Üniversitelerin idari özerliğine son verildiği 1981 yılında kurulan YÖK’de birbirinden farklı, birbiri dengeleyecek ve kontrol edecek bir yapı oluşturulmuştu. YÖK’ün üyelerinin çoğunluğu da tarafsız cumhurbaşkanı ve üniversiteler tarafından seçilerek yürütmenin müdahalesi engellenmemesi tasarlanmıştı. Türkiye’de Parlamenter Sistem’den Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişte, dikkatsiz davranılarak, 1981 yılında YÖK’te kurulan denge de bozulmuştur.
Ülkemize ilk defa 1870’te kurulan Avrupaî tarzda üniversite üç dönem özerk, üç dönem de merkezden yönetim anlayışına göre faaliyet göstermiş, 12 Eylül darbesinden sonra, 1981 yılında yapılan düzenleme ile üniversitelerin özerkliğine son verilerek, üniversitelerin bağlı olduğu YÖK özerk hale getirilmişti. Bu dönüşüm, gerçeklerin tespiti ve hakikatin ortaya çıkarılması için elzem olan hürriyet ortamı, kültürel geleneğini devam ettirebilen çok azı dışında, üniversitelerde ortadan kaldırılması ile sonuçlanmıştır.
Türkiye’de üniversitelerde özerklik; merkezi yönetimin müdahalesini engellemek, üniversiteleri siyasi müdahale ve nüfuzdan kurtararak ilmi çalışma ortamı sağlamak için oluşturulan kurumsal bir statünün adıdır. 12 Eylül darbesi sonrasında özerklik üniversitelere değil, üniversitelerin bağlandığı Yükseköğretim Kurulu’na verilmişti. Günümüze kadar YÖK’te oluşan temel değişimi anlamak için öncelikli olarak Parlamenter Sistem’in uygulandığı dönemde kurulan YÖK’ün statüsünü ele almakta yarar vardır.
1981 yılındaki kanuna göre; Yükseköğretim Kurulu (YÖK), özerklik ve kamu tüzel kişiliğe sahip olan, bütün yükseköğretimi düzenleyen, faaliyetlerine yön veren ve "sürekli" görev yapacak bir kurul olarak tasarlanmıştır.
PARLAMENTER SİSTEMİN YÜRLÜKTE OLDUĞU 1981 YILINDAKİ YÜKSEKÖĞRETİM KURULU’NUN STATÜSÜ
1950’lerden 1980’e kadar siyasi tartışma, ideolojik gruplaşma ve hatta sağ-sol çatışmalarının yaşandığı üniversitelere, 12 Eylül darbesinden sonra kurulan askeri yönetimin tavrı sert olmuş, bu tavır yükseköğretimi düzenlemek için yapılan düzenlemelere de yansımış ve üniversitelerde askeri anlayışı benzer otoriter bir düzen kurulmuştu. Üniversiteleri kendilerinin değil merkezden yönetilmesi-yönlendirilmesi için bir Yüksek Öğretim Kurulu oluşturulmuş ve bütün yükseköğretim kurumları da bu kurula bağlanmıştı. Böylece yükseköğretimde YÖK dönemi başlamıştı. Üniversitelerin seçtikleri yöneticiler vasıtası yerine YÖK marifetiyle yönetilmesi dolayısıyla YÖK’ün statüsünün ne olduğunu iyice izah etmek gerekmektedir.
1981 yılındaki kanuna göre; Yükseköğretim Kurulu (YÖK), özerklik ve kamu tüzel kişiliğe sahip olan, bütün yükseköğretimi düzenleyen, faaliyetlerine yön veren ve "sürekli" görev yapacak bir kurul olarak tasarlanmıştır. Kuruluşunda 26 kişiden oluşan YÖK’ün; üyelerin sekizini tercihen rektörlük yapmış olanlardan olmak üzere Devlet Başkanı, altısını hükümet, ikisi Milli Eğitim Bakanlığı, biri Genel Kurmay Başkanlığı ve sekizi kurul üyesi olmamak şartıyla Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilecekti. Üyeliklerin süresi Genel Kurmay tarafından seçilen üyenin iki, diğerleri ise sekiz yıl olacaktı.
Yükseköğretim Kurulu Başkanı, YÖK üyeleri arasından dört yıllığına Devlet Başkanı'nca tayin edilecekti. YÖK Başkanı da iki yıllığına iki yardımcısını seçecekti. Toplantı için üye sayısı 16 kişi olan YÖK'e, gerekli gördüğü hallerde Milli Eğitim Bakanı da katılarak başkanlık edebilecekti.
1981 düzenlemesi ile Üniversitelerin özerliğine büyük bir darbe vurulmasına rağmen, idari özerklik verilen Yükseköğretim Kurulu’nun yapısını şekillendiren üye seçiminde bir denge ortaya konulmaya çalışılmıştı.
YÖK’ün kurulduğu dönemde Türkiye’de Parlamenter Sistem mevcut olup cumhurbaşkanı; TBMM üye tamsayısının ilk iki turda üçte ikisi, üçüncü ve dördüncü tur oylamada ise salt çoğunlukla seçilmekte ve partili olmaması gerekmekteydi. Bundan dolayı cumhurbaşkanının YÖK’e seçtiği 8 üye YÖK’te ayrı bir grup oluşturmaktaydı. Tabi parlamentodan onay almış hükümetin atadığı diğer 8 üye de diğer farklı bir grup özelliğine haizdi. YÖK’deki üçüncü önemli grup ise Üniversitelerin temsilcilerinin bulunduğu Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen 8 üye oluşturmaktaydı. Diğer 2 üye ise Yükseköğretim kurumları olan Ordu tarafından seçilmekteydi. Kısacası 1981 yılında kurulan YÖK’de birbirinden farklı, birbiri dengeleyecek ve kontrol edecek üç grup oluşturulmuştu. Bu denge; tarafsız cumhurbaşkanının seçtiği 8 üye, siyasi iktidarın seçtiği 8 üye ve üniversitelerin seçtiği 8 üye vasıtasıyla sağlanmaktaydı.
Şunu da belirtmek gerekir ki, idari özerliklerini kaybederek büyük bir darbe yiyen üniversiteler bağlandıkları YÖK’ün kontrolüne girmiş ancak siyasi iktidarın yani hükümetin YÖK’ü kontrolüne izin verilmemişti.
2018 yılında uygulanmaya başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Başbakanlık makamı ortadan kaldırılması dolayısıyla, 1981’de kurulan Yükseköğretim Kurulu’ndaki denge son ermişti. Çünkü özerk bir yapıda, bilhassa yürütmenin YÖK ve YÖK vasıtasıyla üniversitelere müdahalesini önlemek üzere tarafsız cumhurbaşkanının atadığı üyeler de, artık yürütmenin başı ve partili cumhurbaşkanı tarafından atanmaya başlanmıştı.
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNE GEÇİŞLE YÜKSEKÖĞRETİM KURULU’NUN STATÜSÜNDEKİ DEĞİŞİKLİK
YÖK’ün statüsündeki en büyük değişiklik, Yükseköğretim Kanunu’nda yapılan değişiklikle değil, Türkiye’de parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi ile yaşanmıştır. Şöyle ki,2017 referandumu yapılmış ve yüzde 51’in onaylamasıyla, Türkiye’de parlamenter sistem kaldırılmış, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi benimsenmiş, partili cumhurbaşkanına yürütme yetkisi verilmiş, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi kabul edilmişti. Yapılan referanduma göre hazırlıklar yapılarak Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne 9 Temmuz 2018’de geçilmişti.
Bu gelişme ile YÖK’ün hükümete karşı özerkliği de sona ermiş ve YÖK, yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanına bağlı hale gelmiştir. 2/7/2018 tarihli KHK ile 21 kişiden oluşacak Yükseköğretim Kurulu’na cumhurbaşkanı 14 üyeyi doğrudan tayin edecekti. Bunu 7’sini “rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek suretiyle” diğer 7’sini ise “temayüz etmiş üst düzeydeki Devlet görevlileri veya emeklileri arasından” seçecekti. Ayrıca “Üniversitelerarası Kurulca, Kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilen” 7 kişi de “Cumhurbaşkanı tarafından atana”caktı.
2018 yılında uygulanmaya başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Başbakanlık makamı ortadan kaldırılması dolayısıyla, 1981’de kurulan Yükseköğretim Kurulu’ndaki denge son ermişti. Çünkü özerk bir yapıda, bilhassa yürütmenin YÖK ve YÖK vasıtasıyla üniversitelere müdahalesini önlemek üzere tarafsız cumhurbaşkanının atadığı üyeler de, artık yürütmenin başı ve partili cumhurbaşkanı tarafından atanmaya başlanmıştı. Hatta 2018 yılında yeni düzenlemeler yapılırken, YÖK’ün özerk ve tüzelkişiliği olan bir kurum olduğunu dikkate almayan hukukçular, YÖK kurulurken, siyasi iktidarların üniversitelere müdahalesini engellemek için düşünülen tedbirlerden biri olan ve Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen üyelerin de, Cumhurbaşkanın “atama”sını hükme bağlamışlardı. Yani daha önceki Üniversitelerarası Kurul, YÖK’e doğrudan üye seçerken 2018’de artık Üniversitelerarası Kurul’un belirlediği üyelerin Cumhurbaşkanı tarafından atanması şartı getirilmişti. Üniversitelerarası Kurul’un seçtikleri üyelerin "... Cumhurbaşkanı tarafından atanması" ifadesi “Anayasa Mahkemesi’nin 7/12/2023 Tarihli ve E: 2018/117, K: 2023/212 Sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca Rektörlerin YÖK'e teklifi ve YÖK'ün olumlu görüş vermesi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını da Anayasa’ya aykırı bulmuştur.
Böylece Parlamenter Sistem’den Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilirken, Yükseköğretim Kanunu’nda yapılan değişiklikler Anayasa Mahkemesi tarafından, 12 ay sonraki tarihle, iptal edilerek yeni düzenlemelerin önünü de açmıştır. Diğer bir ifade ile Anayasa Mahkemesi, Parlamenter Sistem’den Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilirken yapılan düzenlemeleri uygun ve yeterli bulmamıştır.
SONUÇ
Üniversitelerin idari özerliğine son verildiği 1981 yılında kurulan YÖK’de birbirinden farklı, birbiri dengeleyecek ve kontrol edecek bir yapı oluşturulmuştu. YÖK’ün üyelerinin çoğunluğu da tarafsız cumhurbaşkanı ve üniversiteler tarafından seçilerek yürütmenin müdahalesi engellenmemesi tasarlanmıştı. Türkiye’de Parlamenter Sistem’den Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişte, dikkatsiz davranılarak, 1981 yılında YÖK’te kurulan denge de bozulmuştur.
Netice olarak yeni anayasanın yapılmasının gündemde olduğu günümüzde, anayasada genel çerçeveyi çizen Yükseköğretim ile ilgili maddeler yeniden ele alınmalı, Yükseköğretim Kanunu ya yeniden hazırlanmalı ya da bu kanunda köklü değişiklikler yapılmalı ve eğer devam edecekse Yükseköğretim Kurulu üyelerinin seçilmesinde kurumsal dengelerin yeniden kurulması elzemdir.
Yorum Yazın