Derinleşen ekonomik uçurumlar, şirketlerin kısa vadeli kâr odaklı yaklaşımları ve kamu yatırımlarının yetersiz olması ekonomiyi temellerinden sarsıyor. Biden-Harris yönetiminin önemli adımları, bu kırılgan yapıyı düzeltme çabasında olsa da siyasi belirsizlikler bu çabaları gölgeleyebilir. İki farklı gelecek vizyonu arasında ABD ekonomisinin kaderi, Kasım ayındaki seçimlerle belirlenecek.
Yazar: Joseph E. Stiglitz | Çeviri: Mert Söyler | Yazının orijinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.
Dünyadaki hemen her ekonomiyle karşılaştırıldığında, ABD bugün oldukça iyi bir durumda, ama altı çizilmesi gereken üç önemli nokta var.
Birincisi, ekonomik eşitsizlikler çok büyük. İkincisi, şirketlerin dar görüşlü davranışları yetersiz yatırımlara ve dayanıklılığın düşük olmasına yol açtı. Üçüncüsü ise sağcıların, hükümetleri baltalama çabaları; eksik kamu yatırımlarına, yetersiz kamu hizmetlerine ve zayıf regülasyonlara neden oldu. Bu durum alt yapının bozulmasına, iş gücünün büyük bir kesiminde sağlık ve eğitim sorunlarına, ayrıca yüksek maliyetler oluşturan çevre kirliliklerine ve piyasayı manipüle edebilen şirketler problemlerine yol açtı.
Geçen çeyrekte GSYİH büyümesi %2,8 oldu. Bunun temel nedeni ise Biden-Harris yönetimi döneminde çıkarılan Enflasyon Düşürme Yasası ve yarı iletken çip üretimini ve araştırmalarını destekleyen CHIPS gibi önemli yasa tasarılarıyla sağlanan güçlü teşvikler. Bu yasalar altyapıyı geliştirdi, bilimi güçlendirdi ve ABD'nin mikroçip piyasasındaki önemli bir zayıflığını giderdi. Fiyatları yükselten arz eksikliğini gidermek için piyasaların harekete geçmesiyle enflasyon hızla düştü.
PROBLEMLERLE BÜYÜYEN ABD EKONOMİSİ
Tüm bu problemlere rağmen, ABD ekonomisi gayet iyi gidiyor. Geçen çeyrekte GSYİH büyümesi %2,8 oldu. Bunun temel nedeni ise Biden-Harris yönetimi döneminde çıkarılan Enflasyon Düşürme Yasası ve yarı iletken çip üretimini ve araştırmalarını destekleyen CHIPS gibi önemli yasa tasarıları ile sağlanan güçlü teşvikler. Bu yasalar altyapıyı geliştirdi, bilimi güçlendirdi ve ABD'nin mikroçip piyasasındaki önemli bir zayıflığını giderdi. Fiyatları yükselten arz eksikliğini gidermek için piyasaların harekete geçmesiyle enflasyon hızla düştü.
Fakat hâlâ yapılması gereken çok şey var. Pandemi sürecinde şirketlerin piyasadaki fiyatları manipüle edebilme güçleri zaten yüksek olan seviyelerden astronomik düzeylere yükseldi. Biden-Harris yönetimi bu durumu düzeltmek için önemli adımlar attı ancak dijital rekabet ekonomisine yönelik, 21. yüzyıl tehditlerine göre uyarlanmış yeni yasalar çıkarılmalı. Yüksek evsizlik oranları konut sistemimizin de bozuk olduğunun bir işareti. Zengin bir ülkenin daha iyisini yapabilmesi gerekir.
Sağlık sistemimiz de çökmüş durumda, bir çözüm bulmamız gerekiyor. Diğer gelişmiş ülkelere kıyasla kişi başına çok daha fazla sağlık harcaması yapmamıza rağmen yaşam beklentimiz daha kısa ve sağlık hizmetlerine erişimde büyük eşitsizlikler yaşıyoruz.
İklim değişikliği de varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Kısa vadede bile aşırı hava olaylarının yol açtığı zararları onarmak ve deniz seviyesindeki yükselmelere uyum sağlayabilmek için GSYİH'nın giderek daha büyük bir kısmını harcamamız gerekecek.
Enflasyon Azaltma Yasası, siyasetçiler tarafından yeşil dönüşümün başlangıcı olarak değerlendirilmeli. Bu dönüşümü yapabilmek için daha fazla regülasyon, kamu yatırımı ve karbon fiyatlandırması gerekecek. Ayrıca, bu sorunu çözebilmek için küresel iş birliğinde gerçek bir öncülük göstermemiz gerekiyor. Geri kalmamalıyız.
Şirket yönetimi yasalarında ve düşünce tarzında yapılacak değişiklikler anlamlı bir dönüşüm yaratabilir. Böylece odak noktamız, kısa vadeli hisse senedi değerlerinden; müşteriler, çalışanlar, topluluklar ve çevre dahil olmak tüm paydaşların uzun vadeli refahına daha fazla önem vermeye geçiş yapabilir. Bunu başarmanın bir yolu da uzun vadeli yatırımcıların daha fazla söz sahibi olabilmesi için şirket yönetimlerinde normalden daha fazla haklar veren sadakat paylarıyla olabilir.
KISA VADEDEN UZUN VADELİ BAKIŞ AÇISINA GEÇİŞ
Neoliberal kapitalizm dar görüşlü bir yaklaşım sergiledi. 2008'deki finans kriz ve pandemi sırasında görülen düşük dayanıklılık, bu durumun en öne çıkan iki örneğidir. En büyük zorluk ise, daha uzun vadeli düşünmeyi teşvik etmek olacak. Şirket yönetimi yasalarında ve düşünce tarzında yapılacak değişiklikler anlamlı bir dönüşüm yaratabilir. Böylece odak noktamız, kısa vadeli hisse senedi değerlerinden; müşteriler, çalışanlar, topluluklar ve çevre dahil olmak tüm paydaşların uzun vadeli refahına daha fazla önem vermeye geçiş yapabilir. Bunu başarmanın bir yolu da uzun vadeli yatırımcıların daha fazla söz sahibi olabilmesi için şirket yönetimlerinde normalden daha fazla haklar veren sadakat paylarıyla olabilir.
ABD ekonomisi kısa vadede dört büyük tehdit ile karşı karşıya. Birincisi, mevcut enflasyonun temel sebebinin talep fazlalığından ziyade konut piyasası gibi alanlardaki sektörel arz sıkıntıları olduğunu Amerikan Merkez Bankası FED anlamıyor gibi gözüküyor.
Araba fiyatlarının düşmesini sağlayan çip arzındaki artış, yüksek faiz oranları sayesinde olmadı ve aynı şekilde, konut maliyetlerini düşürmek için gerekli olan yeni konut arzını da yüksek faizler sağlamayacak. Tam aksine, bu sorunları daha da kötüleştirecektir.
İkinci olarak, eğer Donald Trump seçilirse, Biden-Harris yönetiminin en önemli yasalarının yürürlükten kaldırılması ve yüksek gümrük tarifelerinin uygulanması enflasyonu ciddi şekilde artırıp büyümeyi yavaşlatacaktır. Üçüncü olaraksa, finans piyasalarındaki deregülasyonlar yeni bir finansal kriz riskini artıracak; çevre yasalarının kaldırılması ise sadece bizi tarihin yanlış tarafına koymakla kalmayacak, aynı zamanda geleceğin yeşil teknolojilerinde rekabet avantajımızı düşürecektir.
Son olarak ise, eğer Trump seçilirse, geçtiğimiz Trump döneminde yapılan vergi indirimlerinin yeniden yapılması ve muhtemelen daha da genişletilmesi eşitsizliği artıracak, ihtiyaç duyduğumuz kamu yatırımlarını daha da azaltacak ve özel yatırımların bile azalmasına yol açabilecektir. 2017 yılında Trump'ın kurumlar vergisini azaltması, daha fazla yatırım veya büyüme getirmedi, tam aksine daha büyük bütçe açıkları ve artan eşitsizlik yarattı. Şirketler hisse geri alımları yaptılar ve yaklaşık bir trilyon dolarlık yüksek kar payları ödediler.
Kısacası, şimdiye kadar saydığım pek çok sorunu çözmemize engel olan ve ekonomimize yönelik en büyük tehdidi oluşturan etken tamamen siyasi. İki parti de başarılı bir ekonomi için tamamen farklı vizyonlar sunuyor. Bir parti, 21. yüzyıl ekonomisinin nasıl işlediğini anlamıyor ve asıl olarak geçmişe dönmeyi hedefliyor. Zamanı geri almak mümkün olmasa da, bu politikalar ilerlemeyi tersine çevirip daha da sorunlu bir sistem yaratabilir.
EKONOMİK PROBLEMLERİN ASIL KAYNAĞI VE ÇÖZÜMÜ: SİYASET
Şirketlerin kasalarındaki nakit azalınca, yeni ve kârlı fırsatları değerlendirme kapasiteleri zayıflıyor. Tasarruf sahipleri ise aslında üretken yatırımlara gitmesi gereken fonlarını, düşük vergiler ve yüksek pazar güçleri sayesinde değerleri iyice artan şirketlere yatırım yapmak için kullanıyorlar.
Kısacası, şimdiye kadar saydığım pek çok sorunu çözmemize engel olan ve ekonomimize yönelik en büyük tehdidi oluşturan etken tamamen siyasi. İki parti de başarılı bir ekonomi için tamamen farklı vizyonlar sunuyor. Bir parti, 21. yüzyıl ekonomisinin nasıl işlediğini anlamıyor ve asıl olarak geçmişe dönmeyi hedefliyor. Zamanı geri almak mümkün olmasa da, bu politikalar ilerlemeyi tersine çevirip daha da sorunlu bir sistem yaratabilir. Bu, belki en üstteki birkaç kişiyi zenginleştirebilir, ama bundan bile emin değilim. Eğer ekonomi genel olarak kötüye giderse, bazı zenginler bile zarar görebilir.
Diğer parti ise her derde deva bir çözüm sunmuyor, çünkü zaten böyle bir çözüm yok. Ama ekonominin sorunlarını doğru teşhis etmiş, refahın paylaşımını artırmayı hedefleyen ve bazı konularda benim istediğimden daha muhafazakâr olsa da finansal açıdan ihtiyatlı bir strateji sunuyor.
Yorum Yazın