Ana muhalefet yerel seçimlerde elde ettiği politik liderliği kaybetti. Önce normalleşme adımları, ardından da Suriye’deki yeni durum ibrenin AKP’ye dönmesine yol açtı. Şimdi ise barış/çözüm süreci konuşuluyor. Terörsüz Türkiye çevresindeki tartışmalar ve görüşmeler gündemi tümüyle kapladı. CHP, en güçlü olduğu sosyal-ekonomik meseleler alanında bile iktidarı sıkıştıramıyor. Ana muhalefetin açıklama ve gösterileri dar bir parti eliti dışında kimseyi heyecanlandırmamakta.
CHP’de sular bir türlü durulmuyor. Özgür Özel yönetimi önce normalleşme, ardından Suriye’deki gelişmeler, son olarak da yeni çözüm/barış sürecindeki edilgin tavır nedeniyle eleştirilmekte. Özel’in liderlik performansının Erdoğan karşısında yetersiz kaldığı temel yakınma konusu. Ayrıca partinin Cumhur İttifakı bileşenlerinin belirlediği gündem karşısında alternatif bir söylem belirleyemediği, savrulduğu veya sürüklendiği de sıklıkla dile getirilmekte. Sönük geçen bütçe görüşmeleri ile hükümetin işçi, memur ve emekliyi mağdur eden ücret politikası karşısında kitlesel bir mobilizasyon yaratılamaması ana muhalefet üzerindeki baskıyı arttırdı.
Muhalif seçmenin, özellikle de orta sınıfların Özel karşısında kullandığı dilin sertleştiği de açıkça ortada. Şam düşmek üzereyken “Esad’la görüşülsün” diyen bir liderlik var karşımızda. Ayrıca son kırmızı kart eylemi fazlasıyla yüzeysel ve ciddiyetsiz bulundu. Tam bu noktada şöyle bir hatırlatma da yapmak gerekli elbette. Parti içinde güçlü bir muhalif kitle var. Özel sadece hükümete yakın kesimler tarafından değil, kendisini solda, sosyal demokrat, Atatürkçü veya muhalif kulvarda tanımlayan kitleler ve elitler tarafından da şiddetle eleştiriliyor. Özellikle bu ikinci husus, yani tabandan liderliğe gelen eleştirilerdeki artış genel merkez siyasetini daha da kırılgan hale getirmekte.
Son yerel seçimlerde CHP’li adayların kazanmasını kolaylaştıran kent uzlaşıları CHP elitleri ile DEM arasındaki işbirliğinin en somut göstergesi olarak siyasi tarihi şekillendi. Bugünkü durum ise ana muhalefeti hareketsiz bırakmış durumda.
BUGÜNKÜ DURUM ANA MUHALEFETİ HAREKETSİZ BIRAKMIŞ DURUMDA
İktidarın “terörsüz Türkiye” adıyla yürüttüğü sürecin ana muhalefete etkisini ise daha ayrıntılı bir şekilde tartışmak gerekiyor. Çünkü MHP, AKP ve DEM’nin ana aktörler olarak katkı sunduğu bu yeni siyaset CHP’yi daha da edilgen bir pozisyona sürükledi. Şöyle ki, Halk Partisi kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tanımladığı 1960’lı yılların ortalarından beri Atatürk milliyetçiliğini sosyal demokrasiyle sentezleyen bir ideolojik duruşa yatırım yaptı. Soldan gelen her düşünce ve tavır CHP’de karşılık buldu. Kürt sorunu çevresindeki tartışmalar da parti siyasetini etkiledi.
Kürt sorununun çözümü için hazırlanan raporlar ve güvenlikçi siyasetin özgürlükle dengelenmesine dair söylem parti içinde her zaman dile getirildi. Kılıçdaroğlu döneminde partinin Kürt kökenli yurttaşlarla olan siyasal bağının güçlendiğine de tanıklık ettik. HDP/DEM seçmeninin bir kısmı CHP’ye oy verir hale geldi. Ayrıca HDP’nin baraj sorunu yaşadığı günlerde, özellikle büyük kentlerdeki CHP seçmeni HDP’yi barajın üstünde tutan stratejik oy geçişlerine imza attı. Dahası Kürt siyasi liderliğinin, AKP-CHP mücadelesinde CHP’nin başını çektiği ana akım muhalif siyaseti desteklediği yakın dönem Türk siyasetinin önemli bir olgusuna karşılık gelmekte. Son yerel seçimlerde CHP’li adayların kazanmasını kolaylaştıran kent uzlaşıları CHP elitleri ile DEM arasındaki işbirliğinin en somut göstergesi olarak siyasi tarihi şekillendi. Bugünkü durum ise ana muhalefeti hareketsiz bırakmış durumda. Öncelikle DEM’in AKP ve MHP ile birlikte hizalanmasının, yani şu anki fiili durumun sadece barışla ilgili olmama ihtimali var.
Süreç başarılı olur ve PKK gerçekten de silah bırakırsa Kürt seçmenler Erdoğan’ın başkanlığına, DEM ise Erdoğan’a başkanlık yolunu açacak erken seçim kararına olur verebilir. Bu durum kaçınılmaz bir siyasal sosyolojik olasılık olarak önümüzde duruyor. Yani CHP barışın gelmesini, terörün bitmesini ve Kürt sorununun çözülmesini istiyor. Ama bu süreci AKP-MHP başlattı. Dolayısıyla günün sonunda kazanan öncelikle Erdoğan liderliği olacaktır. Başkan Erdoğan’ın PKK’ya silah bıraktırdığı bir gelecekte CHP’nin Anti-Erdoğanizm üzerinden seçim kazanması gerçekten de mümkün mü? Sonuç olarak CHP’nin Cumhur İttifakı tarafından şekillenen ve DEM’in katkı sunduğu bu büyük oyunda büyük kaybetme ihtimali çok yüksek.
İkinci mesele ise söylem üstünlüğüyle ilgili. Ana muhalefet yerel seçimlerde elde ettiği politik liderliği kaybetti. Önce normalleşme adımları, ardından da Suriye’deki yeni durum ibrenin AKP’ye dönmesine yol açtı. Şimdi ise barış/çözüm süreci konuşuluyor. Terörsüz Türkiye çevresindeki tartışmalar ve görüşmeler gündemi tümüyle kapladı. CHP, en güçlü olduğu sosyal-ekonomik meseleler alanında bile iktidarı sıkıştıramıyor. Ana muhalefetin açıklama ve gösterileri dar bir parti eliti dışında kimseyi heyecanlandırmamakta.
Peki, bu ikilemin bir çözümü var mı? CHP Kürt sorununun çözümüne iktidarın etki alanını sınırlayarak, hatta gerileyerek katkı sunabilir mi? Ana muhalefet liderliğinin 2025’deki en büyük sınavı ihtimal ki bu olacak.
Yorum Yazın