Murat Aksoy 3 Ocak 2013’te Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya gitmesi ile fiili olarak başlayan “Çözüm Süreci” boyunca 28 Şubat 2015 yılında Dolmabahçe Mutabakatı’na kadar olan dönemde sırasıyla Yeni Şafak, T24 Gazeteleri’de yazdığı kimi yazıları, dönemleri kıyaslamak, neler yaşandığını paylaşmak ve dönemin ruhunu görmek açısından anlamlı olacağını düşündüğü için "Çözüm Süreci Yazıları" başlığıyla yeniden yayımlıyor.
* Bu yazı 1 Mart 2013'te Yeni Şafak’ta yayımlandı.
Abdullah Öcalan'ın yolladığı mektubun içeriğinin büyük bir kısmını da artık tüm Türkiye öğrendi. Bundan sonraki süreç eğer bir provokasyon vs. olmazsa, PKK'nın kaçırdıklarını bırakması, BDP, Kandil ve Avrupa'dan Öcalan'ın mektubuna itiraz ve katkıların göndermesi, 4. Yargı Paketi'nin yasalaşması Öcalan'ın yol haritasına devletle birlikte son halini vermesi ve 21 Mart'ta başlayacak eylemsizlik sürecinin başlaması olacak.
Eylemsizlik sürecinin, PKK'nın silah bırakmaya dönüşmesi elbette kolay olmayacak. Bu süreçte en belirgin aşama yeni anayasa süreci olacak. Bu aşamada gözümüz çalışmalarını 31 Mart sonuna kadar uzatmış olan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda (AUK) olacak.
Şu andaki tablo Mart sonuna kadar ortak metnin çıkmasının zor olduğunu gösteriyor. Anayasanın başlangıç kısmı, vatandaşlık tanımı, din ve vicdan hürriyeti ve anadilde eğitim konularında sağlanamayan ilerleme bunun temel nedeni. Bu 4 maddede partiler arasındaki görüş farklılıkları derin.
Çözüm sürecinin en önemli aşamasının anayasa, anayasada da etnik ve kültürel vurgulardan arındırılmış bir vatandaşlık tanımı olduğunu düşünürsek komisyondan ortak bir metin çıkmasının da zor olduğunu görürüz.
Vatandaşlık tanımı konusunda AK Parti ve BDP arasında mutabakat olduğunu biliyoruz. CHP'nin ise komisyona önerdiği iki seçenekten birisi AK Parti-BDP önerisine yakın. Yani CHP'yi yeni anayasa sürecine üçüncü parti olarak katmak zor değil. Zorluk CHP'nin parti içi tartışmaları aşarak bu ortaklığa yanaşıp, yanaşmayacağında.
Mart ayı sonuna kadar ortak metin çıkmazsa AK Parti'nin BDP desteğiyle ya da BDP ile birlikte uzlaşacakları bir paketi Meclis'ten geçirip sonbaharda referanduma götürmesi mevcut koşullarda en güçlü senaryo.
CHP'NİN ÖNEMİ
AK Parti ve BDP'nin anayasa gibi temel bir metin üzerinde uzlaşması tarihi önemdedir. Çünkü bu iki parti tarihsel olarak Cumhuriyet'in ötekileştirdiği iki kimliğin ortaklığı bir anlamda çevrenin merkezi inşa etme girişimidir. Ancak bu inşa bu haliyle temeli eksik olur. Burada eksiklik konjonktürün getirdiği koşullardan kaynaklanmaktadır.
Açarsak…
Yeni anayasa hem yeni bir toplumsal inşa hem de Kürt sorunu gibi kadim bir yarayı iyileştirecekse, bu temelin olabildiği ölçüde en geniş uzlaşmayla atılması hayati önemdedir. MHP'nin Kürt sorunu konusundaki pozisyonunu dikkate alırsak; CHP'nin bu temelin içinde olması çok önemli hatta zorunluluk haline gelmektedir. CHP'nin bu büyük değişimin içinde olması hem değişimi güçlendirecek hem de yenilenme iddiasını güçlendirecektir.
Ancak mevcut koşullarda gerek AK Parti'nin CHP ve Kılıçdaroğlu'na yönelik eleştirileri gerekse CHP'nin siyasal olarak kendisini son gelişmelerden sonra Kürt sorununun ve yeni anayasa sürecinin karşısında/karşıtlığında konumlandırmak zorunda hissetmesi iki taraf açısından da sorundur.
AK Parti/BDP Bloku açısından sorundur. Çünkü Kürt sorunu gibi kadim bir meseleyi çözerek toplumsal barışı sağlama hedefi; CHP'yi dışarda bırakarak olası bir CHP/MHP blokajının oluşturacağı "milliyetçi/ulusalcı" karşıtlığa takılabilir.
CHP ve Kılıçdaroğlu açısından sorundur. Çünkü AK Parti/BDP blokunun karşısına konumlanmak onu hızla 1930'ların CHP'sine dönüştürür. Bu nokta hem Kılıçdaroğlu hem de parti içinde yenilikçi kanadın ömrünün kısalması anlamına gelir.
Kılıçdaroğlu'nun Kürt sorununun çözümü konusunda adım atarak Başbakan'la görüşmesini, hem kendisi hem de CHP için tarihi bir kırılma anı olarak nitelemiştim. Ama CHP bu süreçte kendi koydukları "4 parti uzlaşsın" çıtasının altında kaldı. Öcalan-devlet uzlaşması CHP'yi açığa düşürdü.
CHP her şeye rağmen bu sürecin içinde olarak süreci daha şeffaf, özgürlükçü, eşitlikçi, adil yürümesine katkı sunabilir. Ki bu Türkiye için de en iyi olandır. Bu ise herkesin kullandığı dil ve üsluba dikkat etmesi ile mümkündür.
Her şeye rağmen CHP bu koalisyonun içinde olabilir mi?
Olabilir ama kulislerde çok dillendirilmeyen ihtimalle. Yani "içinde başkanlık istemi olmayan bir anayasa paketi"yle.
Bu mümkün mü?
Bence mümkün. Çünkü AK Parti'nin yeni anayasayı paketinden başkanlık sistemi olsa da, bu, onun olmazsa olmazı değil. AK Parti"nin önceliği Kürt sorununun da çözümü katkı sunacak demokratik bir anayasa.
Eğer Başbakan Erdoğan'ın öncelikli hedefi başkanlık olsa bunu MHP ile daha kolay yapacağı açık değil mi?
4-5 Mart'ta CHP"nin Parti Meclisi toplanacak. Gündemde bu konuların da tartışılacağına kuşku yok. Umarız CHP, bu sürecin bir parçası olmayı zorlar ve Kılıçdaroğlu başlattığı "yeni"lik iddiasını sürdürebilir.
Yorum Yazın