Benim de akrilik teknikteki resmimle Bağımsızlar Salonunda yer aldığım Paris’teki Grand Palais Ephemere’de 13-18 Şubat 2024 tarihlerinde gerçekleşen çağdaş sanat fuarı, çok sayıda sanatçının resim, heykel, fotoğraf ve mimari alanlardaki eserlerini bir araya getirdi.
“Sanatta zorunluluk yoktur çünkü sanat özgürdür.”
Kandinsky
İlk defa ziyaret eden biri, 2006’dan bu yana 4 farklı salonu; 1880’de oluşturulan Salon Français, Salon des Artistes Independents (1884), Salon of Comparaison (1954) ve Salon de Dessin&Peinture a L’Eau (1954), sanatseverler, koleksiyonerler, galerilerle buluşturan bu sanat fuarını hayret verici bulabilir. Her birinin kendine has tarihi ve kimliği olsa da tek bir amaçta buluşuyorlar, dönemindekinden daha cesur ve daha özgür bir sanat etkinliği sunmak.Bu durumu “Bağımsızlar Salonunda jüri ve ödüllerin varlığını azaltmak, Comparaison’da, Fransız Sanatçılar Salonu ve Dessin&Peinture a L’Eau Salonunda şimdiye dek adı çok duyulmamış eserleri ve sanatçılarını dünyaya tanıtmak” olarak açıklıyor Müzeler Müdürü Didier Fusullier. Bağımsızlar Salonu’nda jüriden ve ödülden bağımsızlık ve tolerans öne çıkarken, diğer salonlarda ise eserler ödüllendirilerek öne çıkarılıyor.Benim de akrilik teknikteki resmimle Bağımsızlar Salonunda yer aldığım Paris’teki Grand Palais Ephemere’de 13-18 Şubat 2024 tarihlerinde gerçekleşen çağdaş sanat fuarı, çok sayıda sanatçının resim, heykel, fotoğraf ve mimari alanlardaki eserlerini bir araya getirdi. Grand Palais’in 2024 sonbaharına kadar tadilatta olması nedeniyle bu yıl son kez Grand Palais Ephemere’de gerçekleşen fuar geniş, ferah yapısı ve Grand Palais’e bakan polimer ön cephesi ve Eyfel’e bakan polimer arka cephesiyle büyülü bir atmosfere sahip. Champ-de-Mars kompozisyonunu takip eden özel mimari projeli Grand Palais Ephemere’de, Mareşal Joffre’nin heykeli binanın içine entegre edilmiş ve gelenleri ilk girişte karşılıyor. 2020 yılında geçici olarak yapılan Ephemere binasının akustiği ve havalandırması çok iyi, önemli özelliklerinden biri de tamamen çevre dostu ve modüler olması.Çeşitli kültürlerden sanatçıların bazen kuralları yıkan özgün, ayrı imge dünyasını yaşatan eserlerinin her biri bizi yarattıkları dünyanın içine çekiyor. Masalsı ve sakin resimler ruhu dinlendiren huzurun ve sanatın büyüsünün akışına bırakıyor. İstanbul’daki sergilerde rastladığım daha asi duygular yaşatan eserlere burada pek rastlamadım diyebilirim.Genel olarak çalışmaların büyük çoğunluğunu beğenmiş olsam da beni en çok etkileyen bölüm Salon Peinture a L’Eau oldu. Bu bölümdeki eserler birbirinden çok farklı. Kimi hiperrealistik çizimler, kimi sulu boyanın akışkan ruhuna uygun çarpıcı lekeler. En akılda kalıcı eserlerden biri Salon Büyük Ödülü verilen Ben Fradj Sabra’nın eseriydi. Tekniği itibariyle beni şaşırtmayı başardı. Kız çocuğu ve kuzu tasviri izleyicisine duygusunu geçirmeyi başarıyor ve üstünde uzun süreli bir etki bırakıyor. Picasso’nun ünlü Guernica’sını andıran duvar boyu sunumlarla eserlerin küçük çerçeveli duvara alt alta asılı formları oldukça çarpıcıydı. Geometrik desenli çalışmalardan uygulanış tekniği ile Shary Miremont’un eseri çok hoştu.Eserlerde belirgin şekilde doku çalışmaları göze çarpıyor. Jüri özel ödüllü Dannis De Michelis’in resmi, Sabra Fredi resmi, Bernard Marie Collet resmi ve Stephane Morlais resmi doku çalışmalarının yoğun olduğu örneklerden. Son dönem çağdaş sanat fuarlarında rastladıklarımı andıran eserler mevcut olsa da eserlerin en sıradışı olanları dahi sanat akımı temel kurallarını içeriyor. En sevdiğim şeylerden biri de çağdaş sanat fuarlarında sanatçıların eserleriyle rekabete giren dijital resimlerin bu fuarda olmayışı. En azından ben rastlamadım. Fotoğraf, heykel ve görsel sanatlarda da çok eser var. Dereceye giren fotoğraflar halen aklımda.Fuarda ziyaretçiler içeri girdiklerinde yerleşimde en başta, 1884’den bu yana kimler geldi kimler geçti dedirtecek, Kandinsky’den Van Gogh’a yeni sanat akımlarının öncülerini ağırlamış Bağımsızlar salonu var.
KANDİNSKY’DEN VAN GOGH’A
Fuarda ziyaretçiler içeri girdiklerinde yerleşimde en başta, 1884’den bu yana kimler geldi kimler geçti dedirtecek, Kandinsky’den Van Gogh’a yeni sanat akımlarının öncülerini ağırlamış Bağımsızlar salonu var. Ziyaretçiler dijital ekrandan sanatçının ismini bulup, eserinin yerini görebiliyor, yine ekran üzerindeki krokiden eseri kolayca bulabiliyor. İstanbul’daki fuarlarda olmayan bir şeydi.Davetlilerin bu krokileri sıklıkla kullandığını gördüm. Öylesine dolaşan kuru kalabalıklar yoktu. Gelenler ne aradığını biliyordu. Açılış günü içeri girmek için uzun kuyruklar oluştu. Ziyaretçiler ilk günkü açılış için son derece şıktı. Genel olarak da çok çeşitliydi diyebilirim. Yine IIAF’den farklı olarak 4 kategorinin de girişinde kendi sanatçılarını bir arada gösterebildiği 20*20’lik küçük eserlerinin yer aldığı bölümler vardı. Yanında kartların ve broşürlerin olduğu standlarla dünyaya açılan pencereydi.Böyle sanat fuarları içinde sanat ürünleri satan bir markaya ait bölüm oluyor. Orada rengarenk boyaların arasında benim gibi sanatseverler heyecan içinde boyaları incelerken bu renkli dünyada bir de canlı performanslar karşımıza çıkıyor. Bu fuarda da çok kez bu çalışmalara tanıklık ettik. Sanatçıların anlık çalışmalarını izlemek çok keyifliydi.Beş gün boyunca bir yandan da çeşitli seminerlere ve aktivitelere yer veren sanat fuarında bu yılki tartışmalardan biri de finansla ilgiliydi. Fuar girişinin öğrenciler, işsizler ve 65 yaş üstü için yarı fiyatına (neden daha çok sayıda 65+ ziyaretçi gördüğümü de bu durum açıklıyor) olmakla beraber 22 euro gibi (Louvre müze girişiyle aynı fiyat) yüksek fiyatta olması tepki çeken bir durum oldu. Bu durum ziyaretçi sayısının da önceki yıllara oranla düşmesine neden oldu. Hükümetin sanata eskisi gibi finansal destek vermediği gelen eleştiriler arasındaydı.Bu sanat fuarı yeni keşifler için de ideal bir ortam. Kim bilir belki de yine yeni bir sanat akımı doğar! Dönemininkinden daha özgür ve açık bir sanat sunumu, sanatçılarına da bağımsız eser yaratma veya eserlerini tanıtma fırsatı sunan bu dinamik, öğretici ve toleranslı organizasyon bu yıl 17. kez yapıldı.
Yorum Yazın