Gösterdiği adayın seçimi kazanması söz konusu olmayan bir partinin aday göstermekte ısrar etmesini bir suçlama konusu yapmak, yapılanın belediye başkanlığını iktidara teslim etmekten başka işe yaramayacağını ileri sürmekten önce, sanıyorum küçük partiler niye böyle davranıyorlar sorusunu sormak gerekiyor. Verilebilecek en kolay fakat sathi cevap cumhurbaşkanı seçiminde yaptıkları işbirliğinden memnun kalmadıklarıdır.Mahalli seçimler yaklaşırken, seçimde iddiası olan partiler kendilerine seçimi kazandırabilecek koalisyonlar kurmaya çalışıyorlar. Görünüşe bakılacak olursa, hükümet kanadı koalisyon kurmak konusunda muhalefete nazaran daha başarılı. Yine de gerek iktidar gerek muhalefet katında güçlükler yaşandığından emin olabilirsiniz. Parti liderleri ve ileri gelenleri bir yandan resmi düzeyde işbirliği yapma imkanlarını araştırırken, diğer yandan bu türden bir işbirliği olmazsa dahi, diğer partilerin seçmenini oylarını kendi partilerine değil kazanması muhtemel adaylara vermeleri yönünde ikna etmeye çalışıyorlar. Bu çabalar her parti adayını belirleyene kadar resmi temasları da kapsayacak şekilde, bilahare de seçmenleri kazanmaya gayret etmeyi amaçlayarak devam edecektir.
Seçimde kazanma şansı olmayan partilerin yine aday göstermekte ısrar etmeleri, seçimde önde çıkmayı bekleyen partileri hem sıkıntıya sokmakta hem de kızdırmaktadır. Bu kızgınlığın, ya da hiç olmazsa kırgınlığın, daha ziyade ana muhalefet partisinde görüldüğü konusunda bir tereddüt yoktur.
ŞANSI OLMAYANLARIN ADAY GÖSTERMESİ ANA MUHALEFETİ KIZDIRIYOR
Seçimde kazanma şansı olmayan partilerin yine aday göstermekte ısrar etmeleri, seçimde önde çıkmayı bekleyen partileri hem sıkıntıya sokmakta hem de kızdırmaktadır. Bu kızgınlığın, ya da hiç olmazsa kırgınlığın, daha ziyade ana muhalefet partisinde görüldüğü konusunda bir tereddüt yoktur. Ana muhalefet partisi kendisini desteklemek yerine ortaya kazanma şansı olmayan adaylar süren küçük partilere kızmakta, onları bu yolu izleyerek seçimi iktidar partisine hediye etmekle suçlamaktadır. Bu tahminler bir oranda doğru da olabilir. Ancak seçmenini yakınlık duyduğu partiye sorgusuz sualsiz itaat eden varlıklar olarak kavramsallaştırmak yanıltıcı olması da muhtemeldir. Bir kısım seçmen kazanma şansı olmayan bir partiye oy vererek, ehveni şer olarak telakki edebileceği bir başka partiyi iktidardan mahrum edeceğini bilecek kadar siyasi bilince sahiptir. Oyunu ona göre kullanması beklenir. Sonra, bilindiği gibi, yerel seçimlerde parti mülahazalarına ek olarak adayın kimliği de önem taşımaktadır. Dolayısıyla, bir partinin kimi aday gösterdiği hususu önem arz etmekte, sonucu etkilemektedir. Ayrıca, bir kısım vatandaşın gidişten memnun olmayarak daha önce iktidar partisine oy vermiş olsa dahi, muhalif bir partiye oy vermesi veya en azından şans tanıması söz konusu olabilir. Bir de, adayların resmi düzeyde gerçekleşmeyen birleşmeyi tabanda gerçekleştirmek için gayret gösterecekleri konusu var ki, bu yaklaşım siyasi tarihimizde nispeten yeni olduğu için ne gibi sonuçlar doğuracağını bilemiyoruz. Özetleyecek olursak, her partinin aday göstermesi, o partiyi destekliyorum diyen her seçmenin oyunu o partinin adayına vereceğinin güvencesi değildir. Nihayet, çok düşük bir yüzde farkı olsa bile, en yüksek oyu alan şahıs seçimi kazanmaktadır.Gösterdiği adayın seçimi kazanması söz konusu olmayan bir partinin aday göstermekte ısrar etmesini bir suçlama konusu yapmak, yapılanın belediye başkanlığını iktidara teslim etmekten başka işe yaramayacağını ileri sürmekten önce, sanıyorum küçük partiler niye böyle davranıyorlar sorusunu sormak gerekiyor. Verilebilecek en kolay fakat sathi cevap cumhurbaşkanı seçiminde yaptıkları işbirliğinden memnun kalmadıklarıdır. Böyle bir tahlil bazı partiler açısında kısmen doğru olsa bile, sanıyorum daha ciddi bir sorun var. Karşımızda bir bölümü uzun sürelerdir varlığını sürdüren, diğerleri kısa süre önce kurulan partiler bulunuyor. Bu partilerin bir bölümü fikri bir ayrışmayı veya yeniliği temsil ediyor, bir kısmı kurucularının egolarını tatmin için örgütlemeye çalıştığı yapılar. Ancak hepsini birleştiren bir husus var. Bu kuruluşlar cumhurbaşkanlığı seçiminde bir koalisyon kurdular.Kendilerine ait olduğunu düşündükleri seçmeni, ortak belirlenmiş olsa da, bir başka partiye mensup bir adaya oy vermeye yönlendirdiler. Aslında kendilerinin ne oranda desteklendikleri, kimden oy alabilecekleri konusunda yeterli bilgileri yok. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra şimdi de yerel seçimlerde seçmenlerine yine bir başka partinin adayına oy verin dediklerinde, parti yandaşları her defasında bizden bir başka partiye oy vermemiz isteniyor, o zaman bu partiye ihtiyaç yok demezler mi? Bu çok da haksız bir endişe değil. Özellikle yeni kurulan partiler açısından bakıldığında, bu partiler seçmen katında tanınma ve benimsenme mücadelesi verirler. Seçime girip, diğer partilerle mücadele etmeye, onları eleştirmeye, kendilerinin diğerlerinden ne kadar farklı olduğunu göstermeye çalışırlar. Belki de bu gerekçelerle koalisyon yapmaktan uzak durmalarını anlayışla karşılamak gerek.Sanıyorum, küçük partilerimizin zihninde Mart sonunda yapılacak yerel seçimler kadar 2028’de yapılacak genel seçimler de yatıyor. O dönemle ilgili iki farklı düşünce çizgisi sezmek mümkün. 2028’i düşünenlerin bir bölümü mevcut iktidarın devam etmesinin muhtemel olduğunu hesap ederek, onunla birlikte hareket etmeyi tercih etmişlerdir. Bunun yanında HüdaPar gibi, iktidarla ortak olmazsa siyasi varlığı bir yana, hukuki varlığı dahi tehlikeye girecek kuruluşlar da bulunuyor. İkinci çizgiyi benimseyenler ise 2028 seçimlerinde söz sahibi olmak için, bu seçimlere tek başına girmek, belirli oranda oy sahibi olduğunu göstermek, böylece gelecek seçimlerde eğer ortaklık yapacaklarsa daha fazla pazarlık gücüne sahip olmak istiyorlar. Tabii, bu süreç sonunda bazı partilerin siyasi haritadan silinmesini de bekleyebiliriz. Kuruluş gerekçeleri sağlam olmayan, daha ziyade mevcut siyasi partilerden tepki olarak ayrılan bir kısım “liderlerin” kurduğu örgütler pek başarılı olmayabilirler. Buna karşılık, çoğu “küçük” olan muhalefet partileri 2028’de daha büyük bir başarı sağlayacakları hesabıyla bu seçimde ortaklıktan kaçıyor olmaları muhtemeldir.Yerel seçimlerdeki davranışlarını, kararlarını 2028’e göre şekillendiren küçük partiler, bir varsayım daha yapıyorlar: 2028’de olağan seçim yapılacak, hükümet seçimi kaybedebilecek, kaybederse de iktidardan gidecektir. Genel gidişe bakıldığında, böyle bir varsayım ne derecede güvenilir olduğu tartışılabilir. Göstergeler pek de iç açıcı değil. Seçimleri yürütmekle mükellef yargı giderek yürütmenin denetimine girmektedir. Birçok yerde aslında var olmayan seçmenlerim kaydedildiğine dair bilgiler ortalıkta dolaşmaktadır. Muhalefetin hem bilgi edinme hem de iktidarı eleştirme olanakları giderek daralmaktadır. Anayasa iktidarı sınırlayan gücünü kaybetmektedir. Çok elim ve düşündürücü bir gelişme olarak Sayın Cumhurbaşkanımız, yerel seçimlerde iktidara oy vermeyen partilerin devletten hizmet beklemesinin beyhude olduğunu pek de diplomatik ifadeler kullanmaya ihtiyaç duymaksızın ilan etmiştir. Bu bilgilerin ışığı altında 2028’de sorunsuz bir seçimin yaşanacağını varsayarak geleceği planlamak makul mudur? Her biri kendi şansını denemeyi ve belki böylece yerel seçimlerde iktidarın üstün bir konum elde etmeyi uman küçük partiler herhalde öyle düşünüyorlar. Bir defa daha düşünsünler demek için maalesef biraz geç çünkü hemen hepsi adaylarının önemli bölümünü de ilan etmiş durumdalar.Bu ortamda DEM Parti'nin tutumu özellik arz ediyor. Uzun süre aday gösterip göstermeyeceği konusunda tereddüt besleyen bu partimiz sonunda büyük şehirlerde aday göstermeye karar verdi.
DEM PARTİNİN TUTUMU ÖZELLİK ARZ EDİYOR
Bu ortamda Dem Partinin tutumu özellik arz ediyor. Uzun süre aday gösterip göstermeyeceği konusunda tereddüt besleyen bu partimiz sonunda büyük şehirlerde aday göstermeye karar verdi. Bunda partinin içindeki mücadelenin de bir etkisi olduğu ileri sürülüyor ama ben bunu değerlendirecek kadar bilgiye sahip değilim. Yine de bazı gözlemlerde bulunabilirim. Bu partinin seçmeni partisine oldukça güçlü bağlarla bağlı gözüküyor, dolayısıyla seçime katılmadan bir başka partiye oy vermesi tavsiye edildiği zaman, diğerlerine nazaran partilerinin sözünü dinlemeleri daha muhtemel. Bir başka partiyi desteklerse, DEM herhalde daha seçmen az kaybına uğrayacaktır.Buna karşılık etnik farkların tanınması, toplumsal düzenin ona göre yeniden kurulması türünden talepleri, DEM’in diğer partilerle işbirliği yapmasını zorlaştırıyor. MHP’nin ortak olduğu iktidar cenahı partinin “çözüm süreci” tabir ettiği konuları görüşmeye kapalı. Hatta, herhangi bir muhalefet, özellikle ana muhalefet partisi, bu konuları konuşmaya açık olduğunu bildirecek olsa, bölücülerle işbirliği yaptığı ileri sürülerek eleştirilecek, siyasi rekabetten dışlanmaya çalışılacak. Bu koşullarda ortaya kazanması mümkün olmayan bir aday çıkarmak, böylece muhalefete gidebilecek oyları kendine çekerek iktidarın adayının konumunu güçlendirmek ne oranda isabetlidir? Tabii, bu soru, ancak iktidar partisi başlıca büyük kentlerde seçimi kazanırsa, ülkede demokrasi uygulamalarının daralacağı varsayımı altında önem kazanıyor; DEM’in daha demokratik bir ortamı tercih edeceği tahmin ederdim ama belki de yanılıyorum.Karşımızda olağan bir yerel seçim değil, ulusal çapta da sonuçlar doğuracak önemde bir seçim var. Muhalefetteki partiler, 2028’e hazırlık saikiyle, seçimde işbirliği yapmayı reddediyorlar. Eğer 2028 seçimlerinin olağan koşullar altında yapılması bekleniyorsa, izlenen yol makuldur. Aksi varit olursa, tarihe Türk demokrasisinin sona ermesine katkıda bulunan, uzun vadeli görüşü olmayan, siyasi tahlil becerilerinden yoksun teşkilatlar olarak geçeceklerdir.
Yorum Yazın