Cumartesi Anneleri/insanları ve Galatasaray Meydanı; 27 Mayıs 1995 tarihinden itibaren Türkiye’nin geçmişiyle bu günüyle hafızasının merkezi, meydanı oldu artık. Galatasaray Meydanı, Kürt savaşının aynaya yansıyan mekânı oldu.Türkiye’de sivil toplumun çok zayıf olduğundan şikâyet edilir, yakınılır. Haksız, yersiz ve gereksiz değil tabii ki.Türkiye insanında; hakları için mücadele etme, direnme veya isyan etme alışkanlığı, kültürü, bilinci, birçok ülke insanıyla kıyaslandığında, oldukça geç gelişmiştir ve zayıftır.Osmanlıda itaatkâr ümmet olmanın, Cumhuriyetin jakobence kurulan devletinde, ulus yaratma projesinin yanlışlığında, devletin yurttaşa yaklaşımın derinlerindeki ‘her şeyin en doğrusunu, en iyisini, en uygununu’ yöneticiler, büyükler düşünür, “devlet ne eylerse doğru eyler” yaklaşımının siyasal, kültürel sonucu. Geç kalmışlık halleri.Osmanlı ile cumhuriyet yönetimin ortak paydası olan “Ümmetine, yurttaşına güvenmemek” hususunun, modern zamanların yurttaşlık ve sivil toplum bilincinin gelişmesinin önündeki en önemli takoz işlevi gördüğü çok açık.Anayasa ve yasa yapıcılarında, devletin yönetiminde, her zaman yurttaşa güvensizlik ana eksen olmuştur.
1960 sonrası sivil toplum alanında ve hak eksenli mücadelede yaşanan ilk büyük gelişme, siyasi karar alıcılarının, toplumun yöneticilerinin ve devlet kurumlarının karşısında etkili ve sonuç alıcı özgül ağırlığı olan mecralar yaratmak olmuştu. Bu arayışların önü 12 Eylül askeri darbesiyle kökten kesildi.
1960 SONRASI GELİŞEN HAK EKSENLİ MÜCADELE ARAYIŞLARININ ÖNÜ 12 DARBESİYLE KESİLDİ
İkinci dünya savaşı sonrasında insanlığın büyük mücadelesiyle ve bedel ödeyerek geliştirdiği, kurumsallaştırdığı Batı’daki insancıl hukuk eksenli ‘İnsan Hakları Rejimi” ile Türkiye arasında tarihin her döneminde çoklu ve derin bir mesafe oldu. Geniş açı farklılığı kendisini korudu.1960 sonrası sivil toplum alanında ve hak eksenli mücadelede yaşanan ilk büyük gelişme, siyasi karar alıcılarının, toplumun yöneticilerinin ve devlet kurumlarının karşısında etkili ve sonuç alıcı özgül ağırlığı olan mecralar yaratmak olmuştu. Bu arayışların önü 12 Eylül askeri darbesiyle kökten kesildi.12 Eylül askeri darbesi sırasında cezaevlerinin kapılarında, evlatları için direnen anaların öncülüğünde başlatılan genel af kampanyası sırasında, 1986 yılında kuruluşu gerçekleştirilen İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye’de hak savunuculuğu ve sivil toplum örgütlenmesinde yeni bir eşik oldu. Bir anlamda İHD Türkiye’de hak savunuculuğunun, sivil toplum örgütlenmesinin ilkokulu olmuştur. Olmaya devam ediyor.İşte geçen hafta, İstanbul Galatasaray’da 1000. oturma eylemlerini yapan “Cumartesi Anneleri/İnsanları”, İHD’nin mücadelesinden doğan, bizzat İHD’nin 29 yıldır sürdürdüğü bir çabadır. Bu mücadele, Galatasaray meydanıyla ve Cumartesi Anneleriyle simgeleşmiştir, böyle anılır.Kürt savaşının tırmanışa en fazla geçtiği ve en yaygınlaştı yıl olan 1995 yılı, aynı zamanda faili meçhullerin, yargısız infazların, insan kaçırmaların en fazla yaygınlaştığı yıl oldu.İHD İstanbul şubesinin kapısının zilinin her gün yeni bir mağdur veya mağdur yakını tarafından çalmak zorundu bırakıldığı bir dönemdi.Rıdvan Karakoç’un ve Hasan Ocak’ın polisler tarafından kaçırılmasından sonra, İHD İstanbul şubesi Faili Meçhuller ve Zorla Kaybedilenler Komisyonu harekete geçti. Arjantin’deki Palaza del Mayo Anneleri’nden esinlenerek, 27 Mayıs 1995 tarihinde, kayıp yakınları ile birlikte Galatasaray Meydanı mesken tutuldu.Faili meçhuller cumhuriyetinin sonunu getirecek olan, bu yürüyüşün kararlığının sonucu olarak “bir tuğlanın” düşmesi olacağına inanmak ve bunun için mücadele ve ısrar etmektir. Acılarla bezenmiş yeni bir hayat kurma iradesi, isteği ve arzusudur. Cumartesi Anneleri/İnsanları, suyun kendi yolunu açması gibi, kendi yollarını yaratmayı başarmakla kalmadılar, sivil toplum mücadelesinde çoğaltılması zorunlu örneklerden birini yarattılar.
Yorum Yazın