Muhtemelen Aya İrini’nin altında Artemis tapınağı bu tapınağın da altında Trak- Frig yerleşimcilerine ait Friglerin ana tanrıçası Magna Mater / Kybele’ye ait bir tapınak yer alıyordu. Topkapı Sarayı'nı ziyarete giderseniz avluda yer alan Aya İrini’yi sadece bir kilise olarak düşünmeyin.
Hristiyanlık öncesi İstanbul’da pek çok tapınak, tanrı ve tanrıçalara adanan kutsal alanlar ve sunaklar vardı. Önceki yazımda bugünkü Kadıköy civarında yer alan Apollon ve Hekate tapınaklarından söz etmiştim. Avrupa yakasında, özellikle Suriçi olarak adlandırılan bölgede Eskiçağ yazarlarının bıraktığı kaynaklar ve arkeolojik verilerden yola çıkarak pek çok önemli tapınağının varlığı biliniyor. Herkesin bildiği gibi kazı yapmak artık mümkün olmadığı için bu yapıların büyük çoğunluğuna ulaşmak mümkün değil. Hristiyanlık öncesi İstanbul’da Artemis, Afrodit, Posedion, Apollon, Hera ve Zeus’a ithaf edilmiş tapınaklar olduğu gibi Güneş ve Ay tapınakları da vardı. Saydığım bu isimler içinde Tanrıça Artemis çok özel bir yere sahipti.
Arkeolojik veriler Topkapı Sarayı’nın bahçesinde yer alan Aya İrini Kilisesi’nin Artemis tapınağının üzerine inşa edilmiş olabileceğini gösterir. Zaten yaklaşık olarak bugünkü Topkapı Sarayı’nın bulunduğu alanın İstanbul’u kent (polis) olarak kuran Megaralı kolonistler ve onlardan önce bu bölgede yaşayan Trak kabilelerinin ilk yerleşim alanları olduğu da biliniyor. Aya İrini Kilisesi’nin çevresinde İstanbul Üniversitesi hocalarının yaptığı kazılarda Tunç çağına kadar inen bulgulara ulaşıldı. Aya İrini ve çevresi Antik Çağ İstanbul’unun Akropolis’in de yer aldığı için aslında bu buluntular çok da şaşırtıcı değil. Muhtemelen Aya İrini’nin altında Artemis tapınağı bu tapınağın da altında Trak- Frig yerleşimcilerine ait Friglerin ana tanrıçası Magna Mater / Kybele’ye ait bir tapınak yer alıyordu. Topkapı Sarayını ziyarete giderseniz avluda yer alan Aya İrini’yi sadece bir kilise olarak düşünmeyin. Aya İrini’nin temellerinde yer alan Artemis Tapınağı, Artemis Lisizonoz (Kemer Gevşeten) sıfatıyla tapınım görüyordu.
İstanbul’un baş tanrıçalarından Artemis, nişanlı kızların, kadınların, doğum yapanların koruyucusu özelliklerine sahipti. İnanca göre nişanlanan kızlar bellerine kırmızı kurdeleler takıp bu tapınağına gelir, sunular ve dualar eşliğinde bellerindeki kırmızı kurdeleleri gevşetirlerdi. Bu ritüel evlendikten sonra doğum yaparken tanrıçanın kendilerine yardım etmesini istemek içindi. Çünkü Antikçağ dünyasında küçük yaşta evlenmeler ve hijyenik olmayan koşullar nedeniyle doğum yaparken ölen kadın sayısı çok fazlaydı. Zaten Hristiyanlık yayılmaya başlayınca ilk yaptığı işlerden birisi on sekiz yaşından küçük kızların evlenmesini yasaklaması ve kadınlar arasında bir yardımlaşma ağı olarak hemşirelik sisteminin temellerini atmak olmuştur.
Aya İrini Kilisesi Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda kaldığından güvenlik nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu döneminde camiye çevrilmemiştir. Bununla birlikte farklı dönemlerde Arslanhane’den müzeye kadar değişik şekillerde kullanılmıştır.
Bugünkü Aya İrini kilisesi M.S 4. Yüzyılın başlarında bu alanda bulunan Antik Çağ kalıntılarını da kullanarak inşa edilmiş, 532 yılındaki Nika ayaklanmasında tahrip olunca yeniden yapılmıştır. İnanışa göre Aya İrini adını Hristiyanlığa gönülden bağlı Penelope adındaki bir genç kadından alır. Bazılarına göre Penelope Romalıdır ve İstanbul’a buradaki paganları Hristiyanlığa davet etmek için gelir. Elbette önceleri alay edilir, aşağılanır ama genç kadın bu davranışlara aldırış etmez. Paganları kızdıran Penelope yakalanır ve ağır işkencelere maruz kalır. İçinde zehirli yılanların olduğu kuyuya atılır ama yılanlar ona zarar vermez. Ardından bir at arabasının ayaklarına bağlanır ve dönemin İstanbul sokaklarında saatlerce dolaştırılır ama bedenine hiçbir şey olmaz. Bunun üzerine çevresinde müritler toplanmaya başlar.
Kısa sürede dönemin İstanbul’unda Hristiyanların sayısı hızla artar ve Penelope’yi “Azize” ilan ederek İrini adını verirler. Ardından kentte ilk inşa edilen kiliseye onun adı verilir; Aya İrini/ Kutsal Barış kilisesi. Aya İrini Kilisesi Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda kaldığından güvenlik nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu döneminde camiye çevrilmemiştir. Bununla birlikte farklı dönemlerde Arslanhane’den müzeye kadar değişik şekillerde kullanılmıştır. Aya İrini bugün hâlâ hem temellerinin altındaki farklı uygarlıkların kalıntılarına koruyuculuk yapmakta hem de yüzlerce asırdır İstanbul’un toplumsal değişimine tanıklık etmektedir.
Yorum Yazın