İngiltere doğası, yüzyıllar boyunca insanların ve kralların müdahaleleriyle şekillenir. Bronz Çağı’ndan Norman işgaline, Romalıların tarım hamlelerinden Sanayi Devrimi’nin etkilerine kadar çeşitli dönemlerde doğa, insanların ve yönetimlerin etkisi altında derin bir değişim süreci geçirmiştir.
Robin Hood’u saklayan Sherwood ormanı ya da Macbeth’in yürüyen ormanlarında olduğu gibi İngiliz edebiyatına ilham veren, İngiltere’de geçen filmlerde sıklıkla karşımıza çıkan pastoral manzaralarla dolu İngiltere kırsalının bugünkü haline gelmesinde yüzyıllar boyunca süregiden dönüşüm hareketinin izleri saklıdır. Bir başka deyişle İngiltere doğası, yüzyıllar boyunca insanların ve kralların müdahaleleriyle şekillenir. Bronz Çağı’ndan Norman işgaline, Romalıların tarım hamlelerinden Sanayi Devrimi’nin etkilerine kadar çeşitli dönemlerde doğa, insanların ve yönetimlerin etkisi altında derin bir değişim süreci geçirmiştir. Bu yazıda, Kaz Dağları’ndan Karadeniz kıyılarına ülke ormanları bitmeyen tehdit altındayken, İngiltere doğasının yüzyıllar boyunca nasıl bir dönüşümden geçip günümüzdeki halini nasıl aldığını beraberce görelim istedim.
Keltlerden Anglo-Saksonlara: Yoğun Ormanlar ve Bataklıklarla Kaplı Bir Ada
Bronz Çağı İngiltere’si, yoğun ormanlar, bataklıklar ve uçsuz bucaksız bozkırlarla kaplıydı. Ülke devasa ağaçlarla örülü sık ormanlardan, geniş bataklıklardan ve sazlıklardan oluşuyordu. Bu alanlar, doğanın kalbindeki gizli hazineler gibi, vahşi domuzların, gri kurtların ve diğer yırtıcı türlerin özgürce dolaşabildiği yerlerdi. İnsanların bu vahşi doğayla başa çıkması hayli zordu. Romalı tarihçiler Cassius Dio ve Herodian, Britanya’yı “vahşi ve kasvetli” bir yer olarak tarif ederek Britanya’nın ormanları ile bataklıklarının yolculuk edenler için bir kader oyunu olduğunu belirtir. Ormana girenlerin çok azının ormandan çıkabildiği bu günlerde ilk ıslah çalışmalarını Romalılar yapar.
Romalıların Doğayla Mücadelesi
İngiltere’nin Romalılar tarafından fethedilmesiyle, adanın doğasını evcilleştirme çabaları başlamış olur. Romalılar, adanın yalnızca %2,3’lük bir alanı tarım ve çayır olarak kullanabilmiş olsalar da, küçük yerleşim bölgeleri inşa ederek ekosisteme ilk müdahaleyi yaparlar. Ancak İngiltere’nin geniş ormanları ve zorlu doğası, Romalıların evcilleştirme çabalarına büyük bir direnç gösterir. Bu dönemde, yollarla birbirine bağlanan birkaç şehir doğanın hâkim olduğu geniş arazilerde küçük adacıklar gibi kalır. Romalıların bıraktığı bu zayıf izler, adanın vahşi doğasının henüz boyun eğmediğini gözler önüne sermektedir.
Anglo-Saksonların Gelişi: Evcilleştirme Sürecinin Başlangıcı
MS. 410 yılında Romalıların adadan çekilmesiyle birlikte İngiltere ormanlarında Anglo-Saksonlar’ın hükmü başlar. Anglo-Saksonlar, İngiltere’nin geniş ormanlarını kesip yerlerine köyler ve tarım arazileri kurarlar. Yaban domuzları ve gri kurtlar gibi yırtıcı türlerin avlanarak nüfuslarının azalması ekosistemin dengesi üzerinde büyük bir etki yaratır. Anglo-Saksonlar, İngiltere doğasında köklü bir değişime neden olarak adanın büyük ormanları yerini insan yapımı tarım alanlarına bırakmasını sağlarlar. Bu süreçte, İngiltere’nin vahşi doğası hızla insana uyum sağlar ve doğanın özgürce yayıldığı araziler evcilleştirilerek yerleşim yerlerine ve tarım alanlarına dönüşür. Fatih William’ın (William the Conqueror) adaya çıkmasıyla birlikte İngiltere ormanlarının yüzyıllar boyunca sürecek ıslah hareketi başlar.
Fatih William ve Domesday Book
Norman fethi ile İngiltere’yi yöneten Fatih William, İngiltere’nin doğal kaynakları üzerinde güçlü bir denetim kurar. Dört bir yana inşa ettiği kaleler yoluyla en vahşi bölgeleri bile kontrolü altına alır. Ormanlık alanlar, yalnızca avlanma sahaları olarak değil, aynı zamanda Norman hâkimiyetini simgeleyen alanlar olarak işlev görmüştür. William’ın dönemi, İngiltere’nin doğasının, kraliyet otoritesi altında yeniden yapılandırıldığı bir süreç olarak öne çıkar. Bu dönem benzersiz bir kayıt olan Domesday Book’a harfiyen not edilmiştir.
Domesday Book, 1085 yılında Fatih William tarafından hazırlatılan ve İngiltere’nin ilk kapsamlı toprak kayıtlarını içeren bir belgedir. İki cilt halinde, ince deri üzerine Latince olarak yazılmış olup toplamda 900 sayfayı bulan kitap, İngiltere’deki toprakların kimin mülkiyetinde olduğunu, arazilerde kaç köylünün yaşadığını, hangi arazilerin tarıma elverişli olduğunu ve nerelerde ormanlık alanların bulunduğunu kayıt altına alır. Ülkenin hemen her bölgesini kapsayan bir tür “vergi ve mülkiyet defteri” olarak tanımlanabilir. Günümüzde İngiltere’nin en eski ve en değerli belgelerinden biri olarak kabul edilen bu eser, Orta Çağ İngiltere’sindeki toprak sahipliği, tarımsal faaliyetler, ormanlar, bataklıklar, çiftlikler ve hayvan popülasyonları hakkında geniş bilgiler sunar. William, bu kayıtlarla yalnızca doğal kaynakları denetlemekle kalmayıp, İngiltere’deki kaynakların stratejik bir haritasını çıkararak bu alanları vergilendirmenin yollarını aramış, vergi düzenlemelerinin yürürlüğe koymuştur. Domesday Book bugün Londra’daki Ulusal Arşivlerde (The National Archives) özenle korunmakta ve araştırmacılara açık tutulmaktadır.
VII. Henry döneminde, doğa üzerinde büyük bir baskı oluşturulur. Yaban domuzu ve gri kurt gibi yırtıcı türler neredeyse tamamen ortadan kaldırılır. Avcılık, aristokrat sınıf için statü sembolü haline gelir ve doğanın kontrol altına alınması, gücün simgesi olarak görülmeye başlanır.
DOĞA ÜZERİNDE BÜYÜK BASKI DÖNEMİ
I. Edward (1272-1307): Avlanma Hakları ve Kralın Ormanları
İngiltere’deki ormanların kraliyet mülkiyetini sıkılaştıran ilk krallardan biri I. Edward’dır. Forest Law (Orman Yasası) olarak bilinen düzenlemelerle, ormanlar kraliyet ailesine ait av sahalarına dönüştürülür ve halkın avlanma hakkı büyük ölçüde kısıtlanır. Orman Yasası, yalnızca ağaçları değil, bu alanlarda yaşayan yaban hayvanlarını da korumayı amaçlar. Böylece ormanlar, yalnızca kraliyetin güç sembolü olarak değil, aynı zamanda soylular için avlanma ve rekreasyon alanları olarak da önemli hale gelir. Bu dönemde halkın erişiminin sınırlandığı bu alanlar, doğanın özgürlüğünü kaybettiği, insanın doğa üzerindeki gücünün belirgin hale geldiği yerler haline gelir.
VII. Henry (1485-1509): Yaban Hayatın Azalması ve Avlanma Kültürünün Artışı
VII. Henry döneminde, doğa üzerinde büyük bir baskı oluşturulur. Yaban domuzu ve gri kurt gibi yırtıcı türler neredeyse tamamen ortadan kaldırılır. Avcılık, aristokrat sınıf için statü sembolü haline gelir ve doğanın kontrol altına alınması, gücün simgesi olarak görülmeye başlanır. Yaban domuzları ve gri kurtların ortadan kalkmasıyla adanın vahşi doğası, büyük ölçüde tarıma açılmış, evcilleştirilmiş bir hale gelir. Bu dönemde ormanlık alanlar hızla daralarak tarımsal alanlara dönüşür. VII. Henry döneminde doğanın vahşi ruhu, aristokrat sınıfın ihtiyaçlarına boyun eğer.
I. James (1603-1625): Doğa Koruma Çabaları ve Kraliyet Av Alanları
I. James, doğaya büyük ilgi duyan bir kral olarak, kraliyet av sahalarını koruma altına alır ve bu alanların genişletilmesi için çalışmalar yapar. Ormanlar, halktan korunarak kraliyetin gücünü sergileyen alanlar haline gelir. Kraliyet av sahaları, doğanın yalnızca aristokratlara özgü bir eğlence alanına dönüşmesine yol açarken, doğa artık tüm halkın değil, soyluların ayrıcalıklı alanı haline geldi. Halkın ormanlara erişimi tamamen engellenmiş olur.
II. Charles (1660-1685): Avcılık ve Doğal Alanların Kontrolü
II. Charles döneminde , İngiltere’nin ormanları ve doğal alanları üzerindeki kraliyet kontrolü daha da sıkılaştırıldı. II. Charles, New Forest gibi belirli bölgelerde avlanma haklarını koruma altına alarak bu alanlarda yaşayan hayvan popülasyonlarını düzenledi. New Forest gibi koruma altındaki ormanlık alanlar, İngiltere’deki bazı yaban hayat türlerinin korunmasına olanak sağlasa da, kraliyet yönetimi altında olan bu ormanlar yalnızca soyluların avlanma etkinlikleri için ayrılmıştı. Yerel halkın bu bölgelere erişimi sınırlandırılarak doğa, adeta bir “kraliyet ayrıcalığı” haline geldi. II. Charles’ın New Forest üzerindeki koruyucu politikaları, İngiltere’deki bazı yaban hayat türlerinin korunmasını sağlarken, doğanın yalnızca belirli bir kesimin kullanımına ayrılması ekosistemi kısıtlayan bir unsur haline geldi.
II. George (1727-1760): Tarım Arazilerinin Genişletilmesi ve Ormanların Azalması
II. George’un hükümdarlığında, İngiltere’nin tarımsal üretimi artarken ormanlar büyük ölçüde tarım arazilerine dönüştürülmüştür. İngiltere nüfusunun hızla artmasıyla birlikte tarımsal üretim talebi de yükselmiş, bu talep İngiltere’nin doğal ekosistemine baskı yaparak ormanların hızla kesilmesine neden olmuştur. İngiltere’nin geniş ormanları, verimli tarım alanlarına dönüştürülmek üzere yok edilirken, vahşi doğa hızla daralmış, birçok yırtıcı hayvan türü yaşam alanlarını kaybetmiştir. II. George dönemi, İngiltere doğasının insan ihtiyaçlarına göre evcilleştirilip dönüştürüldüğü bir çağın simgesidir; doğanın özgün yapısının yerini insan yapımı tarımsal alanlar almıştır.
Bugün İngiltere’nin yalnızca %12’si ormanlık alanlarla kaplı. Bu oran, geçmişteki yoğun orman örtüsüne kıyasla oldukça düşük. Bugün İngiltere’de yürütülen modern koruma projeleri, geçmişin izlerini silme ve doğanın özgün dengesini sağlama çabalarını içermekte.
İNGİLTERE’NİN YALNIZCA YÜZDE 12’Sİ ORMANLIK ALANLARLA KAPLI
Sanayi Devrimi ve Doğal Dengenin Bozulması
18. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla birlikte İngiltere’nin doğası daha hızlı bir değişim sürecine girdi. Sanayileşmenin etkisiyle şehirleşme arttı; kırsal alanlar hızla sanayi merkezlerine dönüştü ve ormanlar daha önce görülmemiş bir hızda yok olmaya başladı. Fabrikaların kurulması ve demiryollarının inşası, İngiltere’nin doğal dengesi üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. Bu dönemde tarımda kimyasalların kullanımı yaygınlaştıkça yaban hayatı ve doğal yaşam alanları büyük zarar gördü. Sanayi Devrimi, doğayı yalnızca insan üretiminin bir kaynağı olarak görmeye başlayan bir anlayış getirdi. Artık İngiltere doğası, doğallığını kaybederek sanayiye hizmet eden bir kaynak haline dönüşmüştü.
20. ve 21. Yüzyılda Koruma Çabaları
Modern çağda İngiltere, geçmişte yapılan doğa müdahalelerinin etkilerini gidermeye yönelik ciddi çabalar içine girdi. Ormanların yeniden ağaçlandırılması, doğa rezervlerinin kurulması ve nesli tükenmekte olan türlerin korunması amacıyla çeşitli projeler başlatıldı. Bugün İngiltere’nin yalnızca %12’si ormanlık alanlarla kaplı. Bu oran, geçmişteki yoğun orman örtüsüne kıyasla oldukça düşük. Bugün İngiltere’de yürütülen modern koruma projeleri, geçmişin izlerini silme ve doğanın özgün dengesini sağlama çabalarını içermekte. Ormanlık alanların yeniden kazanılması, doğanın yeniden canlanması için belirli alanlar doğanın kendi içinde yeniden vahşi bir denge kurabilmesi için ayrılmış durumda. Bugün İngiltere’de yapılan bir tren yolculuğunda yol boyu görülen düzenli kırsal alanların, doğa içinde güvenle yapılan uzun yürüyüşlerin arkasında arkasında böyle bir tarihi süreç var.
Yorum Yazın