Bütün dünya karşı gelse de, bir kadın kendini bulduğu an yenilmez olur. Şimdi bunu biliyorum. Kadının dönüm noktaları, bir toplumun en sessiz devrimleri. Bir sarsılış, başka bir dünyanın habercisi. Ve biz, her altüst oluşta yeniden doğarak, bize biçilen değil, hak ettiğimiz hayatı kurmaya devam edeceğiz. Biliyorum. Çünkü ben, kendi hikâyemin altüst oluşuyum.
Bir devrim, bir kadının yüreğine düşen ilk şüpheyle başlar, değil mi? İlk ne zaman şüphe ettim? İlk ne zaman "Böyle olmak zorunda mı?" diye düşündüm? Bilmiyorum. Belki çok küçükken, dizlerim kanadığında "Kız gibi ağlama" dediklerinde. Belki ilk kez birinin gözlerinin içine bakıp kendim olmaya cesaret ettiğimde. Belki de çok sonra, yıllarca omuzlarımda taşımam gereken yükün bana ait olmadığını fark ettiğimde. "Ben, yalnızca bana biçilen kaderin değil, kendi yarattığım kaderin de sahibiyim," diyebilmek için kaç defa yeniden başlamam gerektiğini artık hatırlamıyorum.
Doğduğumda sadece bir isim almadım, değil mi? Bir de bana biçilen roller vardı. Kız çocuğu olmanın sessiz talimatları… Bacaklarını kapat, yüksek sesle gülme, fazla soru sorma, kendini koru. Daha küçücükken kendime yabancılaştım, farkında bile olmadan. Oysa "Kadın doğulmaz, kadın olunur," dememiş miydi Beauvoir? Kadın olmak, her an yeniden inşa edilen bir kimlik, bir mücadele. Çocukken susarak, genç kızken usulca geri çekilerek, yetişkin olduğunda ise taşımak zorunda bırakıldığın yükleri sorgulamadan kabullenerek öğreniyorsun.
Sonra büyüdüm, sevdim, sevildim sandım. Aşk dedikleri şey bende bir eksilme hissi mi yaratmalıydı? Sevmek, birine kendinden vermek miydi? Birini sevdikçe ben neden küçüldüm, o neden büyüdü? Erkekler için aşk bir macera, benim içinse bir özveri sınavı mıydı? Woolf’un dediği gibi, "Bir kadının kendine ait bir odası olmalıydı." Ama bana ait bir oda, bir alan, hatta bir hayat bırakılmamıştı. Birinin kızıydım, sonra birinin karısı, birinin annesi… Hep birine ait, hep birinin gölgesinde.
Kadın olmak, her gün yeniden doğmak ve her doğumda biraz daha güçlü olmak demektir.Bunu öğrendim, ama nasıl? Çalışırken, üretirken, terfi almak için iki kat daha fazla çaba harcarken. Birilerinin bana "Çalışıyor ama çocuklarına kim bakıyor?" diye sorduğunda. Evden çıktığımda "Annesi nerede?" diye merak edilen bendim ama çocukların babası sorulmayan da bendim. Hem güçlü hem vefasız, hem üretken hem ihmalkâr, hem var hem yok… Öyle değil mi? Emma Goldman haklıydı, "Kadın, özgürlüğünü kendisi kazanmadıkça, hiçbir zaman özgür olmayacak."
Kadının emeği görünmezdi, evin içinde yok sayılan, işin içinde eksik bırakılan, ama yokluğu hissedildiğinde fark edilen bir gölgeydi. O yüzden, Arendt’in dediği gibi, "Çalışmak insanı özgürleştirmez, ancak görünür kılar." Benim emeğim ne zaman görünür oldu?
Sonra bir sabah anladım. Anneliğin bile bana sunulmuş bir tuzak olabileceğini. Bir çocuk doğduğunda, bir kadının içindeki başka bir kadın da doğar. Ama bana hep "kendinden vazgeç" dediler. Ya kendimi unutup 'iyi' bir anne olacaktım ya da bencil olmayı göze alacaktım. Oysa kimse bana sormadı: Ya hem kendim olup hem anne olabilseydim? Kadının emeği görünmezdi, evin içinde yok sayılan, işin içinde eksik bırakılan, ama yokluğu hissedildiğinde fark edilen bir gölgeydi. O yüzden, Arendt’in dediği gibi, "Çalışmak insanı özgürleştirmez, ancak görünür kılar." Benim emeğim ne zaman görünür oldu?
Ve en büyük kırılma anı… O an. Bir sabah uyanıp aynaya bakıp “Artık böyle yaşamayacağım” dediğim an. Bana öğretilenleri, üzerime yapıştırılan rolleri, sessizce kabul ettiğim kuralları reddettiğim an. O an, her şeyin değiştiği an oldu. Çünkü o an, başkalarının beklentileriyle değil, kendi doğrularımla yaşamaya karar verdim. İşte o an, Woolf’un yıllar önce fısıldadığı şu gerçeği anladım: "Kendi hayatımı yaşamak, başkalarının benim için çizdiği yolda yürümekten daha değerli."
Bütün dünya karşı gelse de, bir kadın kendini bulduğu an yenilmez olur. Şimdi bunu biliyorum. Kadının dönüm noktaları, bir toplumun en sessiz devrimleri. Bir sarsılış, başka bir dünyanın habercisi. Ve biz, her altüst oluşta yeniden doğarak, bize biçilen değil, hak ettiğimiz hayatı kurmaya devam edeceğiz.
Biliyorum. Çünkü ben, kendi hikâyemin altüst oluşuyum.
İmza: KADIN

Yorum Yazın