Özgür Özel’in son açıklamaları normalleşmenin parti genel merkezi tarafından devam ettirilmek istendiğini ortaya koyuyor. Oysa ne CHP seçmen kitlesi ne diğer muhalif kesimler bu politikadan memnun. Dahası ortada bir muhatap, belli bir izlence ve kararlı bir müzakere iklimi yok. Sonuç olarak AKP’nin adım atmadığı bir iklimde normalleşme CHP’nin anormalleşmesinden başka bir anlama gelmemekte.
Önce Türkevi ziyareti, ardından da 1 Ekim Meclis açılışında yaşananlar. Son birkaç haftadır Özgür Özel’in normalleşme siyasetinin muhalif kamuoyunda yarattığı türbülansı konuşuyoruz. Normalleşmeyle başlayan hikaye CHP’nin anormalleştiği ve kontrollü muhalefet suçlamaların doruğa çıktığı başka bir düşünsel iklime doğru evirildi. Genel merkeze yakın bazı kesim ve isimler ise Özel’e haksızlık yapıldığı, normalleşmenin kutuplaşma iklimini çözen niteliği nedeniyle CHP’nin uzun erimli çıkarlarına hizmet ettiğini iddia ediyor. Yani onlara göre CHP’nin iktidarı Bahçeli’yle tokalaşmak ve Erdoğan karşısında ayağa kalkmaktan geçiyor. Biraz tuhaf, ama gerçekten de bu olasılığa inanlar var.
Makama saygı siyasetini normalleşme hamlesi bakımından tartışmaya açtığımızda şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz: Öncelikle normalleşme daha önce helalleşme adıyla hayata geçirildi. Tabii Kılıçdaroğlu’nun helalleşmesiyle Özel’in normalleşmesi arasında bir nitelik farkı var. Halk Partisinin eski genel başkanı helalleşme çağrısı yaparken geçmişte müesses laik nizamın muhafazakar-dindar kitleyi inciten eylemlerinin CHP payına düşen kısmı için özür diliyordu. Türban yasağının desteklenmesi gibi tercihler toplumla CHP arasındaki yabancılaşmayı arttırmış ve ana muhalefet partisini geniş kitlelerin gözünde ötekileştirmişti.
Özel ise bu sağa açılma stratejisini bir adım daha ileri götürerek milliyetçi, muhafazakar ve İslamcı elitleri kapsayacak şekilde genişletti. Buradaki sorun elitleri de içine alan yeni normalleşme koşullarında CHP’nin nasıl muhalefet yapacağı, hatta nasıl politik bir aktör olarak kalacağı hususunda kristaliz olmakta. Çünkü Erdoğan sadece bir lider değil, aynı zamanda bir sembol. Onun makamını politik kişiliğinin önünde gören bir anlayış pekala muhalefeti daha da pasif, hatta sinik bir pozisyona sürükleyebilir. Bu arada normalleşmenin neden sadece CHP’nin nazik adımlarıyla devam ettiği sorusunun tam bir karşılığı yok. CHP kendi tabularını yıkarken AKP hükümeti hiçbir şeyi değiştirmiyorsa CHP genel merkezinin yaptığı siyaset partiyi muhalif seçmene yabancılaştıran sosyolojik bir kırılmadan başka bir anlama gelmeyecektir. Kutuplaşma tuzağına düşmeden rejimin çizdiği sınırlar dışında siyaset yapmak elbette çok zor. Belki de Özel’in nihai hedefi de budur. Ama olguları kontrollü muhalefet algısını güçlendirmeden şekillendirmek gerekiyor. Gelen eleştirilerin yoğunluğu bu konuda bir zafiyet yaşandığını göstermekte.
Her iki kesimde hakikat ve müzakere gibi derin şeyleri hiç umursamadan öteki tarafı karalayan tek taraflı bir propagandayı medya pratiği olarak önümüze koymakta.
MÜZAKEREYİ UMURSAMAYAN MEDYA PRATİĞİ
Bu tartışmada iki noktanın altı özenle çizilmeli: Öncelikle muhalif seçmendeki Anti-Erdoğanizm yöneliminin siyasal sosyolojik bir izahını yapmak lazım. Erdoğan karşıtlığı muhalefetin iç enerjisinin neredeyse tamamını kaplıyor. Yani Erdoğan’ı veya hükümetinin icraatlarını olumladığınızda kendinizi muhalefet çeperinin dışında buluyorsunuz. Bu bakış açısının muhalefetinin davranış tarzını indirgemeci bir aceleciliğe mahkum ettiği ise bilinen bir gerçek. Erdoğan karşıtlığının yarattığı patolojik iklimde tüm siyasi hayat tek bir hedefe doğru daralmış durumda.
Muhalif seçmen Erdoğan’ın yenilmesini istiyor. Onu mağlup edecek lider veya parti dışında önemsediği herhangi bir mesele, politik angajman veya hassasiyet yok. Yeter ki Erdoğan yenilsin. Bu sonucu mümkün kılacak ayrıntılar, stratejiler, parti içi veya partiler arası mimari kimsenin umurunda değil. Bu bakış açısının siyaseti kabalaştırdığı ve muhalefeti iktidara benzeyen stratejilere mahkum ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Başarılı olmak için ne yapılması gerekiyorsa ona doğru yöneliyor muhalefet. İktidarın yandaş medyası var mesela. Muhalefet de yandaş medya inşa ediyor. Her iki kesimde hakikat ve müzakere gibi derin şeyleri hiç umursamadan öteki tarafı karalayan tek taraflı bir propagandayı medya pratiği olarak önümüze koymakta.
İkinci husus CHP içindeki negatif enerji düzeyiyle ilgili. Partideki iç çekişmeler bir türlü bitmiyor. Yerel seçimden birinci parti olarak çıkan CHP, bu çekişmeler yüzünden lider parti konumunu kaybetti. Anketlerde AKP’nin atak yaptığı ve kaybettiği seçmen kitlesiyle tekrar buluştuğu konuşuluyor. Ayrıca Özgür Özel’e yönelik ciddi eleştiriler var. Normalleşme CHP elitleri ve tabanda hoş karşılanmadı. Özel’in Erdoğan karşısında hafif kaldığı sıklıkla dile getirilmekte. İmamoğlu’nun ceza alma ihtimali bir diğer gerginlik nedeni. CHP liderliği İmamoğlu için ne yapacak? Şu aşamada hala somut bir öneri veya taahhüt yok.
Kılıçdaroğlu’nun sert, Mansur Yavaş’ın ise yumuşak parti içi muhalefeti diğer önemli başlıklara karşılık gelmekte. Kılıçdaroğlu Özel’i sürekli bir şekilde eleştiriyor. Onu AKP iktidarına yardım etmekle suçluyor. Tabii burada ironik olan husus zamanında pek çok kişinin de Kılıçdaroğlu’ya aynı suçlamayı yapmış olması. Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını istediği ise artık saklanamaz bir gerçek olarak masada. Anketlere göre Yavaş’ın popülerliği Erdoğan’ın üstünde. Bu sorunlar yumağı içinde yeni bir politik vizyon ortaya koyamayan ve sürekli bir şekilde savrulan bir CHP var.
Özgür Özel’in son açıklamaları normalleşmenin parti genel merkezi tarafından devam ettirilmek istendiğini ortaya koyuyor. Oysa ne CHP seçmen kitlesi ne diğer muhalif kesimler bu politikadan memnun. Dahası ortada bir muhatap, belli bir izlence ve kararlı bir müzakere iklimi yok. Sonuç olarak AKP’nin adım atmadığı bir iklimde normalleşme CHP’nin anormalleşmesinden başka bir anlama gelmemekte.
Yorum Yazın