Yakova çarşısında görülmesi gereken yerlerden biri onaltıncı yüzyılın sonlarından kalan Hadım Camii. Rivayete göre, Hadım Süleyman Paşa, doğduğu yere bir cami yaptırmak istemiş ve uygun bir arazi bulmuş. Fakat arazinin sahibi Jak Vula adında biriymiş ve araziyi vermeyi şehre kendi adının konulması koşuluyla kabul etmiş. Dolayısıyla bu şehir “Jak ovası” diye anılmaya başlanmış.Şu Balkanların küçük köylerini görünce benim kadar heyecanlanan sanırım kimse yoktur ama ben hangi birine gitsem benzer bir mutluluk duyuyorum.“Avrupa’nın en genç ülkesi” olan küçücük Kosova’nın en bilindik şehirleri olan Priştina ya da Prizren’e değil de evvela Yakova’ya gitmem sanırım bu yüzden.Uçakta yanıma oturan Prizrenli bir kız, ortaokul ve lise öğrencilerine tam günlük Kosova turları düzenlendiğini söyledi.Böylece, bir tam günde Kosova’nın bilindik bütün şehirlerini ve eserlerini gezebiliyormuş.Bu tabii benim bir yeri gezme anlayışıma hiç yatkın değil ama ülkenin ne kadar küçük olduğunu gösterdiği için aktarmak istedim.Neyse, Priştina’dan bir otomobil kiralayıp bir saat uzaklıktaki -Kosova’da her yer birbirine kabaca bir saat uzaklıkta- Yakova’ya geldim ama gelmeden önce yol üstünde anlatmak istediğim bir yer var: Rahovec.Kosova deyince akla şarap üretimi pek gelmez ama Rahovec sonsuz bağlarıyla Kosova’nın -o da ülke gibi hayli genç olan- şarap ihtiyacını, aynı zamanda da ihracatını, karşılayan bir bölge.Burada sıra sıra bağlar ve şarap markalarının yerleri var.En meşhurları Stone Castle’ın bir de şarap müzesi var ama kapalı olduğu için gezemedim.Bir başka şarap üreticisinin anlattıklarından anladığım kadarıyla Stone Castle devlet destekli -ya da doğrudan devletin- bir marka olduğu için hiçbirinde bulunmayan imkânlara sahipmiş.Tabii Balkanlarda bağ varsa, orada şarabın yanında rakija da imal edilir.Çok da oyalanmadan biz gene yolumuza devam edelim çünkü az ilerde Xerxe diye yazılan ama “zızı” gibi tuhaf bir şekilde okunan yerden sapıp Yakova’ya ulaşacağız.Yakova dediğim yer bir büyük Osmanlı çarşısı aslında, hepsi hepsi o.Burası Osmanlı döneminde ticaret yolu üzerinde bulunduğu için kalkınmış.Ben de çarşının tam ortasında yer alan bir otelde oda tuttum, Carshia e Jupave, sanırım bu bölgenin en güzel oteli.Bu oteli tutmamın sebeplerinden biri de restoranının dillere destan olduğunun bana söylenmesiydi, ama heyhat ne yediğim Elbasan tavada ne de içtiğim herhangi bir şey o nefaseti bulabildim.Tabii Elbasan’da arayıp da bulamadığım, dolayısıyla bulup da yiyemediğim, tavayı burada bulmaktan ötürü hoşnudum, bunu saklayamayacağım.
Yakova da çarşısı da Kosova savaşından payına düşeni almış, birçok tarihi eser yerle bir olmuş. Saat kulesine bakınca görebiliyorsunuz bunu, orada eskiden bir başka saat kulesi varmış ama savaşların birinde yıkılmış. Savaşların birinde deme sebebim, bu coğrafya o kadar belalı ki, Balkan Savaşları’na dayanan bir yapı iki Dünya Savaşı’nı da atlatsa feraha eremiyor.Ha bir de Balkan bozası içtim yine otelde -o da çok ahım şahım değildi.Gene de Yakova’dan ve otelden memnun kalmadığım düşünülmesin.Çarşıda hepsi birörnek beşyüz kadar dükkân var.Ben gittiğimde ciddi kar olduğu için en az yarısı açık değildi, ama çarşının bütün sokaklarını birkaç kez dolaşmışımdır.Öğle yemeği için çarşıdaki bir lokantada kaymaklı pljeskavica ısmarladım, bildiğimin aksine bu kocaman köfteyi güveç içinde servis ettiler.Stone Castle’ı da ilk bu lokantada tattım, köfteden de şaraptan da ziyadesiyle memnun kaldım.Tabii Yakova da çarşısı da Kosova savaşından payına düşeni almış, birçok tarihi eser yerle bir olmuş.Saat kulesine bakınca görebiliyorsunuz bunu, orada eskiden bir başka saat kulesi varmış ama savaşların birinde yıkılmış.Savaşların birinde deme sebebim, bu coğrafya o kadar belalı ki, Balkan Savaşları’na dayanan bir yapı iki Dünya Savaşı’nı da atlatsa feraha eremiyor çünkü Kosova Savaşı birkaç on senelik bir geçmişe sahip henüz.Saat kulesini yıkmak Karadağlılara nasip olmuş, ama tepesindeki çanı alıp ülkelerine götürmeyi ihmal etmemişler.Yine Yakova çarşısında görülmesi gereken yerlerden biri onaltıncı yüzyılın sonlarından kalan Hadım Camii.Rivayete göre, Hadım Süleyman Paşa, doğduğu yere bir cami yaptırmak istemiş ve uygun bir arazi bulmuş.Fakat arazinin sahibi Jak Vula adında biriymiş ve araziyi vermeyi şehre kendi adının konulması koşuluyla kabul etmiş.Dolayısıyla bu şehir “Jak ovası” diye anılmaya başlanmış.Son olarak bahsetmek istediğim iki de köprü var: Tabak ile Terezi.İkisi de görülesi güzel köprüler, ama Terezi’yi görmek için otomobile atlayıp Prizren’e doğru biraz gitmeniz gerekiyor.Eh, biz de öyle yapalım madem.Bir saate kalmaz, Prizren’e varırız.Kosova Yazıları serisinin üçüncü yazısını okumak için lütfentıklayınız...
Yorum Yazın