Anayasacılığı öldüren Makyavellinin çocukları diye tabir ettiğim dün Kemalizm şemsiyesi altına saklananlar, bugün ise neyin altına saklandığı belli olmayan, menfaati için her şeyi manipüle eden, benim tabirimle Benjamin Franklin dinine mensup olanlardır. Yeni anayasa hiçbir kayıt ve sınır olmadan bu ülkenin halkına sorularak hazırlanmalı ve referanduma sunulmalıdır.
Machiavelli, “hedefe ulaşmak için her yol geçerlidir” düşüncesiyle özdeşleşen Floransa’lı düşünürün adıdır. Makyavelizm deyince akla gelen şeyler; stratejik düşünme, şahsi çıkar, aldatma, manipülasyon ve etkili karar almaktır. Türkçemizde ise “ahlaka karşı menfaati önceleyen yaklaşımı benimsemek, davranışlarında ve devlet yönetiminde siyasi ahlaktan uzak yaklaşımı benimsemek olarak” tanımlanmaktadır (Tübitak Ansiklopedi). En meşhur eseri Prens ya da Hükümdar (Prince) Machiavelli’nin ölümünden (1527) beş yıl sonra oğlu tarafından yayınlanmıştır (1532). Makyavelli 1512’de Floransa’da Cumhuriyet yönetimini yıkıp tekrar (İspanyolların yardımıyla) iktidarı ele geçiren Medici hanedanlığı döneminde tutuklanmış ve hapse atılmıştır, tekrar hükümette görev alabilmek için de ölene kadar çabalamıştır. Prens’i de bu hedefe ulaşmak için kaleme almıştır ama korkusundan yayınlayamamıştır. Arkadaşı Vettori’ye yazdığı mektupta ve Prens’te işinde (Floransa Cumhuriyeti’ndeki devlet adamı olarak) yaşadığı tecrübelerinin unutulmamasını istemiştir. 1559’da Katolik Kilisesi Machiavelli’nin eserlerini yasaklı kitaplar listesine koymuştur.
Bu yazımızda ülkemizde yeniden yapılmak istenen anayasa konusundaki kanaatlerimizi dile getireceğiz. Öncelikle günümüz Türkiye’sinde hukukun üstünlüğüne inanılan bir devlet var mıdır? Eğer bu devlet varsa yeni anayasa yapılması gerekli midir? Eğer gerekliyse yeni bir anayasada değiştirilemez hükümler olmalı mıdır? Anayasacılık ne demektir, anayasacılık anlayışı olmadan yeni bir anayasa dertlere derman olabilir mi? Bu denli politize olmuş ya da ayrılmış bir toplumda yeni bir anayasa yapmak mümkün müdür? Bu kısa yazıda bu sorulara cevap arayacağım. Soruların cevabına geçmeden önce olması gerekeni ifade edip cevapları okuyucuların takdirine bırakma şeklinde bir yöntem takip edilecektir.
World Justice Project’in hukukun üstünlüğü dizinine (endeksine) göre 2023’te ilk beşte; 1 tam puan üzerinden 0.90 ile Danimarka, 0.89 ile Norveç, 0.87 ile Finlandiya, 0.85 ile İsveç, 0.83 ile Almanya yer almaktadır. Bu listede Türkiye baz alınan göstergelerin tamamı üzerinden 142 ülke arasında 117. sırada 0.41 puan ile yer almaktadır.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ENDEKSİNE GÖRE TÜRKİYE 142 ÜLKE ARASINDA 117.
Kara Avrupası hukuk sistemlerinin hukuk devleti (state of law), Anglo Sakson hukuk sistemlerinin ise hukukun üstünlüğü (rule of law) dediği kavram günümüz devletlerinin adalete dayalı bir yapıya sahip olup olmadığının en önemli göstergesidir. World Justice Project’in hukukun üstünlüğü dizinine (endeksine) göre 2023’te ilk beşte; 1 tam puan üzerinden 0.90 ile Danimarka, 0.89 ile Norveç, 0.87 ile Finlandiya, 0.85 ile İsveç, 0.83 ile Almanya yer almaktadır (https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/global). Bu listede Türkiye baz alınan göstergelerin tamamı üzerinden 142 ülke arasında 117. sırada 0.41 puan ile yer almaktadır. Bu dizin; hükümetin (veya devletin) yetkilerinin sınırlanması, yolsuzluğun olmaması, açık ve şeffaf hükümet (veya yönetim), temel haklar, kamu düzeni ve güvenliği, düzenlemelerin icrai etkinliği, hukuk yargılamaları ve cezai adalet göstergelerine göre hazırlanmaktadır. Türkiye hükümetin yetkilerinin sınırlanması göstergesinde 0.28 ile 142 ülke arasından 137. sırada yer almaktadır. Yolsuzluk listesinde ise 0.44 puan ile 77. sıradadır. Açık ve şeffaf yönetim listesinde ise 0.40 puan ile 107.’dir. Temel haklar listesinde ise 0.30 puan ile 133.’dür. Kamu düzeni ve güvenliği sıralamasında ise 0.72 ile 75.’dir. Düzenlemelerin icrai etkinliği listesinde ise 0.42 ile 116.’dır. Hukuk yargılamalarındaki adalet anlayışında ise 0.41 ile 119.’dur. Cezai adalette ise 0.34 puan ile 107.’dir. 2015 yılından beri yürütülen bu projede Türkiye 2015 yılında tüm veriler açısından 0.46 ile 80. sırada yer almıştır. Klişe söylem ile ne denilirdi; rakamlar asla yalan söylemez. Hukuk devletine ya da hukukun üstünlüğüne inanılan bir sistem bu ülke de var mıdır?
Peki yeni bir anayasa gerekli midir? Gerekliyse yeni bir anayasada değiştirilemez hükümler olmalı mıdır? TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’un ifade etmek istediği ama meramını tam anlatamadığı noktadan konuya bakacak olursak; 1876’dan (1831 Belçika Anayasası modellemesinden esinlenen) beri taklid edilen Kara Avrupası hukuk sistemi tarzındaki anayasal çalışmalar hep elitist modelleme üzerinden gerçekleştirilmiştir. Peki elitist modelleme (burjuvazi anlayış) neye dayanmaktadır: Milli egemenlik anlayışına dayanır. Yani dünden bugüne ve yarına uzanan millet anlayışı, diğer bir ifadeyle milletin ne olduğuna iktidarı elinde tutanlar karar verir. Bir zamanlar milli güvenlik derslerinde (lise 2’de) öğretilenler, öğrenci andı bu anlayışın yansımasıdır. Onlar ne derse doğru odur. Toplum için iyi veya kötünün ne olduğuna iktidar karar verir. Devlet milletiyle bölünmez bir bütündür, fertler devlet için vardır. Devlet ne derse doğru odur. Esasında iktidarı elinde tutan klikler ne derse hakikatte odur.
Diğer bir ifadeyle sistemi eleştirip düzelmesi için bir cümle sarf ettiğinizde size burası Türkiye’dir denilir. Oysaki halk egemenliğine dayalı sistemlerde ise millet yani halk o gün yaşayanlardır. Kendi hayatlarını ve şartlarını belirleme hakkına sahip olanlar o gün var olanlardır. İyi ve kötünün ne olduğuna halk karar verir, iktidar değil. Bu nedenle yapılacak yeni bir anayasa millet egemenliğine değil, halk egemenliğine dayanmalıdır. Türkiye bu noktada yol ayrımındadır.
Halk egemenliğine dayalı sistemlerde anayasalarda değiştirilemez hükümler olamaz. Çünkü sistemin sahibi halktır. Halk anayasa değişikliklerinde baş roldedir. İlla da değiştirilemez hükümler isteniyorsa, katı bir anayasa ile istenilen hükümler ABD Anayasasında olduğu gibi ¾ gibi bir oranla değiştirilmesi hükmünü halka sorarak anayasaya koyabilirsiniz. Halk, halk girişimi kurumuyla anayasaların hatta yasaların yapılmasını ve değiştirilmesini de kontrol eder.
Anayasanın ruhunda ideoloji ve inanç olacaksa bunun kararını halk vermelidir. Özetle; kısa ve öz, ince, yumuşak bir anayasa yapılarak yaşayan bir anayasal sistemin önünün açılacağı kanaatindeyim.
KISA, ÖZ VE YUMUŞAK BİR ANAYASA
Anayasalar konusunda son sözü meclisler değil, halk söyler. Maalesef görüntü o ki; 1876’dan beri yapılan yanlış yeniden tekrarlanacak gibidir. Çok ilginç bir şekilde elitizmin temsilcileri olanlar, onlar her yerde (iktidar veya muhalefette olması fark etmiyor) darbe ürünü olan bir anayasaya sahip çıkmaktadırlar. Sayın Numan Kurtulmuş’un kanaatimce ifade etmek istediği halk egemenliğine dayalı bir sistemin zamanı gelmiş ve çoktan geçmiştir bile. Halk egemenliğine dayalı sistemde doğrudan demokrasinin araçları vardır. Yıllardır önerdiğim üç olmazsa olmaz kurum: Dar Bölge Seçim Sistemi, Halk Girişimi ve Temsilcilerin Azli’dir. Halk egemenliğine dayalı yeni bir anayasaya evet, milli egemenliğe dayalı yeni bir anayasaya hayır. Halkın son sözü söyleyeceği anayasal bir cumhuriyete evet, ama son sözü meclisin söyleyeceği bir sisteme hayır...Bu sistemin tam adı halk egemenliğine dayalı anayasal cumhuriyettir.
Bu cennet vatanın güzel yürekli insanları elbette kendi ruhunu yansıtan halk egemenliğine dayalı bir anayasal cumhuriyeti fazlasıyla hak etmektedir. Bu anayasal sistem yaşayan bir anayasal cumhuriyettir. Anayasacılık düşüncesinden beslenir. Kurallar ve hükümler herkesi bağlar. Kuralları çiğneyenler bedelini öderler. O sistemde imtiyazlılar yoktur. Her daim sistemin başında halk girişimi ve temsilcilerin azli kurumlarıyla halk nöbet tutmaktadır. Sistemi koruyan devlet veya devletin ajanları değildir, halktır. Mark Tushnet’in ABD tecrübesinden esinlenerek (onun ifadesiyle Anayasayı Yüksek Mahkemeden uzak tutmak) Anayasayı yasama organından uzak tutup halkın içinde yeşertmek ve yaşatmak lazımdır ki, hiçbir grup veya sermaye tek başına anayasal sistemi manipüle edemesin!
Anayasacılığı öldüren Makyavellinin çocukları diye tabir ettiğim dün Kemalizm şemsiyesi altına saklananlar, bugün ise neyin altına saklandığı belli olmayan, menfaati için her şeyi manipüle eden, benim tabirimle Benjamin Franklin dinine mensup olanlardır (ABD 100 dolarının üstünde resmi olan, ABD’nin Kurucu babalarından birisi). Yeni anayasa hiçbir kayıt ve sınır olmadan bu ülkenin halkına sorularak hazırlanmalı ve referanduma sunulmalıdır.Anayasa da değiştirilemez hükümlerin olup olmayacağı da halka sorulmalıdır. Belki şu an buna ihtiyaç duymayan halk beş yıl sonra halk girişimi kurumuyla anayasaya yeni hükümler koydurarak başka şeyler talep edecektir. Özellikle bu iki kurumla (temsilcilerin azli ve halk girişimi) siyasetçiler parti veya siyasi liderlerin değil, halkın sözcüleri olacaktır. Anayasa hazırlanırken laikçiler veya dinciler bu sürecin hiçbir şekilde parçası olmamalıdır. Çünkü her ikisi de ideolojik bakış açısına sahip olduğundan anayasa çalışmalarını çıkmaza sokacaklardır.
Eğer ki anayasa da devlet için milliyetçilik, bölünmez millet-devlet isteniyorsa buna karar verecek olan halk olmalıdır, siyasetçiler değildir. Yani anayasanın ruhunda ideoloji ve inanç olacaksa bunun kararını halk vermelidir.
Özetle; kısa ve öz, ince, yumuşak bir anayasa yapılarak yaşayan bir anayasal sistemin önünün açılacağı kanaatindeyim.
Yorum Yazın