Yeni kuşak beyaz Müslümanlarda eskilerin tabiri ile “dava şuuru” gözükmemekte. Kimlik din olmuş, din de bir güvence olarak uygun bir alana park ettirilmiş. Park ücreti de belki de ödenen zekatlar ve verilen burslar.Uzun süredir ahlaki ve vicdani tutarlılıktan yoksun bir milliyetçilik ve dindarlık anlayışı ile yetiştirilen mahallelinin yeni kuşağı hakkında oldukça karamsarım. Son yılların getirdiği bekacı popülist manevi yıkım karşısında, mahalleden biz orta yaş ve üstü kuşaktaki vicdanlılar için; yorgunluk, bıkkınlık, içe kapanma ve risk almama, ahmaklarımız ve çıkarlarını önceleyenler içinse; sistemden dolaylı nemalanma tercihleri öne çıkmakta. Bizim 70 veya 80’lerdeki milliyetçilik veya İslam anlayışımız her ne kadar entelektüel bir derinlikten nasipsiz ise de ciddi bir kültürel samimiyet ve vatanseverlik iştiyakını içermekteydi. Şimdiki boş bekacı popülist milliyetçilik veya İslamcılık anlayışı ise maşeri vicdandan direkt dışlanmışlık, ülkeden nitelikli göç ve bölücülüğün adresi olarak karşımızda durmakta.Mahallelinin orta sınıf ve altındaki gençlerinin, nitelikli eğitim kurumlarına özel imkanlarla gittiklerini söylemek oldukça zor. Mahalleli iş adamları da nitelik arz eden ciddi şirketlerine zaten kendi açtıkları üniversitelerden mezun gençleri de tercih etmemekteler. Bu tip vasat eğitim kurumlarından mezun mahalleli gençler, kamu, ilgili üniversiteler ve belediyeler gibi kurumlar için nitelik değil sadece siyasi nicelik ifade etmeleri ve sadakatleri nedeniyle tercih konusu olabilmekteler. Anlayacağınız tek taraflı bir bağımlılık ilişkisi burada gençler için söz konusu.Son 20 yılda İslamcılık veya Türk-İslam sentezciliği ile muhatap olan bu gençliğin bizim kuşaktan önemli bir farkı vardı. Bizim kuşak için ütopya ilayi kelimetullah için devleti ele geçirmek veyahut iktidara gelebilmekti. Haçlı seferlerine katılıp hiç dönemeyen şövalyenin sevgilisine duyduğu bir aşk gibiydi bizim kuşağın dava aşkı. Şimdi ise Gülenist yapı, vakıflar, cemaatler veya tarikatlar üzerinden yetişen dindar gençler iktidar ile iç içe doğdu. Bu gençler için bizim gibi “gerçek İslam bu değil” kaçış alanları da olamayacaktı. Belki popülist dizi ve mevcut siyasi ittifak söylemlerinde sıkça ezberletilen iç-dış hainler ve kahramanlar arketiplerinde olabilecekti. Bu gençler İslam veya din ile ister istemez söz konusu örgüt, parti, tarikatlar veya kişi kültü üzerinden özdeşim kurabileceklerdi. Doğal olarak mahallenin bu gençlerini sınıfsal ve alt kimlikler üzerinden bugünün koşulları itibarı ile tanımlamak yazımızı daha anlaşılabilir kılacaktır. Bir bakıma üst sınıf görgülü bir kuşaktan gelen belki de yurt dışı eğitim almış bir gencin kimliğine kapanması ile taşradan bağımlılık ilişkisi ile gelip nitelikli eğitim alamayan gençlerin cemaat veya parti kimliklerine kapanmaları arasında nüans farkı olacaktı.
Kimlik alanında konforunu yakalamış yeni model mahalleli genç kuşakta kim ne derse desin dinin özünden uzaklaşma Ali Şeriati’nin dediği “Dine karşı din” durumu gözükmekte. Ben buna “Post-truth sekülarizasyon” diyorum. Yani gerçek ötesi sekülerleşme durumu.
POST-TRUTH SEKÜLARİZASYON
Adalet duygusu ve evrensel vicdan penceresi ile sorgulama yeteneğinde olan bir genç bu yeteneği cesaretle kullanırsa zaten örgüt, cemaat veya parti kimliğinde kalamazdı. İşin tuhafı kimlik olmuş din bu ise benim dinim artık yok diyecekti bazı gençler. Aslında kimlik anlayışlı bir dinin sorgulama mekanizmasından kaçış alanı da mevcut değildir. Bu da ayrı bir yazının konusu.Kimlik alanında konforunu yakalamış yeni model mahalleli genç kuşakta kim ne derse desin dinin özünden uzaklaşma Ali Şeriati’nin dediği “Dine karşı din” durumu gözükmekte. Ben buna “Post-truth sekülarizasyon” diyorum. Yani gerçek ötesi sekülerleşme durumu. Biraz daha açarsak bu durum, artık hakikatin kendisinin hiçbir anlam ifade etmediği bu çağda, her birey veya kapalı gurubun, kendi gerçekliğini üretirken ötekine veya evrensele alışverişi-iletişimi tamamen kapatarak, benzerlerinin ürettiği kimlik ile kendini kendince güvenceye alma halidir.Geçen mahalleli siyasi ve ekonomik güç sahibi bir dostumun avukat oğlu ile Ülkü ocaklı gençlerin kendilerine sert eleştiri yöneten aydınlara darp etme ve camilerin minberine artık Türk bayrağı asılması konularını tartışıyorduk. Kendisi ocaklıların hukuk dışına çıkarak darp etmelerinin makul bir cezalandırma olduğunu ve Ortodoks dünyasındaki evrensele kapalı milli kilise modeli gibi milli cami modelinin olması gerektiğini bana savunmuştu. Genç bir akrabamın çok eski arkadaşı, benim de ahlakını ve insanlığını hep takdir ettiğim yurt dışında da akademik kariyeri olan mütevazi yaşayan tanınmış bir milli görüşçü AKP’linin de yeğeni olan mütesettir ve mütedeyyin genç hanım ise yolsuzluk ve haksızlığın insanoğlunun olumsuz bir yüzü olduğunu bu durumun tüm büyük guruplar içinde olabileceğini fazlada eleştiri öznesi olmaması gerektiğini belirtiyordu.Her biri ayrı örnek ekonomik ve siyasi gücün arkasında yetişmiş pozisyon ve geçim sıkıntısı yaşamayacak mahallelinin bir üst sınıfını temsil etmekte. Yazının başlığı olan “Yeni kuşak beyaz Müslümanlar” ile tanımladığımız söz konusu kuşak bu kuşak.
Yorum Yazın