Kürt sorununda toplumsal duyarsızlık dozundaki artış, bedeli demokrasiye çıkacak bir durumdur. Bir yandan bu sorunu bastırmak için alınacak anti-demokratik tedbirler toplum tarafından bu çerçevede doğal kılınıp içselleştirilmesine, güvenlik merkezli bir sandık demokrasisi yerleşik hale gelmesine, sorunun muhtemel çözümü için en önemli unsurlardan olan toplumsal destek, meşruiyet yara almasına işaret eder.Türk toplumda Kürt meselesi karşısında genel tür duyarsızlık olduğunu söylenebilir. Bu duyarsızlığın üç farklı tezahürü vardır. İlki, bu sorunu bölücü terör, taşıyıcılarını bölücü terörist olarak tanımlayan bir milliyetçi dalgada vücut bulur. Bu dalga, özü muhafazakar olmak birlikte, muhalif alana da yayılır ve ana dokuyu oluşturur. İkincisi, insansız, aktörsüz, hatta talepsiz Kürt sorunu tasavvuruyla ortaya çıkar. Bu tasavvura göre, ortada bir sorun olmakla birlikte, bu bölgenin geri kalmışlığının bir ürünüdür. Hizmet götürmekle, kalkınma hamleleriyle, kötü uygulamaları son verecek bir miktar demokratikleşmeyle çözülebilir bir meseledir. Üçüncüsü, Kürt sorunu bir payanda olarak tanımlar. Soruna değil, sonucu olan siyasi davranış ve girdilere endekslidir. Söz konusu olan, Kürt oylarını, Kürt partilerinin oylarını seçim kazanmak-kaybetmek hesapları bakımından anlamlı bulan, Kürt meselesini bu lojistik çerçevede tanımlayan, soruna temas etmekten uzak durmayı tercih eden bir tutumdur. Türkiye Kürt sorunu etrafındaki algı, zihni-siyasi hareketlilik bu üç tezahür etrafında, daha doğrusu onların koyduğu sınırlar çerçevesinde değerlendirilebilir.Bu algı ve hareketlilik konusunda neredeyiz?Kürt meselesinin son 10 yılda gerek ülkedeki hakim toplumsal-siyasal algıda gerek siyasi aktörlerin söylem üretiminde öne çıktığı ve belirleyici bir rol oynamaya başladığı muhakkaktır.Bir taraftan ülkenin gidişi ile Kürt meselesinin seyri arasında bir etkileşim ve paralellik oluşmaktaydı. Muhalif kanatta, sorun ve çözümü demokratik gelişmenin kaldıracı olarak görülürken, diğer tarafta bu mesele özgürlük-güvenlik tartısında ağırlığın ikinci kefeye kaymasını doğrulayan ve açıklayan unsur oldu. 2019 Yerel yönetim seçimlerinden Kürt partilerinin seçilmiş tüm belediye başkanlarının görevlerinden alınarak yerlerine devlet görevlisi kayyumların atanması, demokratik ve temsil ilkelerin güvenlik gerekçesiyle yerle bir edilmesi bu bakımdan açık ve baskın örnektir.
Kürt oylarının ya da Kürt partilerine akan oyların seçimleri kazandıracak ya da kaybettirecek bir güce sahip olduğu kanısı arttı. Siyasette Kürt oyu, Kürt hareketi belirleyici olarak görülmeye başlandı. Bu durum, müspet veya menfi siyasi davranışlarda önemli bir yer işgal etti.
SİYASETTE KÜRT OYU BELİRLEYİCİ GÖRÜLMEYE BAŞLANDI
Diğer taraftan, Kürt siyasi temsili ülke içi siyasi yarışmalar ve denklemde, yönlendirici, belirleyici bir güç haline dönüşme eğilimi gösterdi. 2013’ten itibaren Kürt hareketi genel anlamda bölge siyasetinden Türkiye siyasetine geçerken, Kürt siyasi aktörleri ve partileri oy oranını kayda değer bir şekilde arttırdılar. Kürt siyasi partilerinin oy oranları yüzde 5-6’lık dilimi geçerek yüzde 10-13 arası bir yere oturdu. 2015 seçimlerinde HDP yüzde 10’luk ülke barajını geçen ilk Kürt partisi oldu. Kürt meselesi ve ona bağlı Kürt seçmen davranışı ittifaklarda, siyasi yarışmalarda belirleyici unsur olmaya başladığı gibi, Türkiye genelinde seçmenin gözünde Kürt siyasi aktörlerini siyasi bakımdan görünür kıldı. Görünür kılmakla kalmadı, ittifaklar bakımdan anlamlı hale getirdi. Kürt oylarının ya da Kürt partilerine akan oyların seçimleri kazandıracak ya da kaybettirecek bir güce sahip olduğu kanısı arttı. Siyasette Kürt oyu, Kürt hareketi belirleyici olarak görülmeye başlandı. Bu durum, müspet veya menfi siyasi davranışlarda önemli bir yer işgal etti.2023 genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesine kadar, Kürt soruna dair genel imaj böyle şekilleniyordu. 2023 seçimlerinin bu bakımdan bir kırılma oluşturduğu söylenebilir.Şöyle:HDP’nin ve Kürt seçmeninin desteklediği muhalefet iki seçimde de mağlup olunca, HDP ve seçmenine atfedilen güç karşılıksız çıktı, Ayrıca HDP’nin, gördüğü baskılara ve mağdur konumuna rağmen güçlü olduğu bölgelerde bile oy kaybı yaşaması bu durumu pekiştirdi. Sonuç olarak 2023 seçimleri, toplumdaki siyasi algıda Kürt meselesinin oyun belirleme gücü ve özgül ağırlığıyla ilgili olumsuz bir etki yaptı. Muhalif algıda demokrasi ve Kürt meselesi arasındaki kurulan doğru orantı ve değişimin Kürt desteğiyle olacağı fikri kısmen geriledi, siyasi iktidarın gücünü tahkim etmesinde kullandığı anti-Kürt argümanlar zihinlerde öne çıktı, Kürt sorunu bu anlamda taşıyıcılıktan uzaklaşmasa ortalama bir muhalif gözünde sıradanlaşma ihtimaliyle karşılaştı.Bu işin sadece bir yönü.2023’ün zihinlere işlediği diğer fikir, Türkiye’de muhalefeti ve iktidarıyla Kürt hareketi temsilcilerinin olmadığı bir siyasi alanın oluşabileceği, siyasi istikrarın bu istikamette de sağlanabileceğidir. Bu, genel seçim öncesi en azından muhalif kesimlerdeki kanının tam aksidir.
Yorum Yazın