Belki değişim büyük bir hareketle gelmeyecek. Belki hiçbir şey bir gecede değişmeyecek. Ama o küçük anlar, o zarif dokunuşlar, kimsenin duymadığı o “ben buradayım”lar… İşte onlar kurtaracak bu ülkeyi.
“İnsan insana iyi gelmezse, hiçbir şey iyi gelmez.”
Sema Kaygusuz - Barbarın Kahkahası
Sokaklar gergin, yüzler asık, gözler uykusuz. Herkes kendi kavgasında, sesi çıkan da susanı duymuyor artık. Ama tam da bu yorgunluğun ortasında başka bir şey oluyor: kimsenin manşet yapmadığı, kameralara takılmayan, ama insanın içini sızlatan o küçük anlar…
Bir yabancıya su uzatmak. Kalabalıkta düşen birini kaldırmak. Yol vermek. Sarılmak. Hiçbir çıkarı olmadan, sadece “insan olduğu için” birine iyi gelmeye çalışmak.
Bugünlerde herkes bir şeylere öfkeli. Ve haklılar da. Ama dikkatli bakınca, öfkenin içinden başka bir şey daha sızıyor: dayanışma. Sessiz, kimseden onay beklemeyen, tabela asmayan, ama bir toplumun tutkalı olan türden bir dayanışma.
Bu ülkede bazen bir çay ikramı bile direniştir. Çünkü nezaket, bu topraklarda artık başlı başına bir cesaret işi. Ve yine de hâlâ birbirine nazik olmaya çalışan insanlar var. Çünkü biz böyle gördük. Bir ekmeği bölmenin, bir derdi paylaşmanın, yere düşeni kaldırmanın kıymetini bilen bir toplumduk aslında. Unutturulmuş olabilir ama kaybolmadı.
Psikoloji bize şunu söylüyor: İnsan, başkasının varlığıyla iyileşir. Tek başınayken çaresiz kalan bir ruh, başkasıyla temas ettiğinde kendini yeniden kurar. Hele ki bu temas, içinde karşılık beklemeyen bir incelik taşıyorsa… İşte o zaman, toplum denilen şey yıkılmaz olur. Kırılır, bükülür belki… ama dağılmaz.
Victor Frankl der ki: “Hayat, anlamını insana yüklediği sorumlulukta bulur.”
Şimdi birbirimize karşı tek bir sorumluluğumuz var: insan kalmak. Bu kadar. Ne kahraman olmamız gerekiyor, ne önder. Sadece insanca kalmak. Ve insanca kalmak, bazen sadece birini dinlemek, bazen bir yabancıya selam vermek, bazen de hiçbir şey söylemeden yanında durmaktır.
Belki değişim büyük bir hareketle gelmeyecek. Belki hiçbir şey bir gecede değişmeyecek. Ama o küçük anlar, o zarif dokunuşlar, kimsenin duymadığı o “ben buradayım”lar… İşte onlar kurtaracak bu ülkeyi.
Bu karanlık içinde ışık arıyorsak, başkasının eline uzattığımız mumla başlamalıyız. Çünkü bazen en büyük direniş, incinmemeye çalışırken başkasını incitmemekle başlar.

Yorum Yazın