Dini değerlerin siyaset içinde araçsallaştırılmasından belki de daha çok milli değerler bu amaçla kullanılmaktadır. Siyasetin ve ülkenin yönünü belirleyen bu istismar siyaseti, ülke adına hiçbir şey kazandırmadığı gibi, var olan değerlerimizin içini boşaltmakta, uzun vadede kişileri bu değerlerden uzaklaştırmaktadır. Diğer taraftan, ayrıştırmacı, çatışmacı ve bölücü bir iklim yarattığından ülke içinde bir güvenlik tehdidine dönüşebilmektedir. Göçmen meselesinde olduğu gibi, yürütülen birkaç siyasi propaganda ile göçmen karşıtı söylem ve saldırıların artışa geçtiğini ve bu durumun oluşturabileceği riskleri düşünmemiz gerekmektedir.
Milliyetçilik, tüm dünyada öncü ideoloji olarak, siyaset içindeki varlığını korumaya ve yükselen trendi ile yayılmaya devam etmektedir. Birçok Avrupa ülkesinde yönetime geçen aşırı sağ partilerin ve liderlerin varlığı bizi, milliyetçilik kavramı üzerinde tekrar düşünmeye ve neden olabileceği sonuçları etrafında değerlendirme yapmaya sevk etmektedir.
Malum odur ki, geriye dönüp baktığımızda, ulusları inşa etmek ve kişilere bir kimlik tahsis etmenin ötesinde, büyük bir dünya savaşına neden olmuş bir ideolojiden bahsetmekteyiz. Tekrar aynı yollardan geçmek istemiyorsak bu yükselen eğilimi dikkate almak ve bir tehlike olarak görmek zorundayız.
Gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada, bireylerin hassasiyetle üzerinde durdukları ve muhafaza etmeye çalıştıkları milli değerler, milli kimlik olarak kişilerin varlığını anlamlandırmakta, hayati öneme sahip bir konuma taşınmaktadır.
Milliyetçiliğin, insanların milli değer ve duygularına dokunan ve kolayca kabul gören bir ideoloji oluşu, onu tüm iktidar mücadelelerinin vazgeçilmez unsuru yapmakta ve değişen koşullara göre kendini güncellemesine olanak sağlamaktadır. Bu nedenle, kitlelerin yönetilmesi ve bir arada tutulması için genellikle ilk başvurulan yöntem, milli değerler üzerinden yürütülen söylem ve eylemler olmaktadır.
Bir yere ait olma, ait olunan yere sadakat ile bağlanma ve sahip olunanı koruma içgüdüleriyle oluşan milli kimlik, eril duyguların harekete geçirilmesiyle bambaşka bir kişilik kazanmaktadır.
Ortaya çıkan bu eril karakterde, saldırgan eğilimler ve şiddet normalleşmekte, milliyetçi ideoloji, militarist çağrışımlarla süslenerek milli kimliğin inşası ve yeniden üretilmesi mümkün olmaktadır. Bireylerin sadece aidiyet kurmak, bir topluğun parçası olmak, kendine ait vatanının ve toprağının olmasını istemek gibi masum duygularla oluşturduğu milli kimlik ve değerler, iktidar- güç ilişkileri ekseninde yeniden şekillendirilerek araçsallaştırılmaktadır.
Milliyetçiliğin varlığını sürdürebilmesi için her gün yeniden üretilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, milliyetçi ideolojiler, ulusal kimlik inşası sırasında çoğu zaman militer çağrışımları olan kavramları ve simgeleri kullanmakta, savaş ve kahramanlık hikayeleri, fedakarlık manzumeleri, “ideal” kadın- erkek kimliğinin kurgulanmasında ve milli pedagojinin tesisinde önemli bir araç haline gelmektedir. [1]
Devlet kuran bir ideoloji olarak ortaya çıkan Milliyetçilik, kendini yeniden inşa etmek için araçsallaştırdığı değerleri, popüler kültür ve siyasi yapılar sayesinde üretmekte ve yaygınlaştırmaktadır.
Varolmak için yeniden üretilmeye duyulan gereklilik, milliyetçiliğin, fikir üreten, kapsayıcı ve evrensel içerikli bir ideoloji olmasından ziyade, gündelik hayatların içinde, sıradan insanlar arasında rutin davranışlara kadar yansıyan, deyim yerindeyse, günü kurtaran eylemlerle sürdürülen, duygusal bir ideolojiye dönüşmesine neden olmaktadır.
Özellikle tehdit algısı yaratılan durumlarda, korku ikliminin yaygınlaştırılmasıyla saldırgan ve şiddet eğilimli davranışlar baş göstermektedir. Bu nedenle, milliyetçiliğin varlığını devam ettirebilmesi için, tehditlerin sürekliliğine, düşmana ve ötekine her zaman ihtiyaç duyulmaktadır.
VARLIĞINI DEVAM ETTİREBİLMESİ İÇİN TEHDİTLERE İHTİYAÇ DUYAR
Popüler milliyetçi söylemler, akla değil tepkilere, duygulara seslenmektedir ve bu bağlamda hukuki ve rasyonel ögelere değil, geleneksel ve duygusal ögelere yaslanmaktadır. Milliyetçiliğin popüler kılınması bağlamında, toplum duygusallaştırılmakta ve rasyonel olandan uzaklaştırılmaktadır.[2]
Özellikle tehdit algısı yaratılan durumlarda, korku ikliminin yaygınlaştırılmasıyla saldırgan ve şiddet eğilimli davranışlar baş göstermektedir. Bu nedenle, milliyetçiliğin varlığını devam ettirebilmesi için, tehditlerin sürekliliğine, düşmana ve ötekine her zaman ihtiyaç duyulmaktadır. Duygu siyaseti yapılarak, bireylerin milli değerler üzerinden geliştirdikleri duygular, tehlikeye karşı birleştirilmekte ve bu sayede kitleler oluşturulabilmektedir.
Ne zaman kendi varlığını ya da iktidarını tehlikede görse, ülkenin varlığı tehdit altında algısı yaratarak olağanüstü önlemler alma yetkisine sahip olan bu ideoloji, kendi menfaatlerini her şeyin üstünde tutarak varlığını devam ettirebilmektedir. Milliyetçiliğin milliyetçilikten başka her şey olduğu bu istismar siyaseti içinde, milletin menfaatleri söz konusu bile değildir. Ayrıştıran, ırkçı politikalar ile beslenen, kendinden olmayanı hain, kendinden olanı ise militarist duygularla şiddete yönlendiren bir siyasetin içinde, birlikten söz etmek mümkün değildir. Nitekim ulusları inşa etmek ve millet olma bilinciyle birlik ve bütünlük kurma arzusunda olan milliyetçilik ideolojisi bu haliyle, kendi değerlerinden oldukça uzak bir noktada bulunmaktadır.
Türkiye’deki milliyetçiliğin, Avrupa’dakine benzer şekilde sadece son zamanlarda ortaya çıkan bir yükseliş eğiliminde olmadığını, son yirmi beş yıldır zaten yükselmekte olan bir eğilim içinde olduğunu gözlemlemekteyiz. Bunu 1999 seçimlerinde MHP’nin aldığı % 18 oy oranı ile görmekteyiz. Sonraki yıllarda ve seçimlerde kendi içinde bölünmeler ve dalgalanmalar yaşasa da milliyetçi partilerin aldıkları oy toplamı ülke içindeki Milliyetçi partilerin gücünü ortaya koymaktadır. Nitekim gerek iktidarın MHP ile kurduğu ittifak gerekse muhalefetin İyi Parti ile gerçekleştirdiği ittifak bu gücün önemini ispatlar niteliktedir.
Milliyetçiliğin duygu siyaseti üzerinden yapılması, duygusal söylemlerin hızlı sonuç vermesi, ve bu söylemlerin üretilen sembol ve sloganlarla yürütülen kampanyalarda kullanılması milliyetçi ideolojiyi acil durumlarda ilk başvurulacak cephe durumuna getirmektedir.
Cumhuriyetin kurulmasında etkili olan resmi ideoloji oluşu ise Milliyetçiliği eleştirilemez bir durumda tutarak, koruma altına almaktadır. Bu sebeple, Türkiye’de milliyetçiliğin çeşitli fraksiyonlarını görmek mümkündür. Muhafazakar yapı ile iyi anlaşabilen milliyetçi ideoloji aynı zamanda Kemalist yapı içinde de kendine güçlü bir yer bulabilmektedir. Milliyetçiliğin bu esnek ve çok yönlü yapısı siyasi partiler için acil durum butonu gibi kullanılabilmektedir.
SİYASİ PARTİLER İÇİN ACİL DURUM BUTONU
Asıl önemli olan nokta ise Milliyetçi partilerin ülke içindeki sayısal gücü değil, niteliksel güçleridir. İktidarda olsun ya da olmasınlar, gerek sivil yapılarının harekete geçirilebilir pozisyonu ile gerekse devlet içindeki kilit rollerde yer alma becerisi ile bu gücü devam ettirmektedirler. Bu durum, milliyetçi ideolojiyi, görünmeyen operasyonel bir güce dönüştürmektedir.
Cumhuriyetin kurulmasında etkili olan resmi ideoloji oluşu ise Milliyetçiliği eleştirilemez bir durumda tutarak, koruma altına almaktadır. Bu sebeple, Türkiye’de milliyetçiliğin çeşitli fraksiyonlarını görmek mümkündür. Muhafazakar yapı ile iyi anlaşabilen milliyetçi ideoloji aynı zamanda Kemalist yapı içinde de kendine güçlü bir yer bulabilmektedir. Milliyetçiliğin bu esnek ve çok yönlü yapısı siyasi partiler için acil durum butonu gibi kullanılabilmektedir.
Dini değerlerin siyaset içinde araçsallaştırılmasından belki de daha çok milli değerler bu amaçla kullanılmaktadır. Siyasetin ve ülkenin yönünü belirleyen bu istismar siyaseti, ülke adına hiçbir şey kazandırmadığı gibi, var olan değerlerimizin içini boşaltmakta, uzun vadede kişileri bu değerlerden uzaklaştırmaktadır. Diğer taraftan, ayrıştırmacı, çatışmacı ve bölücü bir iklim yarattığından ülke içinde bir güvenlik tehdidine dönüşebilmektedir. Göçmen meselesinde olduğu gibi, yürütülen birkaç siyasi propaganda ile göçmen karşıtı söylem ve saldırıların artışa geçtiğini ve bu durumun oluşturabileceği riskleri düşünmemiz gerekmektedir.
Sonuç olarak, günü kurtaran ve kitlelerin bir arada tutulması için üretilen duygu siyasetinden çıkılarak, milliyetçiliğin, devlet kuran ve ona kimliğini veren bir ideoloji olarak, hem bugüne hem de geleceğe ışık tutan fikirler ve projeler üretmesi gerekmektedir. Hem ülkemiz hem de tüm dünya milliyetçilik adı altındaki bu projelerden nasibini almıştır. İnsanlık, yeni kavgalara, yeni çatışmalara ya da yeni savaşlara değil, barışa ve huzura ihtiyaç duymaktadır.
Bunun temin edilebilmesi için değerlerimize, duygularımıza daha sıkı sarılmalıyız. Ama asla kendi menfaatleri uğruna başkalarının bu değer ve duygulardan faydalanmasına izin vermemeliyiz.
---
[1] Güven Gürkan Öztan- Türkiye’de Militarizm
[2] Barış Çoban- Medya, resmi tarih ve milliyetçilik.
Yorum Yazın