Siyasette yeniden 31 Mart öncesine dönmemiz uzun sürmedi. Bu durumda CHP, sıcak sonbahar ve kışa sadece Türkiye gerçekleri ile değil, başlattığı değişimi de siyaseten ve zihnen derinleştirerek sürdürmesi gerekiyor. Ve bunu parti içi rekabete girmeden yapmak zorundalar.
“Ne yazık ki, 31 Mart seçim sonrasında ifade edilen “yumuşama”, “normalleşme”, var olan siyasi sistem, iktidarın siyaset yapma tarzı değişmediği sürece de gerçekçi bir söylem değildir.
Son günlerin popüler kavramları olan “yumuşama”, “normalleşme”, siyasetin değil parti liderlerin birbirleriyle buluşarak kişisel ilişkilerini yumuşatması ve normalleştirmelerinden başka bir şey değildir.
Kişisel ilişkilerin gelişmesi siyasetteki kimi sorunların çözülmesine yol da açabilir, bu açıdan değerlidir o kadar.
Bundan fazlasını ifade etmek, söyleyen açısından iyimserlikten başka bir şey değildir.”
Üstteki satırlar 19 Mayıs 2024’de bu sayfada yayınlanan “Yumuşama’, ‘normalleşme’ söylemleri ve gerçekler” başlıklı yazımdan.
31 Mart sonrasında başlayan “normalleşme-yumuşama” tartışmalarına en başından bu yana gerçekçi yaklaşılmasını gerektiğini ve siyasi sistem, iktidarın siyaset yapma tarzı değişmediği sürece de bu tür kavramların ifade ettiği değişimin yaşanmayacağını ısrarla ifade ettim.
Sonuç olarak Erdoğan-Özel arasında yaşanan süreçte MHP lideri Bahçeli’den gelen açıklardan sonra; “Erdoğan’ın tercihi ‘şimdilik’ ‘Devlet’” olduğunu da yazdım.
Bu noktada bir kez daha bir ayıklama yapmak gerekiyor.
Erdoğan AKP Genel Başkanı sıfatından çok Cumhur İttifakı Cumhurbaşkanı olarak sadece temsil değil siyasi gücü daha yüksek oldu. Partisinden değil MHP/devlet blokundan gelen siyasi önermeler, teklifler daha belirleyici oldu. Erdoğan’ın Özel’le yaşadığı sürecin siyaseten kesintiye uğramasının nedeni de bu.
SELVİ’YE KARŞI UÇUM
31 Mart sonrası başlayan bu tartışmalarda karşımızdaki aktörler; AKP elitleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP, MHP ve devlet var.
AKP elitleri, siyasi parti olarak 31 Mart’ta ortaya çıkan sonucu kendileri için tehlikeli olduğunu farkına vardırlar. Ve bu süreç devam ettiği sürece de oylarındaki düşmenin devam edeceğini, gördüler.
Bu gidişi durdurmak için AKP Genel Başkanı Erdoğan’a giderek, karşı karşıya oldukları durumu anlatıp, adım atılmasını beklediler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı kimliği ile “siyasette yumuşama” amacıyla 31 Mart’a kadar siyasi rakip değil siyasi hasım gördüğü, öteki ilan ettiği ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Özel ile görüştü.
Medyada bu süreci en çok destekleyen ve içerden aldığı bilgiler, siyasi önerileri yazan Abdülkadir Selvi oldu.
Ancak bu süreçte AKP elitlerinin gücü sınırlıydı. Çünkü AKP hukuki ve siyasi olarak parti olsa da, işleyişi olarak şirkete dönüştüğü için büyük siyasette elitlerin değil bu yapıda CEO olan Erdoğan ve Saray’daki kimi bürokratlar söz sahibi idi.
Nitekim Erdoğan’ın hukuk danışmanı Mehmet Uçum, Selvi’den gelen normalleşme sürecinin hukuki adımlarını boşa çıkarmak için peş peşe açıklamalar yaptı.
Dahası Erdoğan AKP Genel Başkanı olsa da, bu kimlikten daha önemli kimliği Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı olmasıydı. Ve unutmayalım ki, Cumhur İttifakı da 2015 7 Haziran seçimleri öncesi adı konulmadan zımnen kurulmuş bir ortaklık ve Erdoğan’ın MHP üzerinden “devlet”le koalisyona girmesiydi.
Bu yüzden ki, Erdoğan AKP Genel Başkanı sıfatından çok Cumhur İttifakı Cumhurbaşkanı olarak sadece temsil değil siyasi gücü daha yüksek oldu. Partisinden değil MHP/devlet blokundan gelen siyasi önermeler, teklifler daha belirleyici oldu.
Erdoğan’ın Özel’le yaşadığı sürecin siyaseten kesintiye uğramasının nedeni de bu.
Dahası Erdoğan ve saraydaki yakın ekibi için Özel’le başlatılan trafiğin sonuç vermeyeceği bilinerek sürdürülmesi CHP içindeki güç dengeleri üzerine oymak, siyaseten İmamoğlu etkisini bastırma niyeti olduğu da açıktır.
Hatta bu amaçla kulislere yansıyan; gelecekte CHP’ye kurulacak olası koalisyonla parlamenter sisteme dönüş ve CHP liderinin başbakan olması söylentileri bu yaklaşımdan bağımsız değildir.
Peki CHP ve lideri Özel, bu tablonun ne kadar farkında?
Açıkçası ben farkında olsalar da, bu farkındalığı gösterecek siyasi pozisyon alma konusunda yeterince güçlü siyaset ürettiklerini düşünmüyorum.
Bu tablonun farkında olmak esas olarak; son tahlilde sistem değişikliği olmak üzere; içinde olunan süreçte da yasama, yürütme ve yargının güçlendirilmesi talebinin siyasallaştırılmasının siyasi öncelik olması gerekirdi.
Kuşkusuz, dış politikada, ekonomide ilgili CHP’li sorumluların muhataplarıyla görüşmesi, öneriler sunması anlamlıdır, devam da gelmelidir ama bunun etkisinin sınırlı olacağı da bilinmelidir. Ki böyle olduğunu da gördük.
Sonuç olarak, Erdoğan-Özel arasındaki görüşme trafiği büyük siyasette bir değişim yaratmadı ve kesintiye uğradı. Sadece liderlerin birbiriyle konuşmasına vesile olmuştur. O kadar.
Son günlerde Erdoğan ve yakın ekibinden gelen açıklamalar, sokak hayvanları düzenlemesiyle belediye başkanlarına yüklenmek istenen sorumluluklar, yandaş şirketlerin vergileri silinip, devlet kurumlarının borçları her gün büyürken, belediye borçlarının ödenmesi için başlatılan süreç Erdoğan ve Cumhur İttifakı için 31 Mart öncesine dönüştür.
Burada hemen şu soru sorulabilir; peki belediye mülklerinde hiç bir ödeme yapmayan devlet kurumlarını belediyelere olana borçlarını ödeyecekler mi ya da bundan sonraki süreçte ödeyecekler midir?
Hepimiz biliyoruz ki, belediyeye ait olan arazi ve mülklerde pek çok devlet kurumu herhangi bir ödeme yapmadan hizmet sürdürmektedir.
Ve iktidar kanadından gelen bütün bu adımlar CHP’li belediyeleri başarısız kılmak içindir.
Siyasette yeniden 31 Mart öncesine döndük. Ve bu açıdan CHP de, muhalefet de şanslıdır. Çünkü Türkiye ekonomik olarak, siyasi iklim olarak 31 Mart öncesinden daha kötü durumdadır. Ve Cumhur İttifakı sürdüğü sürece de, bu yapısal değişimleri olmasını beklemek gerçekçi değildir.
MUHALEFETİN ŞANSI
Evet siyasette yeniden 31 Mart öncesine döndük. Ve bu açıdan CHP de, muhalefet de şanslıdır.
Çünkü Türkiye ekonomik olarak, siyasi iklim olarak 31 Mart öncesinden daha kötü durumdadır.
Ve Cumhur İttifakı sürdüğü sürece de, bu yapısal değişimleri olmasını beklemek gerçekçi değildir.
Emeklilerin durumu ortada, asgari ücretle geçinenlerin durumu ortada, çiftçilerin durumu ortada. Toplumun büyük kısmı yoksulluk ve yoksunlukla karşı karıya.
Ekonomide alınan palyatif tedbirler kısa vadeli verilerde iyileşme sağlasa da yapısal değişimler yani hukuk başta olmak üzere temel hak ve özgürlükler konusunda bir iyileşme gerçekleşmediği sürece ekonominin orta ve uzun vadede düzlüğe çıkması mümkün değildir.
Ve Cumhur İttifakı sürdüğü sürece de, bu yapısal değişimleri olmasını beklemek gerçekçi değildir.
Peki bütün bu tabloyu ne bozabilir?
Bazı dış ve iç gelişmeler.
Bu bir yanda Türkiye’nin çevresindeki uluslararası ilişkilerdeki değişimler ve ülkenin ekonomik gerçeklerin bizi adım atmak zorunda bırakması.
Buna, yeni yasama döneminde Meclis’teki partiler arasındaki geçişle oluşacak yeni tabloyu da ekleyebiliriz.
Evet CHP, sıcak sonbahar ve kışa sadece Türkiye gerçekleri ile değil başlattığı değişimi siyaseten ve zihnen derinleştirerek sürdürmesi gerekiyor. Ve bunu parti içi rekabete girmeden yapmak zorundalar.
Yorum Yazın