Polis kendilerine verilen talimat gereği direnen göstericileri “süpürüyor”: Gazla, plastik mermiyle, kalkanla. İktidar ise süpürüleceği günü ertelemek için Anayasayı yeniden değiştirmek istiyor. Kurt kırmızı şapkalı kızı yemek için anayasayı bahane ediyor. “Helal rızık peşinde koşan emekçiler” ekmek yerine gaz yediler 1 Mayıs’ta. Sokaktan sadece zayıflamış iktidarlar korkar, o iktidarlar gün gelir sandıkta süpürülür.Bir 1 Mayıs’ı daha bayram değil eziyet olarak yaşıyoruz. 1 Mayıs, çok uzun yıllar adı bile konmadan yasaklandı. Daha sonra Bahar Bayramı oldu, kırlara çıkıp piknik yapın denildi. Türk siyasi hayatının nasıl da baskılarla geçip gittiğinin bir örneğiydi 1 Mayıs korkusu! Oysa neydi kutlanmak istenen, sadece ve sadece İşçi ve Emekçinin hakkını arama, demokrasi ve özgürlük talebi. Bu da ancak demokrasinin geçerli olduğu ülkelerde olabiliyor. Karanlık güçler, gizli eller, 1977’de, 1 Mayıs’ın kutlama törenlerini kurşunlar ve bıçaklarla kan gölüne dönüştürüp 34 kişinin ölümüne neden olduğundan beri Taksim Meydanı çok daha simgesel bir anlam kazandı. Her yıl 1 Mayıs’ta işçi örgütleri hükümetlerle pazarlık ede ede kutlama yapmaya çalışıyor. AKParti, iktidara geldiği ilk yıllarda seçim kampanyasında yaptığı demokrasi ve özgürlük çağrılarını 1 Mayıs’ı Bahar Bayramı olmaktan çıkarıp İşçi ve Emekçi Bayramı olarak kabul ederek ve Taksim Meydanı’nı toplantı yapmaya açarak hayata geçirdi. Aman ne güzel! İşçiler 1 Mayıs 2007’de Taksim’de halay çekti, slogan attı, bayram kutladı. Sonra ne oldu?
Adaletin hak ve hukuk dağıtmaktan uzaklaşıp sadece kurumların ve varsılların hukukunu korumaya çalışması, cezaevlerinin zindana dönüşüp masumlarla dolması zulmün artmasının sonucu nedir? Halktan korku!
AKP’nin gerçek talebi
AKP özgürlükten anladığı alanları gösterdi, başörtüsü ve tesettür hakkı, laik eğitimden vazgeçilip eğitimin dinci vakıfların eline terk edilmesi, dinin yönetimin her kesimine yayılması ve laiklikten ve cumhuriyetin kurucu değerlerinden vazgeçilmesi! Milli gelirin ve refahın, halkın ve emeğin yararına değil, küçük bir azınlığa ve sermayeye, adeta peşkeş çekilmesi, tarımın bitirilip verimli meraların, yaylaların maden şirketlerinin yağmasına teslim edilmesi, köylünün suyunun gereksiz HES barajlarıyla gasp edilmesi! Sözde özgürlük ve demokrasi için yapılan referandumla ülkenin rejimi değiştirildi. TBMM’nin yasa yapma ve denetimi sözde kaldı, işlevsizleşti. Gelinen noktada halk kitleleri yoksullaşır ve ianeye muhtaç kalırken küçük bir zümre semirdi, varlıklarını görgüsüzce sergileyerek halkın öfkesini köpürttü.Adaletin hak ve hukuk dağıtmaktan uzaklaşıp sadece kurumların ve varsılların hukukunu korumaya çalışması, cezaevlerinin zindana dönüşüp masumlarla dolması zulmün artmasının sonucu nedir? Halktan korku!İstanbul’da Osmanlı padişahları zamanında bile yaşanmamış görüntüler var: Saraçhane’de su kemerlerinin altında binlerce polis ve onlarca Toma! Sanırsınız düşman güçleri Trakya’dan şehre girdi ve kahraman askerlerimiz şehri müdafaa ediyor! Barikatları geçmeye çalışan göstericileri plastik mermi, biber gazı ve kalkanlarla durdurmaya çalışıyor.
Yorum Yazın