Mevcut tablo içinde Haleb’in düşmesinden kimin kazançlı çıktığını, kimin kaybettiğini söylemek için zaman henüz erkendir. HTŞ’nin Halep’i ele geçirmesinden büyük kazançlar elde etmeyi uman yerel, bölgesel ve küresel aktörler, kazanmanın aksine hiç ummadıkları kayıplarla karşılaşabilirler. Haleb’in düşmesi, Suriye’de derin bir belirsizlik, kaos ve çatışma ortamı yaratmıştır. Suriye’de çanlar herkes için çalmaktadır.
27 Kasımda Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) liderliğinde cihadist koalisyonun Halep’e yaptığı saldırılar sonucu Halep’in düşmesi ve cihadist güçlerin Hama önlerine kadar ilerlemesi, Suriye Milli Ordusu’nun SDG’nin elindeki Tel Rıfat’ı ele geçirmesi, Suriye sahasında bütün dengelerin değişmesine ve yeni bir güç mimarisinin oluşmasına neden olmuştur. Sekiz yıl aradan sonra cihadist örgütler, Haleb’i tekrar kontrollerine almayı başardılar. Cihadist grupların Suriye’nin ikinci büyük şehri olan Halep’le birlikte onlarca köy ve kasabayı ele geçirmesi, Esad rejimine karşı büyük bir tehdit ve meydan okuma anlamına gelmektedir. Haleb’in çok kısa süre içinde HTŞ güçlerinin eline geçmesinin ana nedeni, Esad’ın ordusunun moralsiz, motivasyonsuz, hazırlıksız ve donanımsız olmasından kaynaklanmaktadır. Heyet Tahrir el-Şam’ın Haleb’i ele geçirmesi Esad rejimi için bir mağlubiyet olduğu gibi, onun uluslararası müttefikleri olan İran ve Rusya için de büyük bir mağlubiyet, zaaf ve çöküş anlamına gelmektedir. Rusya ve İran, Esad rejimini koruyamayacak ve yeterli desteği sunamayacak kadar zayıflamışlardır.
Heyet Tahrir el-Şam, el Kaide ve IŞİD bağlantılı bir cihadist gruptur. IŞİD’in bir kolu olan HTŞ, Nusra Cephesi adını taşımaktaydı. BM, HTŞ’yi terörist bir örgüt olarak kabul etmektedir. HTŞ’nin liderliğini IŞİD’in Musul komutanlarından Ebu Muhammed Colani yapmaktadır. El-Kaide ve IŞİD içindeki güç mücadeleleri sonucu bu örgütlerden ayrılan Muhammed Colani, Heyet Tahrir el-Şam’ı Suriyelileştirmiştir. Küresel cihadı hedeflemediğini, Esad rejimini devirmek ve Suriye’de bir şeriat rejimi kurmak şeklindeki amaçlarının sadece Suriye ile sınırlı olduğunu ve Suriyeli bir kimliğe sahip olduğunu iddia eden HTŞ, ideolojik, örgütsel ve insan kaynağı açısından el-Kaide’den ve IŞİD’ten hiçbir farkı bulunmamaktadır. HTŞ’yi El-Kaide’den ve IŞİD’ten tamamen kopmuş bir yapı olarak değil, onların daha pragmatik, makyavelist, takiyyeci ve profesyonel nitelikteki Suriyelileşmiş versiyonu olarak düşünmek mümkündür.
İran liderliğindeki direniş ekseninin Türkiye liderliğindeki Türk-Cihatçı eksen karşısında çöktüğü ve etkisiz kaldığı görülmektedir. Rusya-İran-Şam üçlüsünün Halep’i HTŞ’ye bırakmayacağını ve eninde sonunda büyük askeri operasyonlar yapacaklarını öngörebiliriz.
RUSYA-İRAN-ŞAM ÜÇLÜSÜ
Afganistan’da Taliban neyse, Suriye’de de HTŞ odur. Selefi ve cihadist bir örgüt olarak HTŞ, Suriye’de şeriate dayalı bir İslam emirliği kurmayı amaçlamaktadır. İdeolojik olarak El-Kaide ve IŞİD’le aynı zihniyeti paylaşan HTŞ, radikal selefi ve cihatçı bir örgüt olmadığına, Suriye halkını temsil eden ılımlı nitelikte sosyal ve siyasal bir muhalefet hareketi olduğuna dünya kamuoyunu inandırmaya çalışmaktadır. Yıllardır İdlib bölgesine sıkışan HTŞ, Halep’i ele geçirmekle Suriye’de Esad rejiminden bile önemli bir aktör haline gelmiştir. Şu anda Suriye sahasında HTŞ, Esad rejimi ve Rojava yönetimiyle birlikte üçüncü büyük aktör konumuna gelmiş bulunmaktadır.BM tarafından terörist örgüt olarak tanınan HTŞ’nin Halep başta olmak üzere Suriye’nin geniş bir bölümünü kontrolüne alması, Suriye’de barışın ve çözümün çok uzak olduğu, çok yoğun bir çatışma ve şiddet döneminin başlayacağı anlamına gelmektedir.
Esad rejiminin uluslararası müttefikleri olan İran ve Rusya, HTŞ ve diğer cihadcı güçler tarafından Halep’in ele geçirilmesi karşısında pek bir şey yapamamışlardır. Ukrayna savaşının çok yıprattığı ve zayıflattığı Rusya, Suriye’ye acil olan desteği sunamamakta ve Esad rejimini korumak için mevcut şartlarda acil olan müdahaleleri yapamamaktadır. İsrail’in saldırıları ve operasyonları sonucu ciddi ölçüde zayıflayan İran ve Hizbullah, Esad rejimine ihtiyaç duyduğu askeri desteği sunamamışlardır. Rusya’nın Hama, İdlib ve Halep’te cihadist güçleri bombalaması, mevcut durumda bir değişiklik yaratmamıştır. Bu arada Rusya’nın Suriye’deki Himeymim üssündeki askeri varlığını güçlendirmeye başladığını not etmek lazımdır. İran, Irak’tan kendi kontrolündeki Haşdi Şabi, Ketaib’ül Hizbullah ve Fatimuyyun milislerinden bazılarını Suriye sahasına kaydırmıştır. İran, askeri müdahaleden çok diplomasi alanına yönelerek Suriye’deki mevcut durumla ilgili olarak uluslararası destek sağlamaya çalışmaktadır. Haleb’in düşmesi, aslında İran-Rusya-Türkiye üçlüsünün garantör olduğu Astana Sürecinin çökmesi anlamına gelmektedir. Astana Süreci çökmesine rağmen İran, Halep’in düşmesinden sonra diplomasi kanalını aktif tutmaya çalışmaktadır, çünkü İran’ın, Rusya’nın ve Hizbullah’ın Esad’a destek olarak yollayacağı asker ve silah kaynağı bulunmamaktadır. İran-Esad rejimi-Hizbullah’ın oluşturduğu direniş eksenine karşı Türkiye’nin liderliğinde oluşturulan Türkiye-HTŞ-Suriye Milli Ordusu (SMO) ekseni bulunmaktadır. İran liderliğindeki direniş ekseninin Türkiye liderliğindeki Türk-Cihatçı eksen karşısında çöktüğü ve etkisiz kaldığı görülmektedir. Rusya-İran-Şam üçlüsünün Halep’i HTŞ’ye bırakmayacağını ve eninde sonunda büyük askeri operasyonlar yapacaklarını öngörebiliriz.
HTŞ Liderliğindeki cihadist bloğun Halep’i ele geçirmesi, Türkiye açısından büyük başarı ve zafer olarak kabul edilmektedir. HTŞ ve SMO, Türkiye’nin desteği sayesinde Halep başta olmak üzere birçok alana hakim olmayı başarmıştır. Haleb’te asılan Türk bayrağı, Türkiye’nin sahadaki gücünü, etkinliğini ve müdahalesini gösteren çok önemli bir sembolik eylemdir. Haleb’in düşmesinden sonra Türkiye, bütün kartları elinde tutan aktör olarak öne çıkmaktadır. Efrin, İdlib ve Bab bölgeleri başta olmak üzere Suriye coğrafyasında önemli yerleri kontrol eden Türkiye, HTŞ ve Suriye Milli Ordusu başta olmak üzere cihadist grupların büyük bölümünü kontrol eden ve etkileyen tek ülke durumundadır. Halep’in düşmesinden sonra Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (eski ÖSO), Tel Rıfat’a saldırmış ve burayı SDG güçlerinin elinden almıştır. HTŞ ve SMO’nun saldırıları birbiriyle koordineli ve uyumlu bir şekilde yürütülmektedir. Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu, Kürt bölgelerine olan saldırılarını bundan sonra daha fazla yoğunlaştıracak, Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDG) yoğun çatışmalara girecektir. HTŞ ve SMO’nun önceliği Esad rejimi ve Kürt güçleriyle aynı anda savaşmak ve onları etkisiz hale getirmektir. Türkiye, Esad ve Kürtlere karşı bir cihadisteksen meydana getirmiştir. Cihadist bloğun güçlenmesi, Türkiye’nin elini Rusya’ya, İran’a ve Esad rejimine karşı güçlendirmektedir. Türkiye, cihatcı güçler üzerinden Kuzeydoğu Suriye Özerk yönetimini geriletmek, etkisizleştirmek ve yıkmak için bütün fırsatları ve imkanları kullanacaktır.
Amerika’nın Suriye’den 900 kişi civarındaki güçlerini çekmesi halinde Türkiye, bu durumda ortaya bir güç boşluğunun çıkmayacağını, kendisinin Suriye’de her şeye hakim güç olarak desteklenmesi için Amerika ve İngiltere’yi ikna etmeye çalışacaktır.
TÜRKİYE, AMERİKA VE İNGİLTERE’Yİ İKNA ETMEYE ÇALIŞACAKTIR
Halep’in HTŞ liderliğindeki cihadist bloğun eline geçmesi, Türkiye için büyük başarı olarak kabul edilebilir. Türkiye, Suriye’de İran ve Rusya’nın etkisini azaltan ve sınırlayan güç olarak öne çıkmaktadır. Amerika ve İngiltere, Türkiye’nin desteğiyle HTŞ liderliğindeki cihadist bloğun Halep’i ele geçirmesini memnuniyetle karşılamışlardır. Amerika’nın Suriye’den 900 kişi civarındaki güçlerini çekmesi halinde Türkiye, bu durumda ortaya bir güç boşluğunun çıkmayacağını, kendisinin Suriye’de her şeye hakim güç olarak desteklenmesi için Amerika ve İngiltere’yi ikna etmeye çalışacaktır.
Haleb’in düşmesi, Suriye’deki ve Ortadoğu’daki dengeleri derinden sarsmış ve ortaya öngörülmesi zor bir tablo çıkarmıştır. Mevcut tablo içinde Halep’in düşmesinden kimin kazançlı çıktığını, kimin kaybettiğini söylemek için zaman henüz erkendir. HTŞ’nin Haleb’i ele geçirmesinden büyük kazançlar elde etmeyi uman yerel, bölgesel ve küresel aktörler, kazanmanın aksine hiç ummadıkları kayıplarla karşılaşabilirler. Halep’in düşmesi, Suriye’de derin bir belirsizlik, kaos ve çatışma ortamı yaratmıştır. Mevcut tablo içerisinde hiçbir aktörün ve yapının konumu, işlevi ve geleceği belli değildir. Suriye’de çanlar herkes için çalmaktadır.
Yorum Yazın