Enflasyon uyuşturucuya benzer. Vücut hep daha fazlasını ister. Bekleyişler bozulduğu için herkes geleceğin daha kötü olacağını düşünerek fiyat ayarlamalarını yapar. Ancak fiyat ayarlaması şansı olmayanlar, özellikle ücretliler, gelir artışları fiyat artışlarının altında kaldığı için yoksullaşmaya başlar.Türkiye ekonomisinin iki kronik sorunu var: Enflasyon ve cari açık. Fiyat istikrarının sağlanamamasında ülkeyi yöneten politikacıların sorumluluğu çok büyük. Bir sonraki seçimi kazanmak, koltuğu sağlama almak için yapılan hamleler, uzun vadede daha büyük sorunlar üretti. Enflasyon aslında siyasetçilerin gizliden sevdiği, herkesten sakladığı aşıklara benzer. Çünkü ekonomiyi ısıtmak için çok kullanılışlı bir araç.Enflasyon, genel olarak mal ve hizmetlerin düzeyinin sürekli olarak artması olarak tanımlanır. Özellikle faizlerin, enflasyon oranının altında olduğu dönemler kredi kullanımı ve borçlanma teşvik edilmiş olur. Kullanılan negatif faizli krediler ile alınan mal ve hizmet alımları ekonomik büyümeyi teşvik eder. Talebin artması mal ve hizmet fiyatlarının yükselmesine neden olur. Halk, fiyatların her geçen gün yükseldiğini görünce, gelecek günlerde fiyatların daha da yükseleceği inancıyla talebini öne çeker. Bu da ülkede üretilen mal ve hizmet tutarını artırdığı için büyümeye olumlu katkı yapar, işsizliğin düşük seyretmesine neden olur. Bunun yanında devletin borçları nominal olarak artsa da reel olarak düşer, fiyatlar sürekli arttığı için harcamalar üzerinden alınan dolaylı vergilerde artar.İşte politikacının sevdiği kısım bu. Bundan sonrası problemler yumağı. Enflasyon uyuşturucuya benzer. Vücut hep daha fazlasını ister. Bekleyişler bozulduğu için herkes geleceğin daha kötü olacağını düşünerek fiyat ayarlamalarını yapar. Ancak fiyat ayarlaması şansı olmayanlar, özellikle ücretliler, gelir artışları fiyat artışlarının altında kaldığı için yoksullaşmaya başlar. Sattığı mal ve hizmetin fiyatlarını ayarlayabilenler kendini korur. Hatta tekel veya oligopol olan firmalar kârlarını olağanüstü yükseltir. Gelirinizin, tükettiğiniz mal ve hizmet fiyatları kadar artmaması sizin için hayat pahalılığı demektir. Artık alım gücünüz düştüğü için daha az tüketirsiniz. Bu da ülke genelinde mal ve hizmete olan talebi daralttığı için bir süre sonra büyümede ve işsizlikte sorunlar yaratmaya başlar. Sadece gelir dağılımı bozulmaz, bütün makro ekonomik dengeler bozulur.
2001 yılında uygulanmaya başlayan “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programıyla enflasyon kontrol altına alınmaya başladı ve 2004’de tek haneli olarak ölçüldü. Ancak fiyat istikrarı açısından önemli bir hedef olan yüzde 5’in altına bir türlü inilemedi ve 2017 yılından itibaren enflasyon yeniden çift hanelere çıktı.Ülkemiz yakın tarihi enflasyonla mücadeleyle geçmiştir dersek çok da yanılmış olmayız. Hatta enflasyonu bir canavara benzeterek karikatürlere malzeme etmişliğimiz vardır. 1950’lerin sonlarında yaşanan yüksek enflasyondan sonra 1973-74 arasında yaşanan petrol fiyatlarında gerçekleşen şok değişimlerin tetiklemesiyle tekrar bu sarmala girdik. Türkiye, bu tarihten itibaren ekonomik durgunluğa ve giderek artan fiyatlar ile yeniden yüksek enflasyon oranları altında yaşadığı bir sürece girdi. 1978-79’da enflasyon üç haneli rakamlara tırmandı, ödemeler dengesi krizi kapıya dayandı. 24 Ocak 1980 kararlarıyla ülkemiz ithal ikameci yaklaşımı terk ederek, dışa açık bir ekonomi hâline gelmeye başladı. Askeri yönetimin özellikle ücretleri baskılamasıyla enflasyon yüzde 140’lardan yüzde 33’lere düştü. 1983’den itibaren enflasyon canavarı yine kendini gösterdi ve bu yıllar boyunca ortalama yüzde 46 oldu. 1990’lar fiyat istikrarı açısından çok sıkıntılı yıllar oldu. Bütçe açıkları ve kamu borçları arttı. Dolaysıyla faizler yükseldi, bütçeler neredeyse bir faiz ödeme bütçesine döndü. 1994’de enflasyon yüzde 130’ları aşarak zirve yaptı.2001 yılında uygulanmaya başlayan “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programıyla enflasyon kontrol altına alınmaya başladı ve 2004’de tek haneli olarak ölçüldü. Ancak fiyat istikrarı açısından önemli bir hedef olan yüzde 5’in altına bir türlü inilemedi ve 2017 yılından itibaren enflasyon yeniden çift hanelere çıktı.
Mayıs 2023‘de gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bu sürdürülemez durumun doğal sonucu olarak ekonominin direksiyonunda oturanlar ve ekonomi politikaları değişti. Döviz kurları önce dalgalanmaya bırakıldı, ardından kontrollü bir artışa izin verildi.2021 Türk ekonomi tarihinin önemli dönüm noktalarından biri oldu. Yazının girişinde anlattığım siyasetçi ve enflasyon ilişkisinin tipik örneğini burada gördük. Kitlelere “Nas Var” denilerek dini sosla pazarlanan yeni ekonomi politikalarının temeli faizin, enflasyon oranının altında olmasıydı. Negatif faizli krediler bol keseden dağıtılmaya başlandı, TL tasarruf ve değer ölçme özelliklerini kaybederek hızla değer kaybetmeye başladı. Döviz talebi ve ithalat patladı. Rusya- Ukrayna savaşı işin tuzu biberi oldu. Enerji faturası yükseldi. Merkez Bankası rezervleri eksilere düşünce de ekonomi yönetimi panik hâlinde “Kur Korumalı Mevduat” silahına sarıldı. Cari açık ve enflasyon baş döndürücü bir şekilde yükselmeye devam etti. İşin trajikomik olan tarafı, bütün bu süreçte faizin düşürülerek, enflasyonun düşürüleceğinin de savunulmasıydı. Yükselen enflasyona sahip diğer ülkeler bunun tersini yaptılar ve bugün epeyce yol almış durumdalar.Mayıs 2023‘de gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bu sürdürülemez durumun doğal sonucu olarak ekonominin direksiyonunda oturanlar ve ekonomi politikaları değişti. Döviz kurları önce dalgalanmaya bırakıldı, ardından kontrollü bir artışa izin verildi. Dolaylı vergilerde ve politika faizinde artışa gidildi. 8 defa artırılan politika faizi yüzde 8,5’tan yüzde 45’e geldi. TÜFE, Ocak 2024’de aylık yüzde 6,7 yıllık yüzde 64,86 olarak gerçekleşti.Henüz tünelin ucunda bir ışık gözükmüyor. Tünelden çıkış var mı, mevcut politikalarla başarılı olunabilir mi? Bunu da gelecek hafta konuşalım. Kalın sağlıcakla.
Yorum Yazın