Görünen o ki, Erdoğan ve iktidar bloku, İmamoğlu’ndan siyasi olarak korkuyorlar ve onu aday yapmamak için her şeyi yapmak istiyorlar. İmamoğlu bu gerçeği bir veri kabul ederek, toplumu arkasına almak için siyaseten Erdoğan’ı hedef alıyor. Ama uzun vadede İmamoğlu, Erdoğan’ın kutuplaştırıcı dilinin tuzağına düşmemelidir
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı 23 Mart’ta gerçekleşecek ön seçimle belli olacak. Bu aday da, Ekrem İmamoğlu.
Ve İmamoğlu, geçtiğimiz haftasonu itibariyle İzmir’den başlayarak yol çıktı. İzmir’den sonra Adana, Kayseri ve Antalya’da da programlara katıldı ve konuşmalar yaptı.
Medyada dünden bu yana İmamoğlu’nun konuşmalarının içeriğinden çok üslubuyla ilgili tartışmalar var.
Üslubu bağlamında tartışma, sertliği kadar konuşmaların doğrudan Erdoğan’ı hedef alması noktasında.
İmamoğlu’nun üslubu “şimdilik” mi yoksa kampanyaya başladıktan sonra sürecek mi, göreceğiz.
Bu yazıda, İmamoğlu’nun bu söylemi sürdüreceği varsayımı üzerinden bazı noktalara değinmek istiyorum.
AK PARTİ’DEN AKP VE ERDOĞAN’A
AKP ilk yıllarında izlediği devlet değil toplumu, toplumsal talepleri merkeze koyan politikalarla toplumun farklı kesimlerinden destek bulmuştu.
Ne yazık ki, AKP/Erdoğan, bu politikalardan Arap Baharı sonrası terk etmeye başladı ve nihayet 2014 ilk yarısında MHP ile kurduğu ideolojik ortaklıkla, toplumsal taleplerin siyasi taşıyıcılığında devletin ideolojik taşıyıcısı olduğu siyasetin aktörü oldu.
Tam bu dönemde AKP ile Erdoğan siyasi yollarını ayırdılar. 2014’den bu yana AKP hukukun siyasi parti, işleyiş olarak bir tür şirkete dönüşürken; Erdoğan yukarıdaki dönüşümde taşıyıcılığı parti lideri olarak değil Cumhurbaşkanlığı kimliğiyle yapmıştır.
AKP, siyasi öznelikten devletin yarattığı rantı, meşruiyet aldığı toplumsal kesimlere dağıtıcısı haline dönüştü.
Partinin siyasi öznelikten vazgeçmesi esas olarak AK Parti’den AKP’ye dönüşün de kısa bir hikayesi olarak okunabilir.
Bu süreç aynı zamanda devletin, bir zamanlar yasaklı çocuğu olan muhafazakâr siyaseti sahiplenmesi ve ideolojik sürekliliğini onun üzerinden devam ettirmeye soyunmasıdır.
O yüzden kamusal alanın, makbul vatandaşlık tanımındaki dönüşüm, toplum mühendisliğine rağmen devlet, sürdürmeyi başardığı ideolojik süreklilik bağlamında kabullendi.
Sonuçta İmamoğlu’nun zihnen bölünmüş bir Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmak isteyeceğini düşünmüyorum. İmamoğlu ancak daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla adalet vaadiyle güçlü bir Türkiye hayalini ve hedefini kamusallaştırmalı ve toplumu ikna etmelidir.
KILIÇDAROĞLU KARŞISINDA ERDOĞAN SÖYLEMİ
CHP’nin bir önceki lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu açıdan izlediği siyaset ile sadece CHP’nin ideolojik dönüşümünü değil dilinin de kapsayıcı olmasına yol açtı. Bu süreç aynı zamanda CHP’nin devlete mesafe alma dönemidir.
Toplumun farklı kesimleri ile kurabildiği ilişki bu sayede oldu. Kılıçdaroğlu, sonradan izlediği politikaya “helalleşme” adını koydu. Helalleşme, CHP’nin devletin mağdur ettiği kesimlerle barışması ve buluşmasıydı.
Bu açıdan AKP’nin ikinci on yılında sürdürmesini beklediğimiz politikaları, Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP izledi. Yani CHP içinden çıktığı devletçi söyleme mesafe alırken, Erdoğan lider olarak devlete, devletçiliğe sarıldı.
Bu dönemde Erdoğan’ın en büyük başarısı, CHP’ye karşı sürdürdüğü ideolojik ötekileştirici dilidir. “CaHaPe Zihniyeti”, “tek parti dönemi”, “dikili ağaçları yok”, “taş üstüne taş koymadılar” gibi söylemleri, gerçeği olmayan kimi propagandaları ile tabanını konsolide etti.
Bunun için Kılıçdaroğlu’nu PKK’yla yan yana gösteren montaj videolar, iktidar geldiğinde Öcalan’ı, Demirtaş’ı serbest bırakacaklar gibi söylemleri kullanmaktan çekinmedi.
Erdoğan, kendi partisinin ve öncülü partilerinin tabanındaki CHP algısını çok iyi bildiği için, son yıllarda tüm söylemini o geçmiş üzerine kurdu ve bunda başarılı oldu. Tabanını ve Cumhur İttifakı seçmeninin konsolide etmede bu söylem etkili oldu.
İMAMOĞLU TOPLUMA TÜRKİYE HAYALİ DE SUNMALI
Bütün bu tablo içinde İmamoğlu’nun haftasonu konuşmalarında yansıyan Erdoğan’ı hedef alan, bir anlamda kişiselleştirilen sert söylem, kendisine yarar mı?
Yararsa ne kadar?
Şu bir gerçek, Erdoğan ve kendini Erdoğan yerine koyan tüm kişi ve kurumlar, İmamoğlu’nu kriminalize etmek için her şeyi yapıyorlar. Görünen o ki yapmaya da devam edecekler.
Belki de İmamoğlu’nun sertliğin nedeni de budur.
Evet sadece İmamoğlu değil, CHP’li belediye başkanlarının tutuklanması, yakın çalışma arkadaşlarının hukuki tahkibata uğraması, mal varlıklarına tedbir konulması bunun işareti.
Görünen o ki, Erdoğan ve iktidar bloku, İmamoğlu’ndan siyasi olarak korkuyorlar ve onu aday yapmamak için her şeyi yapmak istiyorlar.
İmamoğlu bu gerçeği bir veri kabul ederek, toplumu arkasına almak için siyaseten Erdoğan’ı hedef alıyor.
Bu söylem, bir yere kadar CHP tabanını, Erdoğan karşıtlarını konsolide edebilir. Hatta bu söylemle, adaylık durumunda seçim bile kazandırabilir.
Ama İmamoğlu’nun unutmaması gereken şudur, seçildiğinde sadece kendine oy verenlerin değil oy vermeyenlerin de cumhurbaşkanı olacaktır. O yüzden İmamoğlu, Erdoğan’ın kutuplaştırıcı dilinin tuzağına düşmemelidir.
Sonuçta İmamoğlu’nun zihnen bölünmüş bir Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmak isteyeceğini düşünmüyorum. İmamoğlu ancak daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla adalet vaadiyle güçlü bir Türkiye hayalini ve hedefini kamusallaştırmalı ve toplumu ikna etmelidir.
İmamoğlu’nun kürsülerde bu tonu ne kadar sürecek göreceğiz ama onun esas gücünün sokaklar, pazarlar gibi halka doğrudan dokunduğu kamusal alanlar olduğunu da not etmekte yarar var.

Yorum Yazın