunlar yerelde çözülmelidir.

Alexis de Tocqueville aristokratik yanı ağır basan cumhuriyetçi bir liberalizmin en bilinen düşünürüdür. Aristokrasi, liberalizm ve cumhuriyetçilik gibi aslında her bir tek başına önemli akım ve kurumların bir entelektüelde sentezlenmesi bakımından ise siyasi düşünce tarihinde benzersiz bir konuma sahip. Daha çok Amerika’da Demokrasi ile Eski Rejim ve Devrim kitaplarıyla tanınıyor. İlk çalışma demokrasi teorisi açısından çok önemli. Bugünün dünyasında sağ popülizm tarafından her gün biraz daha geriletilen liberal demokrasinin henüz kuruluş sürecinde, doğasına içkin gerilimleri oldukça derin bir tartışma düzeyiyle okuyucuya sunuyor Tocqueville.

Demokrasinin en büyük sorunu eşitlik ile özgürlük arasındaki karşıtlıkta kristalize olmakta. Eşitlik yolunda atılan adımlar özgürlüğü tehdit eder. Çünkü eşitlik siyasal yabancılaşmaya, siyasal yabancılaşma ise çoğunluğun tiranlığına yol açmakta. Tocqueville demokratik rejimlerin insanları basitlikte eşitlendiğini düşünürdü. Bu bağlamda çoğunluğun tiranlığı basitçe devlet baskısından çok topluma hakim olan siyasal ve kültürel davranış tarzlarının herkesi belli bir biçimde davranmaya zorlaması. Twitter’daki linç kampanyalarından mahalle baskısına, sosyal medyanın afişe eden dilinden kamusal alandaki İslamileşme tartışmalarına, Atatürk’ü eleştirmenin imkansız olduğu burjuva laikliğinden kadın cinselliğini tabulaştıran muhafazakar tahayyüle kadar bir dizi olay, süreç ve akımda çoğunluğun tiranlığından izler görmekteyiz. Bu bağlamda Türkiye siyaseti çoğunlukta olan kimliğin kendi hakikatini ötekine dayattığı sayısız otoriter kamusal alanın toplamı gibi sonuç doğurmakta. 

Tocqueville’nin dikkat çektiği bir diğer husus keyfi iktidara karşı alınacak tedbirlerde somut bir içeriğe bürünür. Bu hususta sivil toplum, adem-i merkeziyetçilik ve din başlıkları öne çıkar. Düşünür öncelikle monarşideki kralla demokrasideki halkın birbirine çok benzediği gerçeğine dikkat çeker. Kralı hangi gerekçeyle sınırlıyorsak halkı da aynı gerekçeyle sınırlamalıyız. Sınırlanmamış halk iktidarı keyfiliğe yol açar ve özgürlüğü yok eder. Ona göre devlet şiddetinin alternatifi ve özgürlükçü demokrasinin en büyük teminatı sivil toplumdur. Sivil toplumun güçlü olduğu ve bireylerin devlet karşısında serbestçe örgütlenebildiği coğrafyalarda insani ilişkiler özgürlük tarafından belirlenir. Türkiye’nin de dahil olduğu pek çok Asyatik toplumda en büyük sorun sivil toplumun eksikliği. Devlet çok güçlü. Yurttaşlar sorunlarının çözümünü devletten ve siyasetten bekliyor. Ayrıca sivil toplum örgütleri çoğu kez özerk değil, devletin uzantısı gibi. Bu durum değişmediği müddetçe hangi hükümet gelirse gelsin demokrasimiz kırılgan olmaya devam edecek.   

Yerel demokrasi olmaksızın tam demokratik bir rejime ulaşmak da imkansızdır. 21. yüzyıl Türkiye’si şüphesiz ki 19. yüzyıl Amerika’sından farklıdır. Bu nedenle Tocqueville’nin önerisi olduğu gibi tekrar edilemez. Ülkenin elitleri kendi koşullarımızı dikkate alarak adem-i merkeziyetçiliğin düzeyini ve yoğunluğunu kendilerini belirlemelidir. 

YEREL DEMOKRASİ OLMADAN TAM DEMOKRATİK REJİME ULAŞILAMAZ

Tocqueville’nin demokrasi teorisine bir diğer önemli katkısı merkeziyetçilik üzerine yaptığı çözümlemede açığa çıkar. O, adem-i merkeziyetçiliği yatay bir kuvvetler ayrılığı formu olarak önemser. Daha doğrusu merkeziyetçiliği ikiye ayırır düşünür: Siyasi merkeziyetçilik ve idari merkeziyetçilik. Siyasi merkeziyetçilik kaçınılmaz ve bir yere kadar da gereklidir. Toplumların tek bir siyasi merkezinin olması büyük işler başarmayı kolaylaştırır. Ancak idari merkeziyetçilik felaket getirir. Yereli ilgilendiren sorunlar yerelde çözülmelidir. Siyasi merkeziyetçiliğin idari merkeziyetçiliği yutması kamunun etkin bir şekilde çalışmasını imkansız hale getirir. Ayrıca idari merkeziyetçilik özgürlükçü demokrasi önünde ciddi bir engeldir. 

Türkiye’nin en temel sorunlarından birinin bu merkeziyetçilik meselesi olduğu söylenebilir. Siyasi ve idari anlamda yüksek düzeyde merkeziyetçilik Türkiye’deki devlet örgütlemesinin başat özelliklerinden biridir. Merkeziyetçilik konusundaki hassasiyetin tarihsel bir arka planı olduğunu hepimiz biliyoruz. Adem-i merkeziyetçi Osmanlı etnik isyanların belirleyici olduğu bir konjonktürde siyasi bütünlüğünü kaybetmiştir. Ayrıca Türkiye’deki Kürt hareketi ayrılıkçı taleplerde bulunmakta ve amaçları doğrultusunda terör eylemleri gerçekleştirmektedir. Yani ortada bir siyasi şiddet sorunu vardır. Ancak merkeziyetçilik konusunda katı tutumun kamu kaynaklarının rasyonel kullanımına engel olduğu, yerelle ilgili kararların merkezde alınmasının etkinliği azalttığı da açıkça ortadadır. Dahası yerel demokrasi olmaksızın tam demokratik bir rejime ulaşmak da imkansızdır. 21. yüzyıl Türkiye’si şüphesiz ki 19. yüzyıl Amerika’sından farklıdır. Bu nedenle Tocqueville’nin önerisi olduğu gibi tekrar edilemez. Ülkenin elitleri kendi koşullarımızı dikkate alarak adem-i merkeziyetçiliğin düzeyini ve yoğunluğunu kendilerini belirlemelidir.

İdeal seküler ortam demokratlarının dini dışlamaması, dindarların demokratikleşmesi, dinin bir baskı unsuru olarak kullanılmaması, dindarlara baskı yapılmaması ve dini adamlarının siyasi güç peşinde koşmamaları gibi bir dizi siyasal sosyolojik eğilimin toplamıdır.

İDEAL SEKÜLER ORTAM

Son olarak din-demokrasi ilişkisine değinmek gerekir. Tocqueville Fransa ve ABD örneklerini karşılaştırır. Ona göre Fransız laikliğine yön veren iki unsur, yani din kurumunun siyasi güç istemesi de, demokratların dini demokrasi dışı bir öğe olarak görmesi de sorunludur. Dindarlara yönelmiş cumhuriyetçi tepki bu kesimlerin demokratik rejimi tam anlamıyla içselleştirmesine engel olmuştur. ABD örneği ise daha yumuşak bir devlet-din siyasetinin var olabileceğini gösterir. Dinin apolitik ama aynı zamanda demokrat olduğu seküler ortam demokratik rejimin sağlıklı bir şekilde işlemesi için elzemdir.    

Tocqueville’nin bu tespitlerinin Türkiye toplumu için ne kadar değerli olduğu açıkça ortada. İdeal seküler ortam demokratlarının dini dışlamaması, dindarların demokratikleşmesi, dinin bir baskı unsuru olarak kullanılmaması, dindarlara baskı yapılmaması ve dini adamlarının siyasi güç peşinde koşmamaları gibi bir dizi siyasal sosyolojik eğilimin toplamıdır. Türk toplumunda ise bu koşullar listesinin neredeyse tamamında sorun yaşanmaktadır. Pek çok demokrat özgürlük ve dinin bir arada olamayacağını düşünmekte. Din politikleşmiş, devlet dinsel bir karakter kazanmıştır. Laiklik ise normal bir sosyolojik dönüşümden çok, devletin dindarlara ve cemaatlere baskısı şeklinde sonuç doğurmuştur. Tüm bu toksik ortama karşı Tocqueville’nin sekülerizm tavsiyesini ciddiye almak ve din-siyaset ilişkisini istikrarlı bir demokrasi için yeniden düşünmek yerinde olacaktır.

Armağan Öztürk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir