Devlet-iktidar Kürt meselesini çözer mi ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan bir daha seçilmek için daha farklı hamleler de yapar mı konuları meşru konulardır. Desteklenebilir de itiraz da edilebilir, bunlar çok doğaldır. Ancak, ‘Türkiye’nin birinci partisi’ en ufak bir durumda bu kadar parçalanabilir mi? Aktörleri bu kadar bariz hatalar yapabilir mi?
1 Ekim’de Kürtler ile başlayan süreç hem çok karmaşık hem de tartışmaları ile beraber ağır aksak yürüyor gibi. Yürüyor gibi dememin sebebi zihnimin etrafta dolaşan iddialardan bazılarını satın alamaması ile alakası var. Ancak benim zihnimin iddialar ile ne yapıp ne yapmadığından daha ötede açık olan bir şey var ki o da bu sürecin bir kere daha CHP’nin dışarıdan gelen dirençlere karşın ne kadar kırılgan olduğunu bize göstermesi. İktidar bloğu ne doğrudan bir fiske ya da bir yumruk attı CHP’ye, sadece parmağının ucu ile dokundu ama CHP anında sendelemeye başladı.
Yaşanan süreç ile ilgili çok iddia var ortada. Her ne kadar Mümtaz’er Türköne’yi anlıyor olsam da yaşanan süreci kimilerinin tarif ettiği gibi York ve Lancaster ailelerinin savaştığı ve sonrasında da Tudor Hanedanı’nın ortaya çıktığı Güller Savaşına benzetiyorum. Aslında değil benzetmek, bunu ortaya atanları da gülünç buluyorum. Ortada ne yetenleri sınırlı bir kral var ne de savaşın sonunda iki gücü birleştirecek bir yeni nesil. Bununla beraber Devlet Bahçeli’nin iktidardaki varlığını sürdürebilmek için bunu yaptığı tezi de bana gerçekçi gelmiyor. Zira buna ihtiyacı başkanlık sistemi sürdüğü sürece ve kendi partisini her koşulda yüzde on gibi bir oy oranında tutuğu müddetçe zaten sağlıyor.
Dahası arkasında AKP’nin Genel Başkan Vekili Efkan Ala’yı alarak tokalaşmaya gittiği yeniden hatırlanırsa iktidarda çok da tutunacak bir durumda da değil. Zira, iktidarın kıyısında değil ortasındaki bileşenlerden birisi. Bununla beraber Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Devlet Bey arasında bir mücadele ya da iletişimsizlikten bahsetme de bana Cumhur İttifakı’nın doğasını anlamamak gibi geliyor. Kuşkusuz Sinan Ateş davası başta olmak üzere birçok konuda birbirlerini zorladılar ama bu da iktidarda olmanın günlük ve dönemsel pazarlıklarının bir parçası. Buna karşın ben Devlet Bey el yükseltirken İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın kendi yetkilerini kullanarak kayyımlar atamasını hem Kürt siyasal hareketinin farklı yapılarına bir mesaj hem de iyi ve kötü polis oyununu ustaca sürdürmek olarak okuyorum.
Trump’a göre artık masraf ve risk olan Amerikan askerlerinin Irak ve Suriye’den çekileceğini de düşünürsek Kürt gruplarının bölgede kimi yeni stratejilerin unsuru olabileceğini de söyleyebiliriz. Hal böyle olunca Türkiye ya kendi Kürt meselesini orta vadeli bir şekilde çözecek ya da 2025 yılı itibariyle hep diken üzerinde duracak.
TÜRKİYE YA ÇÖZECEK YA DA DİKEN ÜZERİNDE OLACAK
Bununla beraber Kürt meselesinde bir şekilde çözümün de Trump’ın başkan seçilmesi ile Türkiye için daha da elzem bir konu olduğunu düşünüyorum. Trump’ın başkanlık döneminin başında İran’ın zor zaman geçireceğini söylemek için iddialı bir Orta-Doğu uzmanı olmaya gerek yok. Trump’a göre artık masraf ve risk olan Amerikan askerlerinin Irak ve Suriye’den çekileceğini de düşünürsek Kürt gruplarının bölgede kimi yeni stratejilerin unsuru olabileceğini de söyleyebiliriz. Bunu sadece Türkiye görmüyor olmalı ki cuma günü Irak Bölgesel Kürt Yönetimi DEM Parti’nin şubelerini apar topar kapattı. Hal böyle olunca Türkiye ya kendi Kürt meselesini orta vadeli bir şekilde çözecek ya da 2025 yılı itibariyle hep diken üzerinde duracak. Uzun vadeli ya da kalıcı bir çözüm ise mümkün değil, çünkü onun için çok kapsamlı bir demokratikleşme lazım ki Türkiye o treni çoktan kaçırdı.
Dahası 2023 seçimleri sonrasında Türkiye’nin sınırlarının değişmemesi şekilde o zamanlar kimsenin anlamadığı lafları eden Devlet Bahçeli bir yanda dururken, diğer yanda da uzun zamandır Kandil ve İmralı ile devletin bir tarafının görüştüğü açıkken kim neyi nasıl saklıyor ya da nasıl devlet ile hükümet kendi arasında mücadele ediyor. Bu işin bu kadar ciddiyetsiz olduğunu düşünmek biraz komik değil mi?
Bütün bunlar ile beraber Erdoğan’ın gireceğimiz hafta için büyük vaatlerde bulunduğunu da hatırlarsak kapsamlı bir af ile Suriye’ye 40 kilometre derinliğinde bir operasyonu da aynı anda görebiliriz. Hal böyle olur ise Erdoğan’ın iki farklı hükümeti ya da devleti mi temsil ettiğini söyleyeceğiz. Hayır tam tersine bir yandan severken dövmeye devam ederek karşısındakini seçim yapmaya zorladığını anlamamız gerek.
Yukarıda da belirttiğim gibi bunlar birbirini yatay ve dikey kesen kimi durumların bizlere gösterdikleri. Hepsi tamamen yansıma olmasa da kimi durumların bizi şaşırtması mümkün ki bu böyle süreçlerin doğasına da uygun. Ancak cam gibi net olan şey CHP’nin içerisine girdiği durum.
Bir yandan Ekrem İmamoğlu Belediyeler Birliği Başkanı olmasının verdiği yetki ile hem de facto genel başkanlık sürecine başlamış oldu hem de elitler seviyesinde Cumhurbaşkanı adaylık turlarına girişti. Ben İmamoğlu’nun aday olmasını çok doğal buluyorum ama bunun erken bir doğum olduğunu düşünüyorum. Bununla beraber Mansur Yavaş’ın bir yandan CHP ile bir yandan da İmamoğlu ile olan mücadelesi ortaya çıkarken ilk defa bizlerin yüksek siyaset dediği konulara girdiğini görüyoruz. Elimde bir veri yok ama popülerliğinin düşmeye başladığını Türkiye sınırına 4000 kilometre uzakta olan ikametgâhım İngiltere’den görebiliyorum. Bununla beraber CHP kendisi için kurulan tuzağa en üst makam olan genel başkanlık makamından düşmüş duruyor; terör ile ilişkilendirilmek. Ben buna asla inanmasam da ‘çamur at izi kalsın’ mantığının çok işlediğini de yaklaşık kırk yıllık bir Türkiye Cumhuriyet vatandaşı olarak biliyorum. Bunlar yetmezmiş gibi Oğuz Kaan Salıcı gibi aktörlerin yumuşama-normalleşme karşıtı argümanlar ile CHP’nin iç meselelerini kamuoyuna taşımaları da cabası.
Devlet-iktidar Kürt meselesini çözer mi ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan bir daha seçilmek için daha farklı hamleler de yapar mı konuları meşru konulardır. Desteklenebilir de itiraz da edilebilir, bunlar çok doğaldır. Ancak, ‘Türkiye’nin birinci partisi’ en ufak bir durumda bu kadar parçalanabilir mi? Aktörleri bu kadar bariz hatalar yapabilir mi? Doğaldır bunlar da olabilir diyorsanız birisi karşınıza geçip sormaz mı ‘kendini idare edemeyen yarın öbür gün devleti nasıl idare edecek diye?’.
Yorum Yazın