İstanbul Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu, Marmara Bölgesi'nin depreme karşı direncinin artırılması için geniş çaplı bir iş birliği çağrısında bulundu. İmamoğlu, Marmara Bölgesi'nde yaşanan ekonomik ve lojistik risklere dikkat çekerek, bölgesel sorunların çözümünde İstanbul Planlama Ajansı ve Marmara Belediyeler Birliği'nin ortak çalışma programlarının önemini vurguladı.
İstanbul Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu, 17 Ağustos’un Çeyrek Asır Ardından Programı'nda konuştu. İmamoğlu, Marmara Bölgesi'nin özellikle Gemlik çevresinde büyük riskler barındırdığını belirtti ve bu risklerin ilgili kurumlarla birlikte ele alınması gerektiğini ifade etti. İstanbul ve çevresindeki iller arasındaki ilişkilerin kapsamlı bir şekilde değerlendirildiğini ve bu ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yeniden yapılandırılmasının zorunlu olduğunu söyledi.
İmamoğlu, İstanbul'un küresel etkisinin ve bu etkinin çeşitli uluslararası iş birliklerinde nasıl somutlaştığının altını çizdi. Ayrıca, Marmara Bölgesi'ndeki sorunların tek tek ele alınmasının yeterli olmayacağını, bölgesel bir bütünlük ve koordinasyon gerektiğini belirtti. Deprem ve diğer riskler karşısında ortak bir direnç inşa edilmesinin önemini vurguladı ve bu konuda herkesin sorumluluk taşıdığını ifade etti.
Marmara'nın sağlıklı bir şekilde yönetilmesi ve korunması için tüm bölge illerinin ortak hareket etmesi gerektiğini belirten İmamoğlu, "Bu tür riskler karşısında birlikte hareket etmemiz şart. Marmara'nın geleceği için hepimizin katkıda bulunması gerekmektedir" dedi.
İmamoğlu'nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Ben açıkçası o sunumlardan, yazılardan ve bilim insanlarının ortaya koyduğu, teknik insanlarının ortaya koyduğu prensiplerden kendisine ders çıkaran ve görev çıkaran bir belediye başkanıyım. Tabi bazı konularda ortaya koyduğumuz çalışmaların ışığında bir vizyonumuz var ve bu vizyon eylem planımızda bazı ana noktalar var. O noktalardan birisini, bir haritayı sizlere göstermek istiyorum. Arkadaşlarım ekrana yansıtacaklardır. Bu haritayı biz tabi tasarlamadık. Sonuçta bu harita Sanayi Bakanlığı'nın 2020 yılında yapmış olduğu bir araştırmada elde edilmiş bir harita. Kamuya açık bu harita bize acaba ne söylüyor? Sonumuz itibariyle bu haritaya bakmamız gerektiğini düşünüyorum ve hep bunu düşünürken de biraz kaygılanıyorum açıkçası. Yani bu İstanbul için bir kaygı değil sevgili dostlar. Bu Türkiye için bir kaygı. Çok stratejik bir kaygı.
'TÜRKİYE'NİN HER YERİNDEKİ ACI BİZİM ACIMIZDIR'
Jeopolitik bir kaygı. Toplumsal bir kaygı. Yani sadece depreme dayalı bir can kaybının üzerinden kaygıyı da içermiyor. Çok yönlü kaygıları içeriyor burada gördüğünüz bu harita. Yani görünüyor ki aslında bu haritadaki akışlar ve ilginin o dağın ne denli bir noktaya bütünleştiği yüzde seksenlik bir ekonomik hacmin bir ülkede sadece bir ülkenin onda birine sıkışmışlığı ne kadar büyük bir hatadır, sıkıntıdır onu gösteriyor. O bakımdan Marmara'da konuştuğumuz deprem Marmara'nın ya da İstanbul'un değil net olarak Türkiye'nin depremidir. Türkiye'nin her yerindeki acı bizim acımızdır ama bu deprem Türkiye'nin depremidir. Yani buradaki sarsılmamız, buradaki yıkılmama, dik durma, dirençli olma bizim geleceğimizin tasarımını sağlayacak. Bu kadar nettir ve açıktır.
Deprem gerçekliği tam da bu çerçevede en etkili yanıtını Marmara Bölgesi ölçeğinde iktidara vermek zorunda. İşte bu nedenle burada az önce ifade ettiğim gibi bu bütün bu buluşmayı önemsiyorum ve çok kıymetli oluyorum. İstanbul Planlama Ajansı ve Marmara Belediyeler Birliği'nin bu iş birliği daha geniş bir birlikte çalışma programının oluşmasının şart olduğunu bize gösteriyor. Marmara Belediyeler Birliği'nin oluştuğu tüm belediyelerimiz, başta Bursa Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere önümüzdeki dönemde İstanbul ve Marmara Bölgesi'nin sağlıklı bir metabolizm haline gelebilmesi adına tüm alanlarda kapsamlı iş birliği ve anlayış birliği yapmak zorunda olduğumuzu bize gösteriyor.
'BUNLAR NE YAZIK Kİ DERT EDİLMEDİ'
Arkadaşlarıma bir masada ne diyorsam, neyi konuşuyorsak ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetiminde, İstanbul Planlama Ajansı ile yaptığımız çalışmalarda hemen bir sayfa açıyor ve o sayfaya hemen bunu Marmara'daki diğer illerimizle görüşün diyoruz. Mahalli İdareler Bülümüz üzerinden bütün Türkiye'nin yerel yönetimleriyle ilişki kurarken, özellikle Marmara Bölgesi'ni kendi içinde açarak, Bilecik'ten Edirne'ye, Balıkesir'den Kocaeli'ye bu bölgeyi bir bütün ele almanın şart olduğunu konuşuyor ve orada çözüm aramayı kendimize ilke ediliyoruz. Marmara'nın sorunlarını elbette tek başına çözemeyeceğimizi de biliyoruz. Bu bağlamda biz özellikle bu üçüncü çalışmada Marmara Denizi'nin de sağlıklı hale getirilmesini ve buna yönelik bir onarım programını ve ortak hareket deminiyle... ...bir seviyeye muhtaçtır. Bu nedenle bir arada çalışmaya, bir arada düşünme gayretini en üst seviyede göstermeye devam edeceğiz.
Hepimizin çocuğu, hepimizin evindeki bebeği doğmamış yaşamların sorumluluğu bizim üzerimizde. O bakımdan bunun çok sert bir konu olduğunu, kişileri, kurumları aştığını, memleket, hatta ulusal, hatta küresel ölçekte olduğunu zihinlerimizden çıkarmayacağız. Çok açık biçimde altını çizmek isterim. Açıkçası deprem karşısında dirençli bir metabolizmayı tek tek yerleşim birimleri olarak da inşa etmemiz mümkün değil. Kuşkusuz belediyeler olarak kentlerimizde yapacağımız çok konu var. Her birisini madde madde ele alıyoruz. Ama Marmara ülkeinde bir dirençli inşaatı olmadan gerçek anlamda bir çözüm mümkün değil. Yani kendi bahçemizde yeşillendireceğimiz bir ortamın etrafımız yangın yerine dönmüşken bize hiçbir faydasının olamayacağını, bir o yangının bizi de... Altyazı M.K. Ama yürüten metabolizma hepimizde uzun bir yaşam sunar. Aksi ise gerçekten tehditkar bir yaşam dönemini önümüze koymuş demektir.
'MESELE PROJELERE KARŞI OLMA YA DA OLMAMA MESELESİ DEĞİL'
Deprem başta olmak üzere çok sorun olduğunu ifade ettim. Geçtiğimiz dönemde otoyollar, kanallar, köprü ve geçişler aracılığıyla Marmara metabolizmasını yeterince analiz edilmediğini düşünüyorum. Ve analiz edilmeden yapılan böyle tepeden inme bir takım kararların ve müdahalelerin bölgemize ne denli kötü geldiğini, ne denli kötü hissettirdiğini, kalıcı sorunları yığınla üzerimize taşıdığını yaşadık ve gördük. Tabi bunlar ne yazık ki dert edilmedi ve bunların sonuçları nedir diye, ne olacaktır diye sorulmadı. Mesele kesinlikle ve kesinlikle bazı projelere karşı olma, karşı gelme meselesi değildir. Fikirleri dinlemek ya da dinlememek ne kadar kötü bir bakış açısı ayrımı. Yani fikirleri dinlemek kadar dünyada hak olan ve hukukun gereği olan bir şey yokken, sorumlulukları hattımızın içinde olan bir konuda fikri olan insanların fikirsel müdahalelerine ya da müzakerelerine katılmamak, oraya gitmemek diye bir şey düşünülemez.
Yorum Yazın