Değişiklik gerekçesinde sokak hayvanlarını sayısındaki artış vurgulanıyor ancak bu artışı önleyici uygulamaların gönüllüler ile belediyelerin dayanışma içinde yürütülmesini sağlayacak düzenlemeler getirilmesi de bir yol olabilecekken gönüllülere ilişkin düzenleme Kanundan çıkarılmış. İyileştirici sistematik çözümler yerine artışı engelleyici “kısa yol çözümleri” işlenmiş gibi görünüyor.
Son yıllarda yönetimin düzenleme yapabilmek üzere el attığı ama pek çok karmaşaya da yol açan ve gündem konulardan biri bu, sokak hayvanları.
Bu ülkede en azından çocukluğumdan beri bildiğim, hayvanları yaşamın bir parçası olarak gören bir anlayış vardı. Sokak kedileri, balıkçıya gidildiğinde kedi beslemek, kasabın önünde yatan köpek ve daha nice örneklerini bilirsiniz. Bu hali artık göremiyorum diye yazmıyorum bu yazıyı, bilakis bu halin sürmesini isteyenlerin, düzenlemeler karşısında vicdanının rahat etmediği ortada. Medeni olalım derken kantarın topuzunun nasıl ayarlanacağının kaçtığı kaosu var yine canım ülkemde…
Bu mesele öyle ki hayvanların da birer canlı olmasının kabulüyle onlara ne yapılacağının değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek mi başlamalı? Yoksa ötenazinin bir ölüm hakkı anlamına geldiği, bu kavramdan öznenin iradesi dışında bahsedilemeyeceğinin ve bir canlının kendi iradesi ya da doğal olarak yaşamını kaybetmesi dışındaki durumların öldürmek olarak tanımlandığının hatırlatılmasına gerçekten gerek var mıydı?
Türkiye’de hayvanların korunmasına ilişkin düzenleme çalışmalarına 1978 yılında Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilanı sonrasında 1980’li yılların sonunda başlanmış. 2004 Haziranında da Hayvanları Koruma Kanunu yürürlüğe girmiş. Yasa hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek amacında olduğunu ilk maddesiyle açıklıyor. Bu kanun kapsamında esasen itiraza konu olmuş temel nokta hayvanlara karşı yapılan davranışların suç olarak değil ‘kabahat’ olarak öngörülmüş olması, yani yaptırımın daha hafif idari ceza ile düzenlenmesiydi.
Genel anlamda Türk hukuk sistemindeki suç ve kabahat olarak yapılan ayrımın, haksızlık teşkil eden davranışın boyutuna göre belirlendiği düşünüldüğünde hayvanlara yönelik davranışların kabahat sayılması ve mutlak şekilde idari cezayla sınırlı olması ceza sistemine uyumsuz ve dengeli olmayan bir düzenlemeydi. Çünkü ceza sistemi temelinde bir başkasının hukuken korunan özgürlük alanına müdahalede bulunulmasına karşı koruma sağlarken, hayvanların da canlı kabul edilerek korumadan mahrum bırakılmaması gerekirdi. Neyse ki, 2021’de yapılan değişiklik ile hayvanlara karşı ceza kanununda suç olarak tanımlanan fiiller karşısında hapis cezası uygulanabilmesi mümkün hale getirildi.
Yani sokak hayvanlarına ilişkin bakım sorumluluğu belediyelere verilmiş ve denetim mekanizmasındaki yetkili merci de Tarım ve Orman Bakanlığı olarak belirlenmiş durumda. Peki neden bu yıl hayvanlara dair bunca katliam ve barınak problemi daha da alevlendi?
NEDEN BU YIL HAYVANLARA DAİR BUNCA KATLİAM ALEVLENDİ?
2021 yılında yapılan Kanun değişikliğinin önemli bir yanı da sokak hayvanların bakımının yapılması ve kısırlaştırılmaları, mevzuatta tarif edilen hayvan bakımevlerini kurmak gibi faaliyetlere ilişkin kademeli şekilde belediyelere sorumluluk yüklenmesi. Kanunda aynı zamanda belediyelerin bunu yapabilmesi için kaynak ayrılmasına dair ve teşvik alabilmesini mümkün kılan düzenlemeler de var. Yani sokak hayvanlarına ilişkin bakım sorumluluğu belediyelere verilmiş ve denetim mekanizmasındaki yetkili merci de Tarım ve Orman Bakanlığı olarak belirlenmiş durumda. Peki neden bu yıl hayvanlara dair bunca katliam ve barınak problemi daha da alevlendi?
2021’deki değişiklik belediyelerin büyüklüğüne göre bu sorumluluğun 2022 ve en geç 2024 senesinin Aralık ayı sonuna kadar tarif edilen şekilde yerine getirilmesini de öngörmüştü. Ülke genelinde bunca olup biten varken, belediyeler bu meseleyi ne derece yerine getirebildi, denetim mekanizması çalıştı mı? Kanun uyarınca öngörülen sistem ne kadar uygulanabildi verilere bakılmalı. Bu konuda Türkiye Barolar Birliğinin geçtiğimiz yaz yayınladığı raporu çok açıklayıcı. Ancak 2024 yılının sonu beklenmeden 2024 yazında mecliste bir kanun değişikliği kabul edildi. Yasanın değişiklik öncesi halinde öldürme kavramına değinen madde dini amaçlarla hayvan kesimini düzenleyen bir maddeyken, değişiklikle getirilen “ötenazi” kavramı maddeyi mevcut kültürel düzenlemenin ötesinde bir öldürme kavramıyla tanıştırmış durumda.
Değişiklik gerekçesinde sokak hayvanlarını sayısındaki artış vurgulanıyor ancak bu artışı önleyici uygulamaların gönüllüler ile belediyelerin dayanışma içinde yürütülmesini sağlayacak düzenlemeler getirilmesi de bir yol olabilecekken gönüllülere ilişkin düzenleme Kanundan çıkarılmış. İyileştirici sistematik çözümler yerine artışı engelleyici “kısa yol çözümleri” işlenmiş gibi görünüyor. Tehlikeli olansa bu çözümlerin uygulanmasındaki boşluk. Hayvanların çeşitli çevresel etkiler bakımından zarar verici olarak görülmesi durumunda yerel yönetim kararıyla öldürülmesinin önünü açan bu maddenin uygulama kriterleri net bir çerçeve çizmiyor, buradaki takdir yetkisinin de bilim insanına değil de idare kişisine verilmesinin “ötenazi” kavramıyla ne kadar bağdaştığı ayrı bir tartışma konusu…
Diyeceğim o ki, benim bu toplum için hatta dünya için böyle “gerçekçi olmayan” dileklerim oluyor, hayvanın, çocuğun, kadının, erkeğin birbirine zarar vermeden birlikte yaşadığı, sizin de oluyor mu?
Yorum Yazın