Ekrem İmamoğlu, Türkiye’nin iki liderinden birisi halini almışken birtakım hamlelerle önünü kesmek olanaksızdır. Belki bazı gecikmeler olabilir ama arkasında milletin desteği varken hiçbir zaman tam anlamıyla engellenemez. Bunu en iyi Erdoğan biliyordur diye düşünüyorum.
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı gün ailesiyle yapılmış bir röportaj yayınlandı. Söyleşi tadındaki röportajda Ekrem İmamoğlu’nun eşi, annesi ve babası vardı. Zaman zaman Gökhan Günaydın ve Özgür Çelik gibi CHP’li politikacılar da görünüyordu fakat röportajın en dikkat çekici ismi İmamoğlu’nun annesi Hava İmamoğlu oldu.
İçtenliği, sıcak Karadenizli kimliği ve samimi sözleri Hava İmamoğlu’nu sahne ışıklarının altına aldı.
Hava İmamoğlu, röportajında eşinin geçmişte bir dönem aktif siyasetle ilgilendiğinden söz ediyordu. Uzun sürmediğini anladığımız politika yaşamına, Hava İmamoğlu pek sıcak bakmamış.
Gün gelmiş, siyasete ilgi duyan Ekrem İmamoğlu da babasının yolundan yürümek istemiş.
12 Eylül dönemini öncesiyle ve sonrasıyla iyi kötü görüp geçirmiş her ebeveyn gibi Hava İmamoğlu, oğlunun siyasete girmesine tereddütlü yaklaşmış. Hatta açıkça istememiş.
Ekrem İmamoğlu’nun siyaseten ikna yeteneği malum, annesini de razı ederek politikaya adım atmış. Türkiye’nin en büyük kentinin belediye başkanlığına kadar yükselmiş. Geniş kitlelere seslenen birisine dönüşmüş.
Bu sefer de cumhurbaşkanlığı adaylığı konuşulmaya başlamış. Hava İmamoğlu, bu yükselişten biraz tedirgin olmuş olacak ki gene çekimser yaklaşmış. Ancak siyasî hava keskinleştikçe “madem bu kadar uğraşıyorlar, o zaman cumhurbaşkanı olsun” noktasına gelmiş.
Peki, biz Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığını nasıl tartışmaya başlamıştık? Veya şöyle sorayım. Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturabileceği fikri bizim zihnimize nasıl yerleşti?
Bu sorunun cevabını bulmak zor değil elbette. Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü’nde belediye başkanlığı yaparken çok fazla tanınırlığı olmayan birisiydi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne adaylığını koymasa belki uzun yıllar Beylikdüzü’nde belediye başkanlığı yapardı. Beylikdüzü’nde inanılmaz işlere imza atardı. Ancak muhtemelen bizler onun ismini bilmezdik.
Ekrem İmamoğlu, kuşkusuz büyükşehirde daha büyük işlere imza attı. Üç defa üst üste seçilmesi, bunu kanıtlıyor zaten. Fakat makarayı biraz geri sararak 2019’a geri dönecek olursak, Türkiye’nin Ekrem İmamoğlu’na birden dikkat kesilmesi seçimlerin iptal edilmesiyle oldu.
Düşünün! Sandığa gidiyorsunuz; büyükşehir belediye başkanı, ilçe belediye başkanı, ilçe belediye meclisi üyeleri ve muhtarlık seçimleri için tercihinizi yaptığınız oy pusulalarını bir zarfa doldurup sandığa atıyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki, aynı zarfa attığınız oy pusulalarından büyükşehir belediye başkanlığı için olanı geçersiz diğerleri geçerli sayılmış.
Bu gerçekten bir hukuk garabetiydi. Seçimlerin iptali o gün de gerekçelendirilemedi, bugün de halen anlaşılabilmiş değil.
İktidarın baskının dozajını her geçen gün artırması, İstanbul’da bir otobüsün lastiğinin patlamasının dahi haber yapılması, yürüyen merdivenlerin kapatılıp “bakın gördünüz mü yürüyen merdiveni bile çalıştırmayı beceremiyorlar” diye “düzmece” haberler servis edilmesi gibi gelişmeler Ekrem İmamoğlu’nu büyüttü aslına bakarsanız. İmamoğlu sürekli iktidarla karşı karşıyaydı ve her türlü baskıdan alnının akıyla çıkmayı başarıyordu.
2019’daki ilk seçimlerde Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası elinden alınmasaydı, en yakın rakibine nazaran on üç bin oy farkla seçim kazanmış bir belediye başkanı olacaktı.
Gelgelelim iktidar sahipleri, İstanbul gibi bir kentin CHP tarafından yönetilmesine sıcak bakmadı. Tekrar seçime gidildi. Bütün olanlar da aslına bakarsanız, bu iki seçim arasındaki evrede oldu.
Bütün Türkiye, pür dikkat İstanbul’a odaklandı. Herkesin gözü Ekrem İmamoğlu’ndaydı. Yeni bir siyasetçi profili ortaya koyuyor, farklı kitlelere seslenebiliyor ve en önemlisi de muhalefet seçmeninin zihninde “öğrenilmiş çaresizliğe” dönüşen “AKP’nin bütün seçimleri kazanacağı” algısını yıkıyordu.
Hele hele 2018’deki genel seçim yenilgisinin ardından İstanbul’da esen Ekrem İmamoğlu rüzgârı, adeta umut ışığı doğuruyordu. İktidar da bunu görüyordu elbette. Bu nedenle hızlı bir şekilde baskı araçlarını devreye koydular. Bütün devlet mekanizmasıyla beraber Ekrem İmamoğlu’nun üzerine gittiler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’un CHP’nin eline geçmesinden endişe duyduğu için olsa gerek sokak sokak, mahalle mahalle mitingler düzenledi. Neredeyse her akşam bir yerlerde konuşuyordu. İktidarın büyük ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli, gösterişli video kliplerle İstanbul’a giriyordu. Cumhur İttifakı’nın adayı Binali Yıldırım’la seçim turlarına katılıyordu.
İstanbul halkının önüne tekrar seçim sandığı konulduğunda, bütün devlet gücü ortaya konulmasına rağmen hiç beklenmeyen bir şey oldu. Tüm baskılara karşın Ekrem İmamoğlu, büyük bir seçim zaferi kazanmıştı. İki ay içinde İstanbul’u iki kez almıştı.
İstanbul seçimleri, toplumun zihin dünyasında adeta bir genel seçimmiş gibi algılandı. Ekrem İmamoğlu’yla Erdoğan’ın başa baş yarıştığı gibi bir izlenim doğmuştu. Çünkü Yıldırım biraz sönük kalmış, buna mukabil kampanyayı büyük oranda bizzat Erdoğan yürütmüştü. Bu durumda “İmamoğlu, Erdoğan’ı yendi” minvalinde bir intiba ortaya çıkmıştı.
Bu andan itibaren Türk toplumunda “İmamoğlu ile Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışsa 2019’daki gibi bir tabloyla karşılaşırız” kanaati oluştu.
Bugün Türkiye’de gerçek anlamda iki tane lider vardır. Bunlardan birisi kuşkusuz Erdoğan’dır. Çeyrek asrı geçkin siyasî yaşamı bunun en net göstergesidir. Diğeriyse Ekrem İmamoğlu’dur. Ekrem İmamoğlu’nu böylesi bir politik figüre dönüştüren de Erdoğan’ın ta kendisidir.
İktidarın baskının dozajını her geçen gün artırması, İstanbul’da bir otobüsün lastiğinin patlamasının dahi haber yapılması, yürüyen merdivenlerin kapatılıp “bakın gördünüz mü yürüyen merdiveni bile çalıştırmayı beceremiyorlar” diye “düzmece” haberler servis edilmesi gibi gelişmeler Ekrem İmamoğlu’nu büyüttü aslına bakarsanız. İmamoğlu sürekli iktidarla karşı karşıyaydı ve her türlü baskıdan alnının akıyla çıkmayı başarıyordu.
Diyeceğim o ki, iktidar Ekrem İmamoğlu’nun üzerine giderek karşısına alternatif bir aday çıkardı. Baskı, sindirme ve yıldırma politikalarıyla karşısındaki doğal adayı sürekli büyüttü. On üç bin farkla seçimleri kazandığında mazbatası elinden alınmasaydı Ekrem İmamoğlu’nun, belki de birilerinin uykularını kaçırmayacaktı. Ancak iktidar mahfillerinden sabah kim erken kalkarsa Ekrem İmamoğlu’nun üzerine gitmeye başlayınca kendi kendilerine doğal bir rakip yarattılar.
Şimdilerde toplumdaki karşılığını görüyor olacaklar ki Ekrem İmamoğlu, aday olmasın diye ellerinden geleni yapıyorlar. O zaman şu soruyu sormak hakkımız: madem adaylığını istemiyordunuz niye buraya kadar sürüklediniz? Doğrusunu isterseniz bu gerçekten bir çelişki. Veya müthiş bir stratejik öngörüsüzlük!
Ayrıca cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesi bazı merhaleleri geride bırakalı çok oldu. Dönüşü olmayan bir yola girdi artık. Şunu kabul edelim. Bugün Türkiye’de gerçek anlamda iki tane lider vardır. Bunlardan birisi kuşkusuz Erdoğan’dır. Çeyrek asrı geçkin siyasî yaşamı bunun en net göstergesidir. Diğeriyse Ekrem İmamoğlu’dur. Ekrem İmamoğlu’nu böylesi bir politik figüre dönüştüren de Erdoğan’ın ta kendisidir.
Ekrem İmamoğlu, Türkiye’nin iki liderinden birisi halini almışken birtakım hamlelerle önünü kesmek olanaksızdır. Belki bazı gecikmeler olabilir ama arkasında milletin desteği varken hiçbir zaman tam anlamıyla engellenemez. Bunu en iyi Erdoğan biliyordur diye düşünüyorum.
Yazımı noktalarken bir not düşeyim; ben bu satırları kaleme aldığım sıralarda Ekrem İmamoğlu dört gündür gözaltında tutuluyordu. Akşam saatlerinde hâkim karşısına çıkacağı konuşuluyordu. Ama hakkındaki iddiaları henüz tam olarak bilmiyoruz. Umarım bu süreç daha fazla uzamaz.

Yorum Yazın