Tüm taraflar, herkes, silahsızlanma kongresinin güvenli ortamda toplanmasına, silah bırakanların demokratik toplumsal yaşamda yer almalarının zorunlu gereklerine odaklanmalıdır.
Kürt meselesinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yapması beklenen ve hareketin 1999’dan sonra ikinci büyük köklü ve radikal paradigma değişimini içeren PKK’nin silahsızlandırılması hedefli, “Barış ve Demokratik ToplumÇağrısı” DEM Parti İmralı Heyeti aracılığıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Sonrasında, konunun birinci derece muhatapları ve tüm siyasal/toplumsal tarafların ilk açıklamalarında güçlü bir destek gördü. Bu, büyük ve tarihsel bir fırsat.
Türk milliyetçisi Zafer Parti, İYİ Parti, Atatürkçü ırkçılar gibi kimi marjinal siyasal çevreler ve Kürtlüğü, Kürt siyasal hareket düşmanlığına hapsetmiş kimi Kürt simalar hariç.
Öcalan’ın çağrısı, 24 Ekim 2024 tarihinde yeğeni DEM Parti Urfa Milletvekili Ömer Öcalan ile yaptığı görüşmede ifade ettiği “Koşullar oluşursa süreci çatışmadan siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” sözlerinin ruhuna uygun ve herhangi bir ön koşul ileri sürmeyen çağrı. Aynı zamanda metnin sonunda demokratik siyaset ve hukuki boyutuna dikkat çekti.
Çağrının içeriğinden ve sonrasında muhataplarının ilk açıklamalarından anlaşıldığı gibi, dar bir devlet kadrosunun kontrolünde, Öcalan ile kapalı devre yürütülen, zorlu bir müzakereyle hazırlanan bir plan yürürlükte.
Bu plan, birçok ülkede çatışma çözümü çalışmalarında uygulanan silahsızlanma, barış veya negatif barışı ile pozitif barış süreçlerinin iç içe geçmiş halinden çok farklı. Çatışmanın, çözümün birincil derece tarafları, ilk adım olarak silahsızlanmaya odaklanmada bir biçimde hemfikir durumda gözüküyorlar.
Çağrı metni, toplumun milliyetçi, ulusalcı, Kürt hakları karşıtı kesimlerinde “ön koşul ileri sürülüyor, müzakere ediliyor” algısı oluşmamasına özen gösteren bir dille hazırlanmış. Silahsızlanma sürecinin başarıyla tamamlanması için örtük hukuksal ve hak temelli (demokratik) iyileştirmelere göndermeler yapılıyor. Bunun yanı sıra, devleti ikna etmeyi hedefleyen, bu nedenle yapıldığı anlaşılan bazı anlamsız ve yararsız değerlendirmeler ve tanımlamalar, zorlu geçen müzakerelerin boyutlarını ele veriyor.
Bu durum, istemeden de olsa çağrının esas odaklandığı noktayı kısmi gölgeler nitelikte.
2013-2015 sürecinde taraflardaki derinleşmiş güvensizliği merkeze alan, silahsızlanma konusuna daha açık odaklanan ve yakın plan yol haritası içeren bir çağrının, daha güçlü bir işlev görecek olması yüksek olasılıktı.
Bu durumda MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrı metnine pozitif katkı sunmak maksatlı yorum ve eleştirileriyle, süreci baltalamak amaçlı çabaları ayrıştırmak kolay olurdu.
Çağrının odaklandığı noktanın ilk evresinin başarıyla sonuçlandırma süreci, bu türden eksiklikleri ve yanlışları giderecek tarzda hayata geçirmek artık elzem hale gelmiştir.
Bunun ilk adımı çatışma ve savaş dönemlerinde sık kullanılan dili terk etmek olmalıdır.
Cumhurbaşkanın ramazanın ilk iftar yemeğinden çağrıya uyulmazsa “Taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayız, operasyonlarımızı son teröristibertaraf edene kadar sürdürürüz” gibi tehdit dili bu süreçte PKK’nin silahsızlanma kongresine çomak sokmak isteyeceklerin işini kolaylaştırır. Bunun için bölgesel ve küresel siyasal ortamın elverişli olması, sürece çok daha hassas ve ciddi yaklaşmayı gerektiriyor.
Taraflar, seçmen kitlesinin korkularını gidermek, yaraları iyileştirmek için tercih ettikleri dilin, diğer tarafın yarasını kanatmaya yol açmakta olduğunu fark etmelidir. Sorumluluk gösterilmelidir. Meclis ve ana muhalefet partisi hızla devreye sokulmalıdır. Ana muhalefet de üzerindeki çekingenliği, ürkekliği atmalıdır.
Öcalan’ın çağrısında yer alan “Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır” uyarısına, iktidar çevresinde yükseltilen “yendik, köklerini kazıyoruz” türden seslerin sahipleri kulak vermeliler.
Her şey bir tarafa bölgesel sorunlar ve aktörler nedeniyle Türkiye’nin bu tarihsel fırsatı bir kez daha kaçırma ihtimali, riski hafife alınamaz boyutta.
Bir başka nokta, taraflar arasında ve toplumda güven ortamının geliştirilmesi,gereksiz ve anlamsız boyutlarda kapalı müzakerelerin yarattığı gizemliliğe son verilmesidir. Güvenlik gereği kapalılık dışında, kapalılığa daha açık bir süreç planlanmalı. Taraflar, seçmen kitlesinin korkularını gidermek, yaraları iyileştirmek için tercih ettikleri dilin, diğer tarafın yarasını kanatmaya yol açmakta olduğunu fark etmelidir. Sorumluluk gösterilmelidir. Meclis ve ana muhalefet partisi hızla devreye sokulmalıdır. Ana muhalefet de üzerindeki çekingenliği, ürkekliği atmalıdır.
Diyarbakır’da Çandar’dan özeleştiri
Öcalan’ın kongreyi bizzat yönetmesi gibi öneriler, müzakere yok diye tutturmak sürecin ruhuna uygun düşmüyor gibi.
Tüm taraflar, herkes, silahsızlanma kongresinin güvenli ortamda toplanmasına, silah bırakanların demokratik toplumsal yaşamda yer almalarının zorunlu gereklerine odaklanmalıdır.
Çağrıdan 48 saat sonra Diyarbakır’daydım. Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM)’ın “Siyaset Çözümden Ne Anlıyor”, “Devletin, Kürtlerin ve Muhalefetin Çözüm Gerekçeleri Birbirine Ne Kadar Yakın” başlıklı çalıştayındaydım. Kürt illerinden katılan çok sayıda sivil toplum kurumlarının, Kürt toplumu nezdinde saygın kanaat önderlerinin, akademisyenlerin ve barış aktivistlerinin gelişmelere yaklaşımlarını dinlemeye ve anlamaya çalışma şansım oldu.
Bilindiği gibi, Kürtlerin siyasi nabzı en sahici ve yalın Diyarbakır’da tutulur. Son yıllarda Batı ile bölge arasında oluşan farklılıkta, Kürt siyasal hareketinde belirleyici olan hep Diyarbakır oldu. Bu nedenle Diyarbakır’ın nabzı bu süreçte önemle ve dikkatlice izlenmeli.
Toplantıya ilk kez sadece bölgeden yüze yakın davetli katıldı. 27 Şubat’ta çağrıyı meydanda izleyenlerin, metnin okunmasıyla alanı buruk bir biçimde terk etmelerinin yerini, Kürtlerde buruk ve temkinli umut almaya başlamış.
Bunun nedenlerinden birini, yazar ve Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, DEM Parti dahil Kürt tarafının sürece doğru hazırlanmadığını, barış/ çözüme giden bir yolun başlangıcı olarak silahsızlanma çağrısı geleceğini kitlesine anlatılmaması olduğunu ifade etti.
2 Kasım 2024’de bir önceki DİTAM toplantısında Bahçeli’nin Meclis’te tokalaşma hamlesinin sonrasındaki barışa açılan kredi, bugün AK Parti’nin gönülsüz davranıyor algısı nedeniyle fazlasıyla zayıflamış gördüm. Toplantı çağrıyı sindirme ve kavrama toplantısı biçiminde gelişti. Herkesin buna güç vermesi gerek. Güven artırıcı adımlara ihtiyaç var. Kürtlerin de bağırlarına taş basmalarının sınırı olduğu görülmelidir.

Yorum Yazın