AK Parti’nin 22 yıl gibi çok uzun bir dönem birinci parti olmasının sonu olan yerel seçimlerin tartışmayı gerektiren çok fazla başlığı var. Bunları seçmen davranışlarını araştıran saha çalışmalarının karşılaştırmalı verilerine dayanarak analiz etmek gerek. Sağlıklı olan ve doğru çıkarımlar yapılmasını sağlayacak olan, bu bilimsel sosyal veriler olabilir. 31 Mart Yerel seçim sonuçları üzerine süren tartışmaların odak noktasına artık muhalefet partilerinin seçimsiz dört yıl ne yapacaklarını yerleştirmek gerek. Ve esas olarak da “CHP, bu seçimlerdeki sıçrayışını ve yükselişini yönetebilecek mi” sorusu, en hayati soru olsa gerek.Hiç kuşkusuz ki, AK Parti’nin 22 yıl gibi çok uzun bir dönem birinci parti olmasının sonu olan yerel seçimlerin tartışmayı gerektiren çok daha fazla başlığı var. Bunları seçmen davranışlarını araştıran saha çalışmalarının karşılaştırmalı verilerine dayanarak analiz etmek gerek. Sağlıklı olan ve doğru çıkarımlar yapılmasını sağlayacak olan, bu bilimsel sosyal veriler olabilir.Siyasi gözlem olarak ise Türkiye’de ciddi bir siyasal değişim arzusu var. Bu dalga her gün daha da büyüyor. Sadece seçimlerde değil çok farklı toplumsal sorunlar, konular etrafında değişik davranış biçimleri olarak kendini dışa vuruyor, gösteriyor.
CHP’de gerçekleşen yönetim değişimi, toplumda alttan alta biriken siyasal değişim arzusunun 31 Mart seçimlerinde seçmen davranışı olarak sandığa yansımasının önünü açtı. Hiç kuşkusuz bunun zemini oluşturan Kemal Kılıçdaroğlu döneminde adım adım inşa edilen helalleşme ve kutuplaştırma karşıtı politikaları oldu.
CHP’DEKİ DEĞİŞİM, TOPLUMDAKİ DEĞİŞİM İSTEĞİNİN ÖNÜNÜ AÇTI
Bunlardan birisi de farklı duyarlılıklardan gençlerin, İsrail’in soykırımına karşı İstiklal caddesinde düzenledikleri, “İsrail ile ticaretin kesilmesini” talep ettikleri gösteriydi.2023 Mayıs seçimlerinden sonra CHP’de gerçekleşen yönetim değişimi, toplumda alttan alta biriken siyasal değişim arzusunun 31 Mart seçimlerinde seçmen davranışı olarak sandığa yansımasının önünü açtı, kolaylaştırdı söylenebilir. Hiç kuşkusuz bunun zemini oluşturan Kemal Kılıçdaroğlu döneminde adım adım inşa edilen helalleşme ve kutuplaştırma karşıtı politikaları oldu.Türkiye’nin 30 büyükşehrinden 14’ünü, 51 il belediyesinin 21’ini, 973 ilçe belediyesinin 337’sini ve 390 belde belediyesinin 61’ini kazanması, seçmenin siyasal değişim arzusunun bir sonucu. Mevcut iktidarın politikalarına karşı birikmiş tepki ve iktidarın yorgunluğu seçim sonuçlarında etkili oldu.Başka bir ifade ile 2024 Mart seçimlerinde seçmen davranışını belirleyenin seçmenin muhalefette gördüğü ciddi siyasal umuttan daha çok, seçmenin iktidara siyasal tepkisi, uyarma arzusu ve iktidarın yorgunluğu olduğunu söyleyebiliriz. Bir anlamda iktidarın yanlışlarının seçmenin tahammül sınır fazlasıyla zorlamasının bir sonucu.AK Parti seçmeninin yüksek oranda sandığa gitmemesi, İYİ Parti’nin ve altılı masanın diğer partilerinin seçmenlerinin, hatta Batı illerindeki Kürt seçmenin büyük ölçüde CHP adaylarını tercih etmiş olması, CHP için büyük bir fırsattır.Bu fırsatı değerlendirmek için iki noktada radikal demokratik değişime ihtiyaç var. İlki, 31 Mart seçimlerindeki başarının önünü açan, yüzde 25’lik klasik seçmen sınırının aşılmasında etkili olan, 10 ay önce yapılan yönetim değişikliğini programatik, düşünsel değişim ve dönüşümle taçlandırmak.Bunun için sağlam siyasal, sosyal temeller üzerinde yükselmeyen seçim başarısının cazibesine kapılmadan, 31 Mart seçimlerinin muhasebesinin etraflıca yapılması elzem bir sorundur.Seçim sonuçlarının belirlenmesinde seküler milliyetçilikle, muhafazakâr milletçilik etkili oldu. Bu gerçekten hareketle, CHP yönetimi, seküler milliyetçi çizgide, evrensel insancıl hukuk ve değerler iç tutarlılığına sahip bir siyasal değişim ve toplumsal dönüşümü başarmalıdır. Eğer bu başarılırsa, Türkiye’de AK Parti otoriter yönetiminin ve Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminin ürettiği siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlar; kalıcı hukuk, eşitlik ve özgürlükler temelinde çözüme kavuşturulmasının zemini inşa edilebilir.Ekonomik krizin, sosyal çöküşün en önemli başlıklarından olan barınma, beslenme, eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, kültürel hizmetler, ulaşım gibi alanlarda kamucu bir anlayış ortaya konulmalıdır. Kent ve kır yoksullarını koruyan, etnik, din/mezhep, göçmenlik, yerellik ve hayat tarzı gibi kimlikler üzerinden kapsayıcı olan, çoğulcu ve özgürlükçü bir Türkiye toplumunun yaratılmasına ihtiyaç var.
Yorum Yazın