Günümüzde teknolojinin ve dijitalleşmenin sağladığı olanaklar ile sanatın üretim ve paylaşım süreçlerinde köklü değişimler yaşanmakta. Yapay zeka teknolojilerinin gelişmesi ve sanat üretiminde aktif biçimde yer alması da yeni felsefi tartışmalara zemin sunan ana konular arasında.
Günümüzde iletişim teknolojilerinin ve internetin gelişimi, yaşamın her alanında köklü değişimlere yol açmaktadır. Bu değişim yalnızca çevrimiçi alışkanlıklarımızla sınırlı kalmayıp sosyal hayatta da katılımcı bir kültürün emarelerinin görünmesine neden olur. Politik, ekonomik ve kültürel alanlarda yaşanan bu dönüşüm, bireylerin günlük yaşam pratiklerini de etkilemektedir. Sanatsal üretimler de bu değişimin dışında kalmayarak, hem üretim hem de paylaşım süreçleri bağlamında, farklı biçimlerde farklı mecralarda görülmektedirler. Daha bireysel bir üretim aracı ve kişisel bir dışavurum olarak görülen sanatsal üretim, günümüzde fikrin sanat eserine yön verdiği ve artık yalnızca bireysel bir yaratım süreci olmaktan çıkıp kolektif bir üretim alanına dönüştüğü bir üretim ve sürece evrilmiştir. Özellikle kitle kaynak olarak adlandırılan, kitlelerin üretime direkt ya da dolaylı olarak çeşitli biçimlerde ve üretimin çeşitli aşamalarında katılabildikleri uygulamalar görülmektedir. Tarihi çok eskilere dayanan kolektif/ ortaklaşa üretim olgusu, çevrimiçi ortama taşınması ile birlikte bireylere fiziksel olarak bir arada bulunmadan da ortak üretim yaptıran olanaklar sunmaktadır. Artık, amatör ya da profesyonel fark etmeksizin, her bireyin sanat üretimine katkı sağlayabileceği yönünde bir inanış kabul görmeye başlamıştır. Sanatın demokratikleşmesi kavramı altında da değerlendirilebilecek olan uygulamalar, bireylere sanat eserlerinin yalnızca tüketicisi değil, aynı zamanda üreticisi, yorumlayıcısı ve hatta yeniden şekillendiricisi olma imkânı sunmuştur.
Katılım kültürü, bireylerin üretim süreçlerine doğrudan ya da dolaylı olarak katıldığı, fikirlerini özgürce paylaşabildiği ve kolektif bir ifade alanı bulabildiği bir ortam yaratmaktadır. Bu kültür, sanatsal ifade biçimlerinin önündeki bariyerleri kaldırarak, daha geniş kitlelere ulaşmayı mümkün kıldığı gibi, bireylerin tüketmek istedikleri içerikleri seçmelerine de olanak sağlar.
KATILIM KÜLTÜRÜ
Dijitalleşmenin sunduğu bu olanaklar, bireylerin hem sanal hem de gerçek dünyada birden fazla kimliğe sahip olmasına olanak tanır. Örneğin, bir kullanıcı aynı anda hem bir sanat eseri yaratıcısı hem de bu eseri yorumlayan bir izleyici olabilir. Bu durum, daha aktif roller üstlenmek isteyen bireyler için yeni fırsatlar yaratır. Sanat üretimindeki bu dönüşümü, Henry Jenkins “katılım kültürü” kavramıyla açıklar. Katılım kültürü, bireylerin üretim süreçlerine doğrudan ya da dolaylı olarak katıldığı, fikirlerini özgürce paylaşabildiği ve kolektif bir ifade alanı bulabildiği bir ortam yaratmaktadır. Bu kültür, sanatsal ifade biçimlerinin önündeki bariyerleri kaldırarak, daha geniş kitlelere ulaşmayı mümkün kıldığı gibi, bireylerin tüketmek istedikleri içerikleri seçmelerine de olanak sağlar. Katılımcılık, yalnızca sanat alanında değil, sosyal ve kültürel pratiklerde de yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Örneğin dijital vatandaşlık olarak tanımlanan bireylerin çevrim içi ortamlardaki haklarının farkında olmaları toplumsal işleyişe, bazı kararlara çevrimiçi uygulamalar ile müdahil olmaları gibi süreçler yaşam içerisindeki değişimlerden sadece biri.
Kitle kaynak uygulamaları, sanatsal üretim dışında, medya, gazetecilik ve diğer birçok sektörde de görülmektedir. Bu anlamda özellikle gazetecilik gibi alanların çevrimiçi görece bağımsız platformlara kayması, bazı bariyerlerin aşılmasına ve medyada var olan eşik bekçilerinin işlevinin azaltılmasına yardımcı olur. YouTube benzeri paylaşım platformları ya da Instagram benzeri sosyal medya paylaşım siteleri bireylerin aktif katılımı ile şekillenen alanlar olarak kişisel bir medya oluştururlar. Çevrimiçi kolektif üretimler ve kitle kaynak uygulamaları kullanıcıların yalnızca tüketici değil, aynı zamanda içerik üreticisi olmasını sağlar.
Sinema alanında da kitle kaynak uygulamaları ya da kolektif üretimler yeni iletişim teknolojilerinin sağladığı imkanlar ile artmaktadır.Teknolojinin gelişimi, yalnızca sanatın üretim süreçlerini değil, aynı zamanda izleyici deneyimini de dönüştürmekte. İzleme alışkanlıklarına da yansıyan bu değişim, büyük perdede film izleme geleneğini bireylerin istedikleri içeriği istedikleri yerde ve zamanda izleyebildiği dijital platformlara bırakmakta. Bu durum, sinemanın işlevinin tamamen değiştirmese ve biçimsel varlığını kaybetmese de,fiziksel bir aradalığın yerini, dijital bir aradalığın aldığını gösterir. Letterbox, Imdb gibi platformlar üzerinden izleyici, izleyici sıfatının dışında adeta bir eleştirmen sıfatı ile, içerikleri puanlayabilir, yorumlayabilir. Yalnızca yorumlama ile sınırlı kalmayan bu süreç, içeriklerin yeniden şekillendirilmesi ile farklı mecralarda paylaşılmasına da yer verir.
Sanatın ve sanatsal üretimin ne olduğu konusu, sanat tarihi ve felsefesinin temel tartışma konularından biri. Günümüzde ise teknolojinin ve dijitalleşmenin sağladığı olanaklar ile sanatın üretim ve paylaşım süreçlerinde köklü değişimler yaşanmakta. Yapay zeka teknolojilerinin gelişmesi ve sanat üretiminde aktif biçimde yer alması da yeni felsefi tartışmalara zemin sunan ana konular arasında. Değişimi takip etsek bile, ne olacağını ön görmekte zorlandığımız bir süreç içerisindeyiz. Sürecin nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek olsa da, kitle kaynak uygulamalarının, bireylerin sanatsal üretimde daha aktif roller üstlenmesini sağladığı ve sanatın daha geniş kitlelere ulaşmasını mümkün kıldığını söylemek mümkün.

Yorum Yazın