Irak ile 1990 yılında başlayan Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilme süreci, Gazze’den Filistinlilerin sürülmesi, Lübnan’da Hizbullah’ın tasfiyesi ve Suriye’de Baas rejiminin tasfiyesi ile yeni bir aşamaya geldi. Sırada İran olabilir mi?
Suriye’deki gelişmeler Ortadoğu’da yeni bir dönemin başladığını gösterdi. Askeri güce dayanarak, iktidarlarını uzun yıllar boyu sürdüren “rejimler”, yerlerini Sünni İslamcı siyasal çizgideki iktidarlara bırakıyorlar. 1.Dünya Savaşı sonrasında İngiltere-Fransa ittifakının çizdiği siyasal sınırlar, bu kez ABD ve İngiltere tarafından belirleniyor. Geçmişte İngiltere’nin temsil ettiği uluslararası sermayenin, günümüzde ABD’nin ardında saf tuttuğu görülüyor.
Pek yakın olmasa da geçmişte Osmanlı Devleti’nin yaşadıkları ile benzeşen gelişmeler yaşanıyor. Örneğin 19.YY ortalarında İngiltere ile Fransa ve Piemonte’nin oluşturdukları İttifak. Amaç; birkaç yıl önce -1833- imzalanan, “Hünkâr İskelesi Anlaşması” ile Rusya’nın Boğazlarda elde ettiği, avantajlı durumu ortadan kaldırmak ve Rusların Akdeniz’e kolayca geçmelerini önlemekti.
Osmanlı Devleti de Ruslar ile Aynalı Kavak’ta imzalanan “ahitname” ile belirlenen koşullardan, doğal olarak hoşnut değildi. Kırım’da kaybettiklerini geri almayı amaçlıyordu. “Hünkâr İskelesi” Anlaşması Osmanlı-İngiltere ile yakınlaşmasını ve doğal olarak, Rusya ile tutuşulacak yeni bir savaşın eşiğini araladı. Kırım Savaşında (1853-1856) İngiltere, Fransa ve Piemonte’nin desteğini alan Osmanlı Ordusu, Ruslara üstünlük sağladı. Sivastopol ele geçirildi.
Kırım Savaşı Karadeniz’in kuzeybatı kıyılarında yeni siyasal aktörlerin yer almasına yol açarken, Osmanlı Devleti’nin İngiltere-Fransa eksenine kaymasına neden oldu.
Musevi ve Hristiyanların kutsal saydıkları Kudüs’te, Gayri-Müslimlerin haklarını koruma amaçlı olduğunu öne süren devletler, içlerinden birinin bu konuda erken davranabileceği kaygısıyla hareket ediyorlardı. Fransızlar Katoliklerin haklarından söz ederlerken, Ruslar kendilerini Ortodoksların koruyucusu ilan ediyordu. İngilizler de Protestanları koruma iddiasındaydılar.
RUSYA VE BATILI ÜLKELERİN ORTADOĞU İLGİSİ
Günümüzde bölgedeki aktörlerin tutumları irdelendiğinde, Ortadoğu’nun öneminin azalmadığı, tersine arttığı gözleniyor. Bölgenin egemenliği; 19.YY ilk yarısından itibaren Osmanlı’ya karşı yürütülen baskı ve savaşların temel nedeniydi. Osmanlı Yönetimi bölgedeki egemenliğini yitirmemek adına, süreç içinde eski müttefikleri ile birlikte oluyor ya da onlara karşı savaş dahil, mücadele vermek zorunda kalıyordu.
Aslında savaş nedeni bulmak Batılılar için zor değildi. Musevi ve Hristiyanların kutsal saydıkları Kudüs’te, Gayri-Müslimlerin haklarını koruma amaçlı olduğunu öne süren devletler, içlerinden birinin bu konuda erken davranabileceği kaygısıyla hareket ediyorlardı. Fransızlar Katoliklerin haklarından söz ederlerken, Ruslar kendilerini Ortodoksların koruyucusu ilan ediyordu. İngilizler de Protestanları koruma iddiasındaydılar.
Zamanla yeni çelişki konuları da bulundu.2.Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’ni başlattığı Yahudi göçü ve İsrail Devletinin kuruluşu ile başlayan süreç devam ediyor. İran’ı etkisizleştirmek amacıyla gündemleştirilen, Sünni-Şii ve Müslüman-Musevi çatışmaları, günümüzde Bölgedeki siyasal gelişmeleri yönlendiriyor.
Suriye’de Esad’ın ülkesini terk etmesiyle sonlanan, Baas yerine Batı yanlısı silahlı siyasal hareketin -HTŞ- iktidara gelişi, Türkiye’de özellikle Millet İttifakında sevinç yarattı.
ABD yönetimine yakınlığı bilinen MİT Başkanının, Şam’da Emevi Camisinde şükür namazı kılması medyada geniş yer aldı. iktidar yanlıları HTŞ’ nin ele geçirdiği Suriye şehirlerine plaka numaraları verdiler. Türkiye’nin yeni yönetim ile yakınlığını gösteren bir başka gelişme ise meslekten diplomat olmayan Moritanya B. Elçimizin Şam’da maslahatgüzar olarak görevlendirilmesi.
Rusya bir kez daha bölgeden çekilirken, Türkiye ABD ile ilişkileri güçleniyor.
Kamuoyunda CHP’nin önceliklerinin farklı olduğu izlenimi uyanıyor. AKP ise birkaç ay önce büyük ölçüde oy kaybetmiş gibi davranmayarak, iktidar olmanın avantajlarını kullanıyor.
ABD’nin açıkça destek verdiği, donattığı YPG-PYD oluşumunu, en azından Suriye’de özerk bir yönetime kavuşturarak, sınır komşumuz yapması sürpriz sayılmamalı.
Irak ile 1990 yılında başlayan Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilme süreci, Gazze’den Filistinlilerin sürülmesi, Lübnan’da Hizbullah’ın tasfiyesi ve Suriye’de Baas rejiminin tasfiyesi ile yeni bir aşamaya geldi.
Sırada İran olabilir mi?
Yorum Yazın