İlk adım; Ankara’da toplanan yetkilerden başlanarak, demokrasinin evrensel ilkelerine göre ülkenin yeniden yapılandırılması olmalıdır. Muhalefet partilerinin, sivil toplum örgütleri temsilcilerinin oluşturacakları bir ortak payda belirlenmeden çözüme ulaşmak, söz konusu değildir… En kötü barışın, savaşmaktan çok daha iyi olduğunu da unutmamalıyız.
Temeli 1990 yılında başlayan “Körfez Savaşı” ile atılan, “Büyük Ortadoğu Projesi” BOP 35.Yılına girerken, Türkiye’yi de kapsama alanına alıyor.
AKP’nin ilk iktidar yıllarında özgüvenle savunduğu “eş başkanlık”, 28 Şubat 2025 günü yeni bir süreci yönetmeye hazırlandığı izlenimi verdi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in açıklaması; görüşmelerin MHP Genel Başkanının beklenmedik çağrısından hayli önce başladığını gösterdi. Aralarında AYM, Yargıtay, HYK üyeleri ile üst düzet kamu görevlilerinin yer aldıkları bir kurulun gözetiminde, bir yıl boyunca sürdürülen görüşmelerin son aşaması, İstanbul’da yapılan toplantıda kamuoyuna açıklandı.
Açıklamayı izlerken, 1991 seçimlerinin ardından TBMM genel kurulunda gerçekleşen yemin törenini anımsadım. Kürt seçmenlerin oylarıyla, SHP listelerinden seçilen DEP milletvekilleri, yoğun tepkiyle karşılaşmışlardı. Ana dillerinde söyledikleri; “anlaşılamayan bir dilde “yapıldığı öne sürülerek, tutanaklara geçirilmemişti.
Türkiye’de TV kanallarının büyük çoğunluğu 28 Şubat günü saat 17:00 itibariyle bir zamanların anlaşılamayan dilinde yapılan, açıklamayı canlı yayınladılar. Üstelik Kürtçe metni okuyan kişi bir zamanlar merkez sağ partilerde de siyaset yapmış, kıdemli bir siyasetçiydi. İktidar tarafından seçildiği Mardin Belediye başkanlığından, terörle ilişkisi bulunduğu gerekçesiyle alınmış, yerine kayyum atanmıştı.
Barış çağrısı üzerinde bir yıl çalışılan, kapsamı sınırlarımızın dışında Irak Kürt Özerk Bölgesi yönetimi ile görüşülen bir metindi. MHP ve AKP Yönetimlerinin üstlendikleri siyasal risk göz önüne alındığında, 1984 yılında başlatılan ayrılıkçı siyasal hareketin yeni bir boyuta evrileceği söylenebilir.
Çağrıya ilk olumsuz tepki; MHP tabanına ve yakın düşüncedeki seçmenlerin eğilimlerine yönelen, İYİ Partiden geldi. Ardından CHP seçmenlerinin bir bölümüne yakın Ulusalcılar da teröristlere af çıkarılmasına karşı olduklarını bildiren açıklamalar yaptılar.
CHP Yönetimi ise bir süredir yakın TV kanallarında geniş yer alan, Ön seçim tartışmalarını bir kenara bırakma olanağı sağlayacak bu gelişmeyi olumlu bulduğu izlenimi verdi.
Cumhur İttifakı ortaklarının; salt ekonomideki güçlükleri kamuoyunda ikincil konuma getirebileceği düşüncesiyle davranmaları, anayasa değişiklikleri ile iktidarlarını uzatma kaygılarını öne çıkarmaları, ülkede barışın güçlenmesine katkı yapamaz.
Aslında 41 yılı geride bıraktığımız, kanlı Eruh Baskınından bu yana toplumun yaşadıkları göz önüne alındığında, yaşananların unutulması ya da toplumsal belleğimizden silinmesi hiç kolay değil. Silahlı ayrılıkçı siyasal hareketin, teröre son vermesini iki sayfalık bir açıklamadan beklemek de gerçekçi olamaz.
Önümüzde uzun ve zorlu bir yolun bulunduğu kesin.
Cumhur İttifakı ortaklarının; salt ekonomideki güçlükleri kamuoyunda ikincil konuma getirebileceği düşüncesiyle davranmaları, anayasa değişiklikleri ile iktidarlarını uzatma kaygılarını öne çıkarmaları, ülkede barışın güçlenmesine katkı yapamaz.
Üstelik Suriye’deki gelişmeler, bu ülkede etnik bölünmeler ve İsrail’in ABD desteğinde Çin’e karşı yeni bir ticaret rotası oluşturma girişimleri de dikkate alınmak zorunda.
Saddam’ın 1 Ağustos 1990 günü Kuveyt’i işgaliyle başlayan Ortadoğu’da siyasal sınırların yeniden çizilmesi yaklaşımı, ilk aşamada Irak’ı böldü. İkinci aşama ise Rusya’nın ayrıntılarını henüz bilemediğimiz desteği ile Suriye’de gerçekleşti. Üçüncü aşamanın İran’ı da kapsayıp, kapsamayacağı henüz açıklığa kavuşmadı.
Çözüm süreci olarak adlandırılan görüşmeler sırasında, Irak Kürt Özerk Bölgesi Yönetim/leri ile gerçekleştirilen görüşmelerde, ileride Suriye’de ABD desteğinde oluşturulan Kürt Bölgesel yönetiminin de yer alması olasılığı göz ardı edilmemeli.
Türkiye’nin, Lozan ve ardından 1925 yılında yapılan uluslararası anlaşmalarla belirlenen, vazgeçilmezliği tartışılamaz Ulusal sınırlarını koruması, kuşkusuz ülkede iç barışın sürdürülebilirliği ile de yakından ilişkili.
Koruma; anayasa metninde tavizler verilerek, Kürt milletvekillerinin oyları ile yapılacak bir değişiklik ile iktidarın ömrünü uzatarak sağlanamaz.
İlk adım; Ankara’da toplanan yetkilerden başlanarak, demokrasinin evrensel ilkelerine göre ülkenin yeniden yapılandırılması olmalıdır. Muhalefet partilerinin, sivil toplum örgütleri temsilcilerinin oluşturacakları bir ortak payda belirlenmeden çözüme ulaşmak, söz konusu değildir..
En kötü barışın, savaşmaktan çok daha iyi olduğunu da unutmamalıyız.

Yorum Yazın