Halk sandığa gitti ve üzerine kurulmak istenen vesayete de, kendisinden kopan iktidara da, kendisini tehlikeli bulanlara da dur dedi. Devletler otoriter oldukça güçlenmezler, tam tersine kırılgan ve bu yönü ile zayıf olurlar. Güçlü devlet ancak toplumuyla barışık, toplumun denetime açık olduğunda gerçekleşir.
Bir hafta önceki “AK Parti’den AKP’ye: Devletin AKP’sine karşı toplumun 31 Mart’ı” yazımı şöyle bitirmiştim.“Özetle karşımızda toplumdan, toplumsal sorunlardan kopmuş bir iktidar ile topluma güvenmeyen, toplumsal talepleri tehlikeli kabul eden bütünlükçü bir yapı var. 14/28 Mayıs 2023 seçimleri bu dönüşüme itiraz için bir fırsattı ama muhalefet kazanamadı. Aradan geçen 10 ayda Türkiye hiçbir alanda iyiye gitmedi. Sadece ideolojik değil ekonomik ve sosyal kutuplaşmada da, dış politikada da bir iyileşme olmadı. Mevcut sistemle bunların olması mümkün görünmüyor. 31 Mart seçimleri, hem seçim sonrasında bu gidişe dur demek için hem de bir toplumsal morali canlı tutmak için bir imkan. Ve bu muhalefetteki tüm seçmenler için bulunmaktadır. Sandığa giderek bu umuda destek vermek hepimizin sorumluluğudur.”
Seçim günü çıkan yazım da;“1 Nisan sabahına umutla uyanmak istiyoruz.Demokratik, özgür ve adaletli bir Türkiye için yeniden umutlandığımız bir güne uyanmak istiyoruz.Bu toplumun yüzde 50’den fazlası iktidar blokunun üretmek istediği rızaya itiraz ediyoruz ve başka bir Türkiye istiyoruz.Bu ülkeyi kurmak için sandığa gidip oyumuzu kullanacak ve 1 Nisan’a umutla uyanacağız.Sonuçta yaşıyorsak umut hep vardır.Ve o umudu tutmak için haydi sandığa…” şeklinde idi.
Halk sandığa gitti ve üzerine kurulmak istenen vesayete de, kendisinden kopan iktidara da, kendisini tehlikeli bulanlara da dur dedi.Sonuçta dün daha güzel bir güne uyandık; hem de her açıdan.
CHP uzun bir aradan sonra Türkiye’nin 1. Partisi oldu. Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarından çıkarak Anadolu içinde pek çok ili kazandı. Bazı illerde 70 yıl aradan sonra ilk defa iktidar oldu. Toplum ülkenin içinde olduğu ortamda -İmamoğlu ve- CHP’yi umut gördü ve onu laikçi kimlik partisinden çıkararak, merkez partisi görevinin verdi
CHP ARTIK 1. PARTİ, AKP DE 2.
Bu seçimin kuşkusuz tek galibi CHP. CHP uzun bir aradan sonra Türkiye’nin 1. Partisi oldu. Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarından çıkarak Anadolu içinde pek çok ili kazandı. Bazı illerde 70 yıl aradan sonra ilk defa iktidar oldu.
Toplum ülkenin içinde olduğu ortamda -İmamoğlu ve- CHP’yi umut gördü ve onu laikçi kimlik partisinden çıkararak, merkez partisi görevinin verdi.Şimdi CHP’ye düşen bu kimliği ete kemiğe büründürerek kurumsallaştırmasıdır.Bu da öncelikle partiye ideolojik kimlik kazandırmak ve yeni bir Türkiye vizyonu sunacak entelektüel kapasiteyi devreye sokarak olacaktır.
CHP’nin bu süreçten güçlenerek çıkmasının yolu parti içi diyalog kanallarını açık tutmak, gelecek tartışmalarından uzak bir zihinsel dönüşümünü gerçekleştirerek toplumun önüne 2028 ve sonrası için demokratik ve güçlü bir Türkiye vizyonu koymak olmalıdır.Kuşkusuz bu seçimi CHP kazandı ama esas olarak kaybeden AKP ile birlikte Cumhur İttifakı oldu.
Bu ülkede kaynak sorunu yoktur, mesele kaynakları kimim için nasıl kullandığınız konusundaki tercihtedir. Ve bu noktada siyasi iktidar blokun tercihi, halktan yana değil kendi meşruiyetini sağlamak üzere imtiyaz tanıdığı şirketlerden vakıflara, derneklerden yoksul bıraktığı aileler olmuştur.
DEVLETİN GÜCÜ TOPLUMDAN GELİRSE ANLAMLI
Şaibeli bir referandum ile hayata geçen Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi, Türkiye’de keyfiliği kurumsallaştırırken ülkeyi, devlet merkezli bir tek adamlığa mahkum etti.Hukukun yerini keyfiliğin aldığı, demokrasinin ve siyasetin alanının daraldığı ülkede ekonomik kriz kaçınılmaz olarak bir sonuç olarak karşımıza çıktı.
Bu açıdan ekonomik kriz, esas olarak ekonomik değil siyasi bir krizidir ve bu krizin sona ermesi ancak bu yönetim sisteminin yeninden hukuk zemine dönmesi ile mümkündür.Sonuç olarak seçimin kaybedilmesinde etkili olduğu söylenen emeklilere +10 bin TL ödenmesini bütçe gerekçesi ile kabul etmeyen iktidar, bu maliyetten daha fazlasından imtiyazlı şirketlere tanıdığı muafiyetlerle, vergi aflarıyla vazgeçmektedir.
Sonuçta bu ülkede kaynak sorunu yoktur, mesele kaynakları kimim için nasıl kullandığınız konusundaki tercihtedir. Ve bu noktada siyasi iktidar blokun tercihi, halktan yana değil kendi meşruiyetini sağlamak üzere imtiyaz tanıdığı şirketlerden vakıflara, derneklerden yoksul bıraktığı aileler olmuştur. İktidara en yakın olanın en çok en uzak olanın en az kaynak transferi sistemi ile iktidar ayakta durmaya çalışmaktadır.Ve siyasi iktidar bunu ise devlet/çiliğin yarattığı rant ile gerçekleştirmektedir.
Evet, devletlerin tümü özünde otoriterdir. Tek gerçeğe inanmış tek kimlikli homojen bir toplum hayali kurarak toplumu daima denetim altında tutmaya çalışırlar.Oysa devletler otoriter oldukça güçlenmezler, tam tersine kırılgan ve bu yönü ile zayıf olurlar.
Güçlü devlet ancak toplumuyla barışık, toplumun denetime açık olduğunda gerçekleşir. Bunun yolu ise devleti sürekli denetim altında turan güçlü bir siyaset ve sivil toplum hareketi ile mümkündür.31 Mart’ta bu yolda büyük bir adım atıldı.
Şimdi doğan umudu canlı tutmak esas görevimiz.
Yorum Yazın