Kaynaklık ettiği hukuka ihanet edercesine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı - çünkü dünyanın inandığı o modern hukuk İstanbul’da yazıldı- menajer Ayşe Barım hakkındaki iddianameye kaynaklık edecek sevk evrakında, henüz meclisten geçip hukuk halini almamış “etki ajanlığı” suçuna dayanıyor.
Roma İmparatorluğu döneminde meşhur bir hukukçu aile olan Falcidia ailesinden gelen Publius Falcidius, MÖ 40 yıllarında Lex Falcidia adlı bir hukuk şerhi kaleme aldı. Daha sonraları, İstanbul’da MS.525 yılında Bizans İmparatoru Justinianus I’in toplayacağı antik dünyanın en önemli hukuk eseri olarak kabul edilen Corpus Iuris Civilis’in Institutiones bölümünde de alıntılanacak olan bu eserde Publius Falcidius, kanunların geriye yürümezliği adlı eski Roma hukuku kuralının evrensel bir etkide olmasını savunuyor ve hiçbir hukuk kuralının konuluşundan önceki bir tarihe uygulanmaması gerektiğini savunuyordu.
İşte hukuk tarihinde bilinen bu en eski haliyle kanunların geriye yürümezliği kuralı, modern hukuk sistemlerinin tamamı tarafından benimsenerek bugün de kullanılıyor, çünkü mantık bunu gerektiriyor. Osmanlıca deyimiyle “makabline şamil olmama”, yani geçmişe etkili olmama kuralı sayesinde hiç kimse, eskiden suç sayılmayan bir fiilden dolayı gelecek bir tarihte suçlanamıyor.
Aslında öyle idi. Kaynaklık ettiği hukuka ihanet edercesine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı - çünkü dünyanın inandığı o modern hukuk İstanbul’da yazıldı- menajer Ayşe Barım hakkındaki iddianameye kaynaklık edecek sevk evrakında, henüz meclisten geçip hukuk halini almamış “etki ajanlığı” suçuna dayanıyor. Henüz suç sayılmayan, 12 yıl önce de suç olmayan bir mesajlaşmaya dayanılarak tutuklanan Ayşe Barım üzerinden, “ünlüler” kitlesine de mesaj verilmiş oluyor.
“Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci” unvanlı üstad Mehmet Y. Yılmaz, T24’de geçtiğimiz gün yayınlanan lezzetli analizinde menajer-oyuncu görüşmesinin nasıl suç delili olabildiğine dikkat çekiyor, savcılığın işine gelecek doğrultuda ifade vermeyen aktörler Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu için soruşturma başlatılmış olmasını ise “istenildiği gibi ifade vermeme suçu” olarak tanımlıyor. Hukukçu olmasa bile SBF’de aldığı hukuk eğitiminin hakkını fazlasıyla veren parlak bir muhakeme ile savcıların ve hakimlerin aslında bilip de bilmemezlikten geldikleri hukuk kaidelerini yerine yerleştiriyor, bizim amiyane tabirle “aşağıdan uydurmak” dediğimiz savcılık çıkarımını ise olanca nezaketiyle “niyet okumak” olarak tanımlıyor.
2013 koşullarından çok daha kötü, çöküntü içindeki ekonominin etkisiyle Gezi benzeri bir protestonun başlama olasılığı, belli ki iktidara her şeyden daha büyük bir korku veriyor. Böyle bir şey olursa, o dönem protestolara katılmayan kitlelerin de katılma olasılığı, iktidarı böyle hukuk dışı “tedbirler” almaya yöneltiyor. Korku, hukuku yeniyor.
KORKU, HUKUKU YENİYOR
Dün bu konuda bir açıklama da İzmir Barosu’ndan geldi. Benim uzun süredir okuduğum en net baro açıklaması olan kısa metinde “Bir toplumun demokratik hak ve özgürlük taleplerinin en güzel dile getirildiği süreç olan Gezi'nin üzerinden 12 sene geçmesinin ardından başlattığınız haksız ve hukuka aykırı soruşturmalar yetersizdir (!) Lütfen bir an önce 1826 yılında İstanbul kale inşaatında başlatılan işçi grevi, 1968 üniversite işgalleri ve 15-16 Haziran 1970 işçi direnişi ile ilgili de soruşturma başlatın. Ülkemiz yetmezse de 1871 Paris Komünü, 1917 Bolşevik Devrimi ve 1975 Vietnam Savaşı’na soruşturma açabilirsiniz. Nasıl olsa sınır, dur durak yok. Buyurun.” deniyor.
2013 koşullarından çok daha kötü, çöküntü içindeki ekonominin etkisiyle Gezi benzeri bir protestonun başlama olasılığı, belli ki iktidara her şeyden daha büyük bir korku veriyor. Böyle bir şey olursa, o dönem protestolara katılmayan kitlelerin de katılma olasılığı, iktidarı böyle hukuk dışı “tedbirler” almaya yöneltiyor. O korku yüzünden en azından iki bin yıldır uygulanan hukuk kuralları rafa kaldırılabiliyor, Hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisinin yapmayacağı olmadık hukuk hataları, savcılar tarafından “yorum” adı altında geçerlilik kazanabiliyor. Korku, hukuku yeniyor.
İşte bu durumda bile, yeniden hukuk, daima hukuk demek gerekiyor. Pekâlâ iktidar çevreleri de bu kendi yarattıkları anti-hukuk düzeninde yargılanmak istemiyorlar. Hukuk tarihi ise, kurulan hukuk bumeranglarının geri dönüp sahibini vurduğu, ayarını bozdukların kantarın günü gelince ayar bozanı tarttığı örneklerle dolu. Diğer yandan, daha basın toplantısı devam ederken, toplantıda söylediği sözlerden ötürü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na soruşturma açmak, korkunun bir başka veçhesi. Bunların tümü, hukukun artık nasıl terkedilerek yalnızca iktidarı besleyen uygulamalara izin verildiğinin kanıtları…
Hukuku bu derece araçsallaştırıp, yalnızca kendi çıkarına dayanan bir anti-hukuk uygulamasına imza atmak, geri dönülemeyecek hasarlara yol açıyor. Hukuk tarihi bunları da elbette kaydediyor.
Yorum Yazın