Ekonomi dünyasında, döviz kuru ve enflasyon arasındaki ilişki, adeta iki yetenekli dansçının sahnede tango yapmasına benzer. Partnerlerden biri (döviz kuru), diğerine (enflasyon) uyum sağlamalı, ama aynı zamanda kendi adımlarını da kontrol altında tutmalıdır. Türkiye, bu zorlu tangoda dengede kalmaya çalışırken, adımlarını dikkatli atmak zorunda. Aksi takdirde, sahnede tökezlemek ve seyircilerin (piyasaların) güvenini kaybetmek kaçınılmaz olabilir.Modern Türkiye’nin tarihinde 105 yıl önce bugün yeni bir başlangıcın, kurtuluşun ve özgürlük mücadelesinin adımı atılıyordu. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün o gün yaktığı ateş kısa zamanda bütün Anadolu’yu kaplayacaktı. Bu ateş, bu mücadele azmi Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomi alanındaki savaşında da devam etti. Kısa zamanda sanayiden. tarımdan, üniversiteye kadar birçok alanda önemli reformlar yapıldı. Ancak bugün çok üzülerek, Ata’mızın Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği gençlerin hızlı bir biçimde geleceklerini başka ülkelerde aradıklarını görüyoruz. Özellikle iyi yetişmiş gençlerimiz başka ülkelere göç ederken, daha niteliksiz bir düzensiz göçmen akımına maruz kalıyoruz. Ülkemiz en değerli sermayesi olan yetişmiş insan kaynağın bir taraftan kaybederken diğer taraftan demografik yapısı da değişiyor. Elbette gençlerimizin geleceklerini ülke dışında arama nedenlerinin başında ekonomik şartlar geliyor. Refah artışı, gelir dağılımı, kapsayıcı ve sürdürülebilir büyüme alanlarında yapılması gereken çok şey var. Ekonomi yönetiminin masasında çözülmesi gereken çok sorun duruyor.Ancak ekonomi yönetiminde, enflasyonun kontrol altına alınması kadar önemli bir başka konu bulmak zor. Bu mücadelede, Türkiye'nin son zamanlarda benimsediği bir taktik var: döviz kurunun TÜFE oranının üzerinde artmasına izin vermemek. Kulağa karmaşık gelen bu strateji, aslında maliyet enflasyonunu kontrol etmek için bir yol arayışı. Peki, bu yaklaşımın artıları ve eksileri neler olabilir? Ve daha da önemlisi, başarılı olması için nelere dikkat etmek gerekiyor? Gelin, döviz kuru dansının detaylarına birlikte bakalım.
Artılar:
- Fiyat İstikrarı: Döviz kurunun kontrol altında tutulması, ithal ürünlerin fiyatlarında ani artışların önüne geçer. Bu, enflasyonun dalgalanmalarını minimize ederek piyasalara güven verir.
- İthalat Maliyetlerinin Azalması: Döviz kurunun stabil kalması, özellikle enerji ve ham madde gibi ithalat bağımlılığı yüksek kalemlerde maliyetlerin artmasını engeller. Bu da genel fiyat seviyesini kontrol altında tutar. Bizim ülkemizin üretim yapısı ara malı ve enerji ithalatına bağımlı. Bundan dolayı bizde döviz kurunun enflasyona geçişkenliği de yüksek.
- Yatırımcı Güveni: Döviz kuru dalgalanmalarının sınırlanması, yabancı yatırımcıların Türkiye piyasasına olan güvenini artırır. İstikrarlı bir ekonomi, yatırımcılar için her zaman caziptir.
Döviz kuru kontrolü için merkez bankasının yeterli miktarda döviz rezervine sahip olması şarttır. Mutlaka ama mutlaka dış kaynak girişi olmalı. Bir süre sonra değerli olan TL ithalatı cazip kılar ve cari dengede sorun yaratır. Bu da döviz rezervinin yeterli olmasını zorunlu kılar. Aksi takdirde, kısa vadede döviz rezervlerinin tükenmesi riskiyle karşı karşıya kalınabilir.
MUTLAKA DIŞ KAYNAK GİRİŞ OLMALI
Eksiler:
- Merkez Bankası Üzerindeki Baskı: Döviz kuru kontrolü, Merkez Bankası’nın sürekli olarak piyasaya müdahale etmesini gerektirir. Bu da bankanın elindeki döviz rezervlerinin hızla tükenmesine yol açabilir.
- Esneklik Kaybı: Döviz kurunu sabit tutma çabası, para politikalarında esneklik kaybına neden olabilir. Merkez Bankası, döviz kurunu savunmak için faiz oranlarını yüksek tutmak zorunda kalabilir, bu da ekonomiyi uzun vadede durgunluğa soktuğu için büyüme ve işsizlik gibi alanlarda olumsuz etkiler.
- Kara Borsa Riski: Resmi döviz kuru piyasa koşullarını yansıtmazsa, paralel piyasalarda kara borsanın oluşması riski vardır. Bu da ekonomide şeffaflığı ve güveni zedeler. Sabit döviz kuru uygulamadığımız ve şu anda dövizden TL’ye geçiş hızlanmış durumda olduğu için böyle bir risk söz konusu değil.
- Güçlü Döviz Rezervleri: Döviz kuru kontrolü için merkez bankasının yeterli miktarda döviz rezervine sahip olması şarttır. Mutlaka ama mutlaka dış kaynak girişi olmalı. Bir süre sonra değerli olan TL ithalatı cazip kılar ve cari dengede sorun yaratır. Bu da döviz rezervinin yeterli olmasını zorunlu kılar. Aksi takdirde, kısa vadede döviz rezervlerinin tükenmesi riskiyle karşı karşıya kalınabilir.
- Ekonomik Yapısal Reformlar: Sadece döviz kurunu kontrol etmek yeterli değildir. Ekonominin genel sağlığını iyileştirmek için yapısal reformlar da gereklidir. Özellikle üretim kapasitesini artıracak, ihracatı teşvik edecek ve ithalat bağımlılığını azaltacak politikalar önemli.
- Güven ve Şeffaflık: Ekonomik politikalarda şeffaflık ve güvenin sağlanması, hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için hayati öneme sahiptir. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı bu noktada kritik rol oynar.
Yorum Yazın