TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, "Araştırmalar, şirketlerin, aradıkları beceri ve yetkinliklere sahip işgücünü bulmakta çok zorlandığını gösteriyor. Özellikle teknoloji yetkinliği gerektiren iş kollarında yaşanan beyin göçü ise yetenek ihtiyacını belirginleştiriyor. En becerikli, eğitimli, yetenekli gençlerimizi, daha iyi eğitim, yaşam ve çalışma koşulları gibi sebeplerle başka ülkelere kaybediyoruz. Gençlerimize potansiyellerini ve hayallerini kendi ülkelerinde gerçekleştirebileceği bir ülke iklimi yaratmamız gerekiyor. Her zaman vurguladığımız bir diğer konu da, okul öncesi eğitimin erken yaşlardan itibaren zorunlu ve ücretsiz olmasıdır" dedi.
TÜSİAD, geleceğin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir eğitim anlayışını ele alacak bir konferansa ev sahipliği yaptı. “Geleceğimiz için Eğitimi Birlikte Konuşmak” başlıklı etkinlikte, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, eğitim konusundaki görüşlerini paylaşarak, şunları söyledi;
"Eğitim, ülkemizin refahının itici gücü ve geleceğimizi belirleyecek en temel unsur. Eğitim, ülkemizi geleceğe taşıyacak genç nesillerin potansiyeline yapılan en önemli yatırımdır. Nitelikli ve herkes için erişilebilir bir eğitimin önemini uzun yıllardır vurguluyoruz. Okul öncesinden temel eğitime, mesleki eğitimden yükseköğretime ve yaşam boyu öğrenmeye kadar, eğitimin her aşamasını bu anlayışla güçlendirmeliyiz. Kendi potansiyelini en üst düzeyde gerçekleştirebilen bireylerin, sadece kendisini ve çevresini değil, ülkemizi her alanda gelişmiş medeniyetler arasında, ileriye taşıyacağına inanıyoruz. Tüm dünyada paradigmalar değişirken, eğitimi de bu değişimlerden bağımsız düşünemeyiz. Dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm ve demografik dönüşümün birlikte yaşandığı bir zamandayız. Araştırmalar da bu dönüşümlerin etkilerine dikkat çekiyor. Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu’nun 'İşlerin Geleceği' raporuna göre, sadece 5 yıl sonra bile, bambaşka mesleklerden ve becerilerden konuşuyor olacağız. Bugün okula başlayan çocukları, mezun olduklarında bambaşka bir dünya bekliyor.
EĞİTİM SİSTEMİMİZİN KALİTESİ DE DÜNYADA İLK 10'A GİRMELİ
McKinsey’nin tahminlerine göre 2030 yılına kadar Avrupa'da 160 milyon çalışanın yapay zeka ve dijital beceriler konusunda yeniden eğitilmesi gerekecek. Fen-Teknoloji-Mühendislik-Matematik yani 'STEM' ve sağlık alanındaki mesleklere talebin ise yüzde 30’a kadar artması bekleniyor. OECD’nin İstihdama Bakış 2024 raporu ise, son 10 yılda en hızlı büyümenin yeşil dönüşüm odaklı yeni işlerde olduğunu gösteriyor. Ayrıca yaşlanan nüfusla beraber, sağlık başta, pek çok alanda iş ve hizmetlerin dönüşmesi gerekecek. Bu büyük dönüşüm dalgalarına karşı suyun üstünde kalabilmemiz, hazırlıklı ve donanımlı olmamıza bağlı. Gelecek için hazır ve donanımlı olmanın en önemli koşulu ise, her bir insanımıza, nitelikli eğitim sunmaktır. Yaptığımız konuşmalarda sıklıkla, küresel rekabetin hızı ve şeklinin değiştiğinden bahsediyoruz. Geçtiğimiz temmuz ayında yaptığımız TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantımızda da vurgulamıştım. Küresel rekabet için, daha yüksek teknolojili ve katma değerli alanlarda dünya ekonomisinden daha fazla pay alabilmemiz gerekiyor. İster şirket, ister ülke çapında olsun, bir işi rakiplerinizden iyi yapabilmek ve ön plana çıkmak için geniş bir vizyon, gerekli finansman ve yetkin insan kaynağı olması gerekiyor. Ben insan kaynağını birinci sıraya koyuyorum. Ülkemizin rekabet gücü ve refah düzeyinin artmasının arkasında şüphesiz nitelikli insan kaynağını yetiştirme zorunluluğu var. Yani meselenin özünde, eğitim alanında da bir rekabet var. Eğitimde geri kalmak, dünyadan da geri kalmak demek. Dünyanın ilk 10 ekonomisinden birisi olacaksak, eğitim sistemimizin kalitesi de dünyada ilk 10’a girmeli. Bu nedenle eğitim; iş dünyasından eğitim camiasına ve tüm vatandaşlarımıza kadar, hepimizin önceliği, hepimizin ortak meselesi.
Öte yandan, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, nitelikli işgücü ihtiyacı ve beceri uyumsuzluğu iş dünyasının en önemli problemleri arasında. Araştırmalar, şirketlerin, aradıkları beceri ve yetkinliklere sahip işgücünü bulmakta çok zorlandığını gösteriyor. Özellikle teknoloji yetkinliği gerektiren iş kollarında yaşanan beyin göçü ise yetenek ihtiyacını belirginleştiriyor. En becerikli, eğitimli, yetenekli gençlerimizi, daha iyi eğitim, yaşam ve çalışma koşulları gibi sebeplerle başka ülkelere kaybediyoruz. Oysa nitelikli insan kaynağını çekmek için küresel bir yarış varken, hiçbir gencimizi kaybetme lüksümüz yok. Gençlerimize potansiyellerini ve hayallerini kendi ülkelerinde gerçekleştirebileceği bir ülke iklimi yaratmamız gerekiyor. Türkiye olarak geleceğe yönelik vizyonlarımız ve programlarımızda, teknoloji ve inovasyona dayalı, katma değer yaratan bir ekonomi olma hedefi çiziyoruz. Biliyoruz ki, ülkemizin genç nüfusu, eğer iyi değerlendirebilirsek, gelişmiş ülkeleri yakalayacak sıçramayı yapmamız için bir fırsat penceresi sunuyor. Ancak zamanımız giderek daralıyor. Yeni nesilleri erken yaşlardan itibaren temel becerilerde yetkin, sosyo-duygusal ve dijital becerilere sahip, kendi dilinde ve yabancı dilde güçlü iletişim becerisi olan, disiplinler arası düşünebilen, yaratıcı, yenilikçi, belirsizlikler karşısında dayanıklı, demokrasiyi özümsemiş, farklılıklara saygılı ve doğaya duyarlı bireyler olarak hayata hazırlamalıyız. Unutmayalım ki geleceğin dünyasında 'insan', teknik becerilerin yanında kendisini insan yapan sosyal ve duygusal özellikleriyle ve en yetkin haliyle ön planda olmak zorunda.
ÖZEL BİR SÜREÇTEN GEÇİYORUZ
Dönüşümlerin ivmelendiği bu dönemde, pek çok ülkenin de, eğitim sistemlerini yeniden değerlendirmeye başladığı özel bir süreçten geçiyoruz. Bu nedenle eğitim alanında atılacak adımların, PISA gibi uluslararası araştırma ve verilerden de yararlanarak planlanması çok önemli. Çünkü doğru istikamette yürümemiz için, dünyada nerede durduğumuzu da iyi analiz etmemiz gerekiyor. Daha önce PISA 2012’nin sonuçlarını değerlendiren bir rapor yayınlamıştık. PISA 2022 sonuçları açıklandıktan hemen sonra da, bu yıl Ocak ayında, OECD işbirliğiyle bir konferans gerçekleştirdik. Ardından, TÜSİAD ve Eğitim Reformu Girişimi işbirliği ile, PISA 2022 sonuçlarını ele aldığımız ve bugün sabah tanıtılan yeni raporumuzu sizlerle ve kamuoyuyla paylaştık. Rapor, gelecekte en çok aranacak 21. yüzyıl becerilerinin ön koşulu olarak; matematik, okuma ve fen alanındaki temel becerilerde güçlü bir yetkinliğe sahip olmamız gerektiğini gösteriyor. Bunun için, içerik olarak iyi bir eğitim sunmak gerekli ama yeterli değil. Veriler, sosyoekonomik olarak dezavantajlı öğrencileri destekleyen ve okullar arası farklıkları azaltan politikaları hızla önceliklendirmek gerektiğini gösteriyor. Hem öğrenci hem öğretmenin iyi olma halini odakta tutmalıyız. Eğitim sisteminde başarılı ülkeler, öğretmenlerin çalışma ve yaşam koşullarını önceliklendirmekte, nitelikli öğretmen yetiştirmeye yatırım yapmaktalar.
EĞİTİMİ FIRSAT EŞİTLİĞİNİN EN ÖNEMLİ DAYANAĞI YAPMALIYIZ
Unutmamalıyız ki her birey biriciktir, her bireyin farklı potansiyeli ve yeteneği vardır. Farklılıkların yeşermesine ve bireylerin kendi yetenekleri doğrultusunda gelişimine imkan sağlayan, kısacası tek-tipçi olmayan bir eğitim anlayışı, hem insanımızı, hem ülkemizi güçlendirecektir. Araştırmalar, dünyada okul temelli yaklaşımın daha çok benimsenmeye başladığını, okullara ve öğretmenlere daha çok esneklik tanındığını gösteriyor. Ülkemizde de bu yönde adımlarla, öğrenci ve öğretmenlerimizin potansiyellerini en iyi şekilde gerçekleştirebilecekleri bir ortam sağlayabiliriz. Her zaman vurguladığımız bir diğer konu da, okul öncesi eğitimin erken yaşlardan itibaren zorunlu ve ücretsiz olmasıdır. Hepimizin bildiği gibi, bilimsel düşünceye dayalı, çağdaş ve eşit eğitim, Cumhuriyetimizin temel kazanımlarındandır. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, tıpkı Cumhuriyetimizin kurulduğu dönemdeki gibi, eğitimi, yeniden, tüm bireyler için, fırsat eşitliğinin en önemli dayanağı yapmalıyız.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Milli Mücadelemizin en kritik zamanlarında, 1921 yılında topladığı Maarif Kongresi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında başlatılan Eğitim Seferberliği, bu topraklarda, her koşulda eğitime verilen önemi göstermiştir. Son yıllarda, özellikle okullulaşma oranlarında çok önemli ilerlemeler kaydettik. Bugün, dönüşümlerin baş döndürücü hız kazandığı bir çağdayız. Çağın gereklerine uyumlu, bilimsel temelli bir eğitimi esas almalıyız. Böyle bir eğitim; demokratik, laik, hukuk devleti olan Türkiye’yi, ekonomik ve sosyal kalkınma ile küresel rekabet hedeflerine ulaştıracak en önemli kaldıraçtır. Bu nedenle; eğitimin felsefesi, müfredat, uygulama, öğretmen eğitimi gibi, eğitimin tüm boyutlarını; Akıl ve bilim üzerine inşa edilmiş Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan. Ve çağdaş eğitim normlarına uygun şekilde hayata geçirmeliyiz. Bugün sizlerle beraber eğitimi farklı bakış açılarıyla ele almayı çok önemsiyoruz. Kamu, özel sektör, sivil toplum, akademi işbirlikleri ile ihtiyacımız olan dönüşümü başarabiliriz.''
Yorum Yazın