Suriye’de yaşanan değişim konjonktürel olarak Erdoğan iktidarını güçlendirmiş olabilir ama bunun sürekli olması ve kurulan masada etkili olmasının yolu iç ve dış siyasette gerçekçi rasyonaliteden geçmektedir.
Suriye’nin geleceğini belirleyen ne yazık ki, Suriyeliler değil ülkede öne çıkan örgütler üzerinde etkili olan ülkeler olacak. İsrail başta olmak üzere ABD, kimi AB ülkeleri ve tabi ki Türkiye. Kuşkusuz bu ülkeler dışında kimi Arap ülkeleri de masada olmak isteyecek ve bir biçimde de olacaklardır
Erdoğan iktidarı, SMO üzerinde açık bir güce sahipken, HTŞ ile kültürel kimlik üzerinden ideolojik bir akrabalığa sahip. Bu akrabalık “şimdilik” Erdoğan iktidarına yaramıyor. Çünkü HTŞ, şu anda siyasi olarak kendisini son dönemde siyasi, askeri ve maddi olarak destekleyen İsrail ve ABD’ye daha yakın.
Bunun dışında, ABD’nin üzerinde açık bir etkiye sahip olduğu SDG var. Erdoğan iktidarı şu anda SDG içinde olan PYD/YPG’yi risk görse de, buna yol açan kendi tercihleri olmuştur. Hatırlayalım ABD, 2014 yılında İŞİD’e karşı kurulan uluslararası koalisyona Türkiye’yi davet etti. Ama iktidar o dönem kendisine yakın gördüğü İŞİD’e karşı savaşın parçası olmamayı seçti. İktidarın bu tercihinin sonucunda koalisyonda, adları defalarca değişen ve şu anda SDG olan güçler yer aldı. Üstelik bu dönemde ABD tarafında da askeri olarak eğitildiler.
SDG’nin temeli büyük ölçüde PYD/YPG güçlerinden oluşuyor. 2012 yılından itibaren Rojova’da adım adım otonom yapı kuran bu Suriyeli Kürtler kadar PKK içinde bulunmuş Kürlerden de oluşmaktadır.
Ve geride kalan 12 yıllık süreç içinde İŞİD’e karşı ABD yanında yer alarak, ABD koruması almışlardır. Ancak bu korumanın ilelebet sürme garantisi de yoktur.
Ancak hemen ifade edelim ki bu sadece SDG için değil, SMO ve HTŞ için de geçerlidir. Sonuçta bunu belirleyecek olan, bölge üzerinde etkili olmak isteyecek esas güçlerin yani ülkelerin ulusal çıkarları olacaktır.
Bu açıdan da Suriye’nin geleceğine, Suriyeliler, onları temsil eden yapılar değil, bu ülkeler olacaktır.
Özetle, Suriye’nin geleceği için bir masa kurulmuştur. Bu masada Türkiye de bulunmaktadır. Masada olmak Erdoğan iktidarı için iç siyasette güçlü bir motivasyon kaynağı olmuştur. Ve zaman zaman hamasi söylemlerle tabanı konsolide etmede başarılı olmaktadır.
Burada hemen bir parantez açarak, Erdoğan’ın amaç ve sonuçlardan bağımsız olarak uluslararası ilişkilerde kurmuş olduğu ağı, etki alanının gücünü kabul etmek gerekiyor. Ne yazık ki, CHP başta olmak üzere muhalefet bunun ne yazık ki farkında değil. Zaman zaman küçümsediğini de kabul etmeliyiz. Açıkçası bu büyük bir hatadır.
***
Burada hemen bir parantez açarak, Erdoğan’ın amaç ve sonuçlardan bağımsız olarak uluslararası ilişkilerde kurmuş olduğu ağı, etki alanının gücünü kabul etmek gerekiyor. Ne yazık ki, CHP başta olmak üzere muhalefet bunun ne yazık ki farkında değil. Zaman zaman küçümsediğini de kabul etmeliyiz. Açıkçası bu büyük bir hatadır.
Nitekim Erdoğan son günlerde muhalefeti eleştirirken dış politikayı özellikle kullanmakta ve muhalefeti bu alanda yetersiz olduğuna sıkça vurgu yapmaktadır.
Mesela geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın Afrika’nın iki ülkesi olana Somali ve Etiyopya arasındaki krizi çözmedeki arabuluculuk rolü, onun uluslararası alanda gücünü göstermesi açısından sembolik değere sahiptir. Ve muhalefetin bu güç karşısında daha somut söylem, siyaset üretmesi gerekmektedir.
Evet, Erdoğan’ın oturduğu masada dış ilişkiler açısından göreli olarak kuvvetlidir. Suriye bağlamında ele alırsak son yıllarda Ortadoğu konusunda izlediği politikalar bağlamında Katar ile ortaklığını dikkate almakta yarar vardır.
Ancak tek başına dış ilişkilerdeki güç, Erdoğan’ı masada güçlü kılmaya ne kadar yeteceği tartışmalıdır.
***
Gelelim masaya. Suriye için kurulan masada ABD ve kimi AB ülkeleri için öncelik kuşkusuz İsrail’in güvenliği olacaktır. Bununla birlikte İran’ın siyasi nüfuz alanının daraltılması ve mümkünse içerden bir rejim değişliğinin zorlanması olacaktır.
Türkiye için ise masada öncelik ABD nüfuzunda olan SDG içindeki PYD/YPG’nin etkisinin kırılması ve Rojava otonom yapısının da tasfiye edilmesi olacaktır.
Ama bunun gerçekleşmesi de açıkçası kolay değildir.
Bu açıdan Türkiye’nin uluslararası alanda sahip olduğu göreli gücü destekleyecek içerde siyasi meşruiyet ve ekonomik güç eksikliği bulunmaktadır. Yani iktidar masaya diğer ülkelere oranla zayıf oturmaktadır.
Ve bu iki alanda iktidarın zayıf olduğu masadaki diğer ülkeler tarafından da bilinmekte ve mutlaka masada Türkiye’ye karşı kullanılacaktır.
Bu zaafları ortadan kaldırmanın yolu, içerde siyasi meşruiyeti güçlendirecek muhalefetle diyalog kanallarını açmak, ikincisi ekonomide olduğu gibi siyaset yapma tarzında da “rasyonel”e dönmektir.
Siyaseten izlenen irrasyonel tercihler, ekonomideki rasyonel tercihlerin sonuç vermesini neredeyse imkansız kılmaktadır.
Suriye masasında Türkiye eğer PYD/YPG’yi siyasi olmaktan çıkarmak istiyorsa bunun yolu içerde Kürt sorununu demokratik zeminde çözmekten geçmektedir.
Suriye’de yaşanan değişim konjonktürel olarak Erdoğan iktidarını güçlendirmiş olabilir ama bunun sürekli olması ve kurulan masada etkili olmasının yolu iç ve dış siyasette gerçekçi rasyonaliteden geçmektedir.
Yorum Yazın