Gürcistan’da, şu an devam eden sokak eylemlerinin en büyük gerekçelerinden birini, geçen sene çıkarılan etki ajanlığı yasası teşkil ediyor. Türkiye’de de benzer bir amaç doğrultusunda, toplumun hızla kapatılmasına hizmet edecek bu yasa sonrasında, yalnızca iktidarın istediği haberleri yayınlayan değil, gerçek haberleri yayınlayan, muhaliflerin ses çıkarabildiği bir özgür basın da kalmayacak.
Mecliste önümüzdeki haftalarda görüşülecek “etki ajanlığı yasası” büyük bir tehlike yaratmaya devam ediyor. Oluşan tepkinin etkisiyle geri çekilmiş görünse de insan hakları, demokratikleşme ve sivil toplum için tehlike geçmiş değil. Bu yasa, eğer teklif doğrultusunda geçerse, tam amaçlandığı gibi “sessiz toplum” yaratma konusunda büyük bir adım daha atarak Türkiye’yi özgürlük indeksinde birkaç sıra daha aşağı çekecek.
Geçtiğimiz hafta, “Devletin Güvenliği ve Siyasal Yararları Aleyhine Suç İşleme” başlığı ile Türk Ceza Kanunu’na 309/A maddesi eklenme teşebbüsü çokça konuşuldu ve yazıldı. Teklifte yer alan “yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları” ibaresinin, hukuk sistemimizde yer almayan, keyfi değerlendirmelere imkân tanıyan bir ifade olduğu, hukuki öngörülebilirlik ilkesine aykırı olduğu da gösterildi.
İktidarın bu konudaki çabasının arkasında, aslında sivil toplumu biraz daha kapatmak olduğu belli hale geldi. Bilindiği gibi, pek çok dernek ya da vakıf, aslında sürdürülebilirliğini fonlarla sağlıyor. Kuruluşun kirası, elektriği, suyu, kısacası sabit giderleri can yakan bir noktada. Üyelerinden her ay belli bir miktar aidat toplasa bile, bu durum Türkiye gibi sivil toplum geleneği olmayan ülkelerde sivil kuruluşu birkaç aylık sürdürülebilirliğin ötesine taşıyamıyor. Bunun için pek çok kuruluş, fon arayışında ve bu konuda yabancı fonlar önemli bir yer tutuyor.
Yabancı fon kullanan kuruluşların hemen “yabancı ajan” ya da “beşinci kol faaliyeti” olarak yaftalanmaları çok eski bir taktik. Böylelikle hem yeni üyelerin o kuruluştan uzak durmaları sağlanıyor, hem de kuruluş korkutularak kriminalize edilmiş oluyor. Bu durum özellikle insan hakları gibi, Devletin hukuksuzluklarını ifşa etmeye çalışan alanlarda sıklıkla görülebiliyor.
Halbuki yabancı fonlar, yalnızca amaçlar ve çıkarlar uyuştuğu noktada fon sağlıyorlar. Bunun için çok ayrıntılı, hangi kuruşun nereye harcanacağının önceden belirlendiği bir proje önerisi talep ediyorlar. Bu anlaşma sağlandıktan sonra da bir daha işinize karışmıyorlar, zira karıştıkları noktada o beşinci kol faaliyeti oluşmuş olur, bu durumu da aklı başında bir dernek ifşa ederse bir daha bu alanda varlık gösteremezler.
Yani, aslında oluşmuş bir “sivil toplum piyasası”ndan söz edilebilir. Günümüzde ne kamu, ne özel sektör, ayrı bir “üçüncü sektör”ü gösteren bu oluşum, açık bir toplumun temel taşlarından biri kabul ediliyor. Bir ülkede gerçek bir sivil toplum kesiminin olup olmadı, o toplumun demokratiklik düzeyini de belirliyor.
Etki ajanlığı yasası, işte bu alanı kısıtlamak için bir teşebbüs. 12 Eylül darbesinden sonra, neredeyse bütün dernek ve vakıfların kapatılmasıyla adeta sivil toplumunun üzerinden silindir geçirilen Türkiye’de hepi topu 30-35 yıllık bir sivil gelenek oluşmuş durumda. Nordik ülkelerde, mesela Norveç’te, başta insan hakları dernekleri olmak üzere pek çok sivil oluşumun Norveç Milli Piyangosu’ndan pay aldıkları düşünüldüğünde, böyle yapıların nasıl desteklendikleri rahatlıkla görülebilir. Bizde de Milli Piyango’dan başka bazı dernek ve vakıflar pay alıyorlar, mesela son on yıla kadar Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı pay alıyordu. İktidarın “darbe yapıyorlar” korkusuyla bu yapıları söndürmesinin ardından, başka yapılar türedi. Örneğin yaklaşan yılbaşı nedeniyle düzenlenecek çekiliş sonucunda hasılatın yarısı ikramiye olarak dağıtıldıktan sonra kalan pay, Milli Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Yüksek Öğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu, Türkiye Tanıtım Fonu, Kızılay ve Cumhurbaşkanlığı arasında paylaştırılacak. Devletin sivil toplumdan anladığı bu.
Etki ajanlığı yasası çıkarsa, Türkiye’de hiçbir kuruluş, yurt dışından fon alamayacak, çünkü alınan her kuruş “ajanlık” suçlamasına gerekçe yapılacak. Zaten asıl amaçlanan şey de bu boğma.
TÜRKİYE’DE HİÇBİR KURULUŞ YURT DIŞINDAN FON ALAMAYACAK
Milli Piyangodan, örneğin İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, kadın dernekleri gibi yapılan pay aldığını bir an düşünelim. Yüzünüzde bir gülümseme oluştu, değil mi? Böyle bir noktaya geldiğimizi hayal dahi edemiyoruz. Oysa böyle bir ülke olsaydık, pek çok sorunumuzu halletmiş olabilirdik. Öyle bir ülkede, bu yapıları kısıtlamak için saçma sapan etki ajanlığı yasalarına da gerek olmazdı herhalde…
Etki ajanlığı yasası çıkarsa, Türkiye’de hiçbir kuruluş, yurt dışından fon alamayacak, çünkü alınan her kuruş “ajanlık” suçlamasına gerekçe yapılacak. Zaten asıl amaçlanan şey de bu boğma. Yabancı bir fon kuruluşunun Türkiye’de faaliyet göstermesi nasıl engellenir sorusunun yanıtı, etki ajanlığı maddesidir.
Bilindiği gibi Türkiye, mesela ABD’deki çıkarları için her sene oradaki lobi kuruluşlarına milyonlarca dolar ödeme yapar. Örneğin en son, çıkarılan F-35 projesine yeniden dahil edilebilme konusunda lobi yapsınlar diye, çok ünlü bir firmaya yüklü bir miktar ödeme yapılmış, bu durum basında da yer almıştı.
Amerika’da, hem Temsilciler Meclisi hem de Senato nezdinde, yabancı bir devletin çıkarlarını gözetecek şekilde lobi yapmak yasal bir durum ve bu iş için kurulmuş onlarca lobicilik şirketi var. Bu konuda özel bir yasası da bulunan ABD’de lobicilik yapmak isteyenler ve bu şirketler için çalışanlar, durumlarını ilgili Bakanlığa bildirmek durumundalar. Amerikalılar bu durumu, “yabancı bir devletin çıkarları için lobi yapan kişi ve kurumları kamuoyunun bilme hakkı” ile açıklıyorlar.
Gürcistan’da, şu an devam eden sokak eylemlerinin en büyük gerekçelerinden birini, geçen sene çıkarılan etki ajanlığı yasası teşkil ediyor. Bu yasa doğrultusunda pek çok sivil toplum kuruluşuna neredeyse yıllık bütçelerine denk para cezaları gönderilmiş, böylelikle faaliyet yapamaz duruma getirilmişlerdi. Elbette mevcut Gürcü hükümetinin Rusya yanlısı, toplumu hızla kapatmayı amaçlayan, Avrupa Birliği’nden uzaklaştıran politikalarının bir parçası olan bu yasanın, o “büyük amaç” konusunda önemli bir katkısı oldu ve Gürcistan sivil toplumu büyük yara aldı.
Türkiye’de de benzer bir amaç doğrultusunda, toplumun hızla kapatılmasına hizmet edecek bu yasa sonrasında, yalnızca iktidarın istediği haberleri yayınlayan değil, gerçek haberleri yayınlayan, muhaliflerin ses çıkarabildiği bir özgür basın da kalmayacak. Yurt dışı, mesela Avrupa Birliği kaynaklı fonları kullanamayan muhalif basın, birkaç ay maaş ödeyemeyince hızla dağılacak.
Tehlike zannedilenden çok daha büyük…
Yeterli eğitim ve bağımsız medya yokluğunda, demokrasi dünyanın en tehlikeli kitle imha silahıdır.
Sarper Akyürek
04-12-2024 14:37