Türkiye AİHM kararlarına uyacak. Kararlarda belirtilen standartlar, aynı zamanda Türk hukuku olduğu için, kendi hukukuna uymak basiretini, sorumlu ve çağdaş bir devlet yapısı olarak gösterecek. Bütün mesele, Türkiye’yi yönetenlerin çarpık algısının değişmesi; bu biraz zaman alsa da bir hukuk devleti olarak Türkiye hukuka dönmek konusunda ürkekliğini üzerinden atacak. Biraz daha sabır göstermek ve yapılan her yorumda devleti hukuka uymaya teşvik etmek gerekiyor.Geçtiğimiz 2 Nisan günü, Kayseri Adliye Sarayı’nda çok önemli bir dava görüldü. 26 Eylül 2023 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce yayınlanan Yalçınkaya kararında, özelde bir devlet okulunda öğretmen olarak görev yapmakta iken 672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılan Yüksel Yalçınkaya’nın, hakkında görülen ceza davasında Bylock programı kullanmasına dayalı olarak verilen mahkûmiyet kararının hukuka aykırılığını, genelde ise kamuoyunda FETÖ yargılamaları olarak bilinen cemaat yargılamalarında kullanılan delillendirme yöntemine eleştiriler getirilerek başta Bylock programı olmak üzere, dershane, yasal bankaya para yatırma, yasal sendika üyeliği, SD kart ve ankesör gibi pek çok delil çeşidinin nasıl hukuka aykırı şekilde kullanıldığına dair ilkeler belirten AİHM, Yalçınkaya hakkında ihlal kararı vererek davanın yeniden görülmesini sağlamıştı. İşte geçtiğimiz Salı günü bu davanın yeniden yargılamasının ilk duruşması görüldü.Türkiye’nin her tarafından gelen izleyicilerin aklındaki temel soru, Türkiye’nin bu önemli ve binlerce başka yargılamayı ilgilendiren AİHM kararına uyup uymayacağı üzerinde düğümleniyordu. İşte bu düğümün ilk çözüm noktası olarak, Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’nin tavrı son derece merak edilmekteydi. Özellikle geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen yerel seçimlerde ortaya çıkan politik durumun hukuk kamuoyuna yansıması da merak konusu bir başka nokta olarak belirmekteydi.
Mahkemenin tansiyonu yükseltici ve aleniyet ilkesini sarsıcı şekilde, zaten oldukça dar olan duruşma salonuna güvenlikle açıklanamayacak derecede fazla sayıda polis memuru oturtması nedeniyle, boş kalan birkaç izleyici sırasının dolmasıyla birlikte duruşma salonunun kapılarını kilitletmesi, hukuk devleti adına yaralayıcı bir etki bıraktı.
YALÇINKAYA DAVASINDA TANSİYON YÜKSELTİCİ TAVIR
Mahkemenin tansiyonu yükseltici ve aleniyet ilkesini sarsıcı şekilde, zaten oldukça dar olan duruşma salonuna güvenlikle açıklanamayacak derecede fazla sayıda polis memuru oturtması nedeniyle, boş kalan birkaç izleyici sırasının dolmasıyla birlikte duruşma salonunun kapılarını kilitletmesi, hukuk devleti adına yaralayıcı bir etki bıraktı. Yargılamalar böyle duruşmalarda kolaylıkla daha büyük salonlara alınabilir. Günler öncesinden sosyal medya aracılığıyla bu duruşmaya katılımın yüksek olacağı bilinmesine rağmen alınacak tedbiri yalnızca yasaklamadan ibaret gören zihniyet, oluşan gerilimin ana eksenini teşkil ediyor. Bu durum, önceden izlediğim Tahir Elçi, Gezi protestoları, Ergenekon, 12 Eylül, Sivas Madımak Oteli katliamı, Malatya Zirve Yayınevi katliamı, Hrant Dink ve Büyükada davaları gibi pek çok benzer duruşma ile sabit. Oysa bir mahkeme açısından gerilimi düşürmek çok kolay. Maalesef, amaç üzüm yemek olmayınca gerilim de yüksek oluyor, öyle daha işe geliyor. Neticede pek çok avukat meslektaşla birlikte sayın Yalçınkaya’nın ailesi de dahil olmak üzere yargılamayı sessizce izlemek isteyen pek çok kişi, duruşma salonu dışında kaldı.Duruşmada kimlik tespitinden sonra, sayın Yalçınkaya’ya hakkında önceden düzenlenmiş ve AİHM kararında atıf yapıldığı üzere hiçbir şekilde iletişim içeriğine yönelik bir anlam içermeyen Bylock tespit tutanağı ile aynı okulda görev yaptığı 5-6 başka öğretmeni tanıyıp tanımadığı soruldu. Aynı apartmanda oturan ve 15 Temmuz’dan sonra sayın Yalçınkaya hakkında Emniyete telefonla ihbarda bulunan karşı komşusu bir kişinin tanık olarak dinlenmesine geçildi. Tanık kadın, sanığın ilişkileri ve FETÖ-PDY hakkında herhangi bir görgüsü ya da bilgisi bulunmadığını, vatansever ve milliyetçi bir kişi olduğu için güvenlik görevlilerine yardımcı olmak maksadıyla bir olasılığa işaret etmek amacıyla böyle bir ihbarda bulunduğunu söyledi. Bu tip ihbarların, ki binlerce benzeri yapılan yargılamalarda konu teşkil etti, çok az bir kesimi gerçek anlamda bir görgü ya da bilgiye dayanarak yapılan ihbar niteliğinde gerçekleşti; buna karşın çok büyük bir kesimi salt kanaate dayalı olduğundan, yalnızca sahibine belli birkaç sıfatı yüklemekten ibaret kaldı, çok yazık…Sayın Yalçınkaya’nın müdafii meslek üstadı Av.Özcan Akıncı ise, son derece haklı biçimde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46.maddesine atıf yaparak, bu maddenin ilgili ülkeye AİHM kararına uymak konusunda pozitif bir mükellefiyet yüklediğini belirterek Türkiye’nin kendisine yüklenen bu ödevi yerine getirmesinin beklendiğini mahkemeye iletti. Mahkeme, bir sonraki duruşmayı 12 Eylül 2024 tarihine bırakarak yargılamayı sonlandırdı.Belli ki, geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen yerel seçimin sonuçları henüz hukuk dünyasında yansıma bulmamış. Ben değişimin daha yavaş, adım adım geleceğini düşünenlerdenim. Bununla birlikte, tipik Türkiyeli hâkimin burnunun çok iyi koku aldığını öğrenecek kadar tecrübem var.
Yorum Yazın