Bahçeli bir dönemin sonuna gelinmesi konusunda yani PKK’nın silah bırakmasını sağlamak için bir çağrı yaptı. Bu çağrının sonuçlarının ne olacağını göreceğiz ama bütün bu süreçte temel eksiklik, siyasi ve demokrasinin alanının genişletmesi yönünde bir adım olmamasıdır.
Günlerdir 1 Ekim’de başlayan ama adı henüz konulmayan süreci konuşuyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iç cepheyi güçlendirme yönündeki çağrısına, MHP lideri Bahçeli, o güne kadar siyaseten yok saydığı DEM Partilerle tokalaştı. Ve bunu da Erdoğan’ın çağrısına uygun olarak yerine getirdiğini açıkladı.
Bu sürecin kuşkusuz en önemli aktörü Erdoğan’dan çok Bahçeli görülüyor.
Nitekim geçen haftaki grup toplantısında Bahçeli, İmralı Cezaevi'nde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan'a seslenmiş ve “Terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” çağrısında bulunmuştu.
Bahçeli grup toplantısında geçen haftaki çağrısını çok daha ileri götürerek, Öcalan’ın Dem Parti Grup toplantısına gelerek silah bırak çağrısı yapmasını istedi.
Evet inanılması güç ama gerçek bu.
Bahçeli konuşmasında; "Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine değil, ortak aklı çalıştırmaya, dürüst ve samimi adımlara, dış dayatmalara kapalı durmaya, bin yıllık kardeşliği daha da kuvvetlendirmeye ihtiyacı vardır ve olmalıdır. Türkiye’nin sorunu Kürtler değil, bölücü terör örgütüdür. …
Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum; Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM'de DEM Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın. Adres İmralı’dan DEM’e uzansın." ifadelerini kullandı.
Burada hemen ifade edelim ki bu Bahçeli'nin bu çağrısı, Öcalan’a bir anlamda PKK’dan sonra Kürt siyasi hareketi için de liderlik çağrısıdır.
İKTİDAR BLOKUNUN VARSAYIMLARI
Bahçeli’nin konuşmasına bir bütün olarak baktığımızda, iktidar bloku partilerinin öncülük yaptığı adı konulmayan bu sürecin temel varsayımı var; Türkiye’de Kürt sorunu yok.
Ki bu Erdoğan ve Bahçeli tarafından defalarca ifade edildi.
Belki ülkenin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle Kürt sorununu konuşamıyor olsak da, sorun varlığını koruyor. Ve bu sorun en temelde Kürt kimliği ile kamusal alanda var olmak isteyenlerin anayasal eşitlik başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerini eşit biçimde kullanılabilmesidir.
PKK’nın varlığı dış tehdit olarak devlet ve güvenlik güçlerinin sorumluluğu. Ama iktidar blokunun yok saydığı Kürt sorunu iç sorun olarak hepimizin sorunudur.
İkinci kabul, PKK’nın silahlı bir güç olarak varlığını koruduğu ve buna Öcalan üzerinden son verilebileceğine ona inanç ve güvendir. Bu ne kadar gerçekçi açıkçası bilmek zor. Çünkü PKK sadece bir terör örgütü değil ekonomik ve sosyolojik olarak da bir yapı ve varlıktır.
Dahası PKK’lı unsurların büyük kısmı yaklaşık 12 yıldır Suriye’nin kuzeyinden kurulan otonom yapılarda doğal bir hayata geçmiş durumdadırlar.
Bu gerçeği düşündüğümüzde, iktidar blokundan gelen adı konmayan açılımın esas amacının Kandil’deki PKK’lıların varlığından çok Suriye’nin kuzeyindeki otonom Kürt bölgeleri olduğunu düşünebiliriz.
Ve bu süreçte bir başka gerçek de, iktidar blokunun kandil ve Selahattin Demirtaş’ı yok saymasıdır. Bu bakış esas olarak iktidar blokunun Bahçeli üzerinden siyaseti yok saymasıdır. Bu DEM Parti’ye verilen referanslara rağmen gerçektir.
Evet Bahçeli bir dönemin sonuna gelinmesi konusunda yani PKK’nın silah bırakmasını sağlamak için bir çağrı yaptı.
Bu çağrının sonuçlarının ne olacağını göreceğiz ama bütün bu süreçte temel eksiklik, siyasi ve demokrasinin alanının genişletmesi yönünde bir adım olmamasıdır.
Konuşulanlardan, çağrılardan bağımsız olarak adı konmayan sürecin en temel eksiği hala siyaset ve demokrasidir.
Demokrasiye dönülmediği, siyasi alanın genişlemediği her seçenek siyasetsizliktir.
O yüzden bu süreçte anahtar siyasi ve sivil muhalefettedir.
Yorum Yazın