Borrell Raporu, ilişkilerin adım adım daha ileriye taşınması için bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Kanaatimce, al-ver ilişkisi yerine, kazan-kazan dinamiği üzerine oturan bir vizyonla, karşılıklı faydalı bir ortaklık kurmak daha anlamlıdır.
Bardağın dolu tarafından bakacak olursak, 29 Kasım’da yayınlanan Borrell Raporu, Türkiye-AB ilişkilerine dair görece olumlu bir sinyal olarak okunabilir. Eylül ortasında Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen raporda, “Türkiye'deki demokratik gerilemenin artarak devam ettiği” vurgusu yapılmış ve yön değiştirilmezse, “AB-Türkiye ilişkileri için paralel ve gerçekçi bir çerçeve bulunması” gerekliliğine işaret edilmişti.
Kasım başında AB Komisyonu’nun, her yıl düzenli olarak yayımladığı ülke raporları açıklandığında, 2015’e kadar ilerleme raporu diye adlandırılan bu belgede adeta bir ilerlememe durumu ortaya konuluyordu. Özellikle Yargı ve Temel Haklar faslında AB’den gelen eleştiriler keskin bir dille ifade edilmişti. Bu sene 10 ülke için açıklanan raporlar arasında en negatif geri bildirimin Türkiye için yapıldığını söylemek abartılı olmaz. Dürüst olmak gerekirse, Brüksel çevrelerinde yaygın kanı, Türkiye'nin bu tarihi yeni genişleme dalgasında sürecin dışında kalacağı yönünde.
AB liderleri, Haziran Zirvesi’nde Türkiye ile ilişkilerde nerede olduklarını ve stratejik bir bakışla nasıl ilerlenebileceğini değerlendirmek amacıyla AB Dış Politika ve Güvenlikten Sorumlu Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’i görevlendirmişti. Kısaca Borrell Raporu olarak anılan “AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu” belgesi, 29 Kasım'da Yüksek Temsilci Borrell ve Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Várhelyi tarafından kamuoyuyla paylaşıldı.
Raporun detaylarına girmeden önce, Birliğin gelişmesi ve Avrupa bütünleşmesi doğrultusunda öncelikleri ve temel politikaları belirleyenin aslında üye devletler olduğunu belirtmekte fayda var. Raporlar, çok değerli değerlendirmeler içerse ve genel tonu belirleme noktasında etkili olsa da günün sonunda Türkiye ile ilişkiler dahil olmak üzere genişleme politikasına dair tüm kritik kararlar, 14-15 Aralık’ta düzenlenecek AB Zirvesi’nde mevcut üye devlet ve hükûmet başkanlarının oybirliği ile karara bağlanacak.
AB, bu raporla Türkiye’nin önemli bir ortak ve kilit bir komşu olmasının yanı sıra, AB tam üyelik perspektifini de teyit etmiştir, ancak katılım müzakerelerinin durmasına yol açan nedenlerin hala geçerliliğini koruduğunu ifade etmektedir.
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ: EKSİK BİR ŞEYLER VAR…
Dengeli, gerçekçi ve yapıcı bir yaklaşım benimseyen Borrell raporunun satır aralarına bakarsak, kanımca en dikkat çekici nokta, Türkiye-AB ilişkilerindeki gerçek potansiyelin tam manasıyla değerlendirilmemiş olduğuna dair tespitidir. AB, bu raporla Türkiye’nin önemli bir ortak ve kilit bir komşu olmasının yanı sıra, AB tam üyelik perspektifini de teyit etmiştir, ancak katılım müzakerelerinin durmasına yol açan nedenlerin hala geçerliliğini koruduğunu ifade etmektedir.
Şubat 2023 depremleri sonrasında Yunanistan ile ilişkilerdeki buzların erimeye başlaması ve atılan bazı olumlu adımların, Türkiye ve AB arasında ivme yarattığını gözlemliyoruz. İyi komşuluk ilişkilerinde devamlılığı sağlamanın, Türkiye’nin AB nezdinde lehine çalışacağı şüphesiz. Ancak, Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlük raporun tam merkezinde duruyor, hatta baştan sona birçok pasajda Kıbrıs sorununun güvenlik ve ekonomik iş birliği başta olmak üzere çeşitli alanlardaki yansımalarına da geniş yer ayrılmış olduğunu görüyoruz. AB, Türkiye’den, Kıbrıs meselesini çözümsüzlüğe terk etmeme ve Birleşmiş Milletler liderliğindeki müzakere masasına dönülmesi yönünde elinden geleni yapma taahhüdünde bulunmasını beklemektedir. AB’nin de sürece destekleyici bir unsur olarak aktif destek verme arzusu vardır. Bu konuda iyi niyetli ve çözüm odaklı bir yaklaşım benimsenmesi, Ada’daki kalıcı barışın teminini her daim ve en kuvvetli şekilde destekleyen garantör devlet Türkiye açısından sorun teşkil etmemelidir.
Rapor, Türkiye'yi kendinden emin ve iddialı bir dış politika aktörü olarak tanımlamakta ancak AB Ortak Dış ve Güvenlik Politikası açısından AB ile uyum oranının sadece %10 civarında kaldığına işaret etmektedir. Türkiye’den AB ile uyumunu artırması ve daha fazla iş birliği yapması beklenmektedir. Bu çerçevede, Türk Dışişleri Bakanı’nın AB Dışişleri Bakanları Gayrıresmî toplantılarına davet edilmesi önerilmektedir. Gymnich toplantıları olarak bilinen bu format, AB dönem başkanlığı tarafından organize edilen ve AB’nin stratejik dış politikası ve öncelikleriyle ilgili tartışmaların yapıldığı önemli toplantılardır. Türkiye en son Gymnich toplantısına 2019 yılında Romanya'da katılmış ve Mevlüt Çavuşoğlu ile temsil edilmişti. Hakan Fidan’ın Ağustos ayında İspanya’daki son toplantıya davet edilmemiş olması ise dikkat çekmişti.
Raporda, aynı zamanda Türkiye'nin AB-NATO stratejik ortaklığını daha da güçlendirmesi teşvik edilmektedir, özellikle İsveç’in NATO'ya katılımının onaylanmasının, bu çabaları destekleyici bir faktör olduğuna vurgu yapılmıştır. İsveç konusunda hızla atılacak olumlu bir adımın, Türkiye’nin hem AB hem de genel olarak Batı’yla ilişkilerini pozitif yönde etkileyeceği açıktır.
Raporda bir başka kilit konu, göç meselesi. 2016’da dönemin Şansölyesi Merkel’in arabuluculuğuyla imzalanan AB-Türkiye göç anlaşmasına dair sorunlar detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Geri kabul konusundaki sıkıntıların çözülmediği ve Türkiye'nin AB ile iş birliğini artırmak için yapıcı adımlar atabileceği belirtilmiştir. Göç konusunda, mültecilere ve ev sahibi topluluklara devam eden mali destekle birlikte, düzensiz göç akışlarını durdurma ve geri kabulü sürdürme çabalarını artıran Türkiye ile iyi bir diyalog hedeflenmektedir. Aşırı sağın giderek güç kazandığı Avrupa’da, kritik Haziran 2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde, düzensiz göçle mücadele hususunun AB açısından hassas bir konu olduğu aşikâr.
Borrell Raporu’nda dikkat çeken noktalardan biri, Gümrük Birliği modernizasyonu müzakerelerinin -koşullu da olsa- yeniden başlatılmasının önerilmesidir.
GÜMRÜK BİRLİĞİ’NDE YENİ SÜREÇ
Gümrük Birliği modernizasyonu, Türkiye’nin uzun süredir üzerinde çalıştığı bir konu olup, önde gelen Türk iş dünyası kuruluşlarının da bu yönde etkin lobi çalışmaları yürüttüğü bilinmektedir. 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasının kapsamının genişletilerek yenilenmesi ve güncel yeşil ve dijital dönüşüm ajandalarıyla uyumlulaştırılması gerekliliği, paydaşlarca kabul görmüş olsa da süreç, siyasi sebeplerle sekteye uğramıştı. Borrell Raporu’nda dikkat çeken noktalardan biri, Gümrük Birliği modernizasyonu müzakerelerinin -koşullu da olsa- yeniden başlatılmasının önerilmesidir. Süreç, iki şarta bağlanmıştır. İlki, Rusya'nın Türkiye üzerinden AB yaptırımlarını atlatması konusunda önlemler alınması, özellikle bazı kritik malların alışverişinin önlenmesi ve karşılıklı ticarette mevcut diğer engellerin çözümlenmesinin devamlılığına bağlıdır. İkinci şart ise Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlamasıdır. Bu önkoşullar çerçevesinde, rapor, Konsey'den Gümrük Birliği modernizasyon görüşmelerini açma yetkisi verilmesi talep etmektedir.
Raporda ayrıca, 2019’da askıya alınmış olan ekonomik, siyasi, enerji ve ulaştırma konularındaki yüksek düzeyli diyalogların yeniden başlatılması ve ek olarak yeni bir Ticaret Yüksek Düzeyli Diyaloğu kurulması öngörülmektedir. İlaveten, Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye'deki tüm sektörlerle çalışmalarına yeniden başlaması için de davet yapılmıştır.
Son olarak, Türk vatandaşlarının gündelik hayatını birebir etkileyecek başka bir husus, vize konusudur. Son dönemde iyice artan sorunlar, vize almayı adeta bir eziyet haline getirmişti. Rapor, vize serbestisi için öne sürülen 72 kriterin 6 tanesinin Türkiye tarafından halihazırda karşılanmamış olmasına vurgu yaparak, ara bir çözüm olarak mevcut sıkıntıların giderilmesi için öncelikle vize kolaylığı sağlanmasını öneriyor. Raporda üye devletlere, özellikle iş insanları, öğrenciler ve AB'de akrabaları yaşayanlar gibi belirli gruplar için, yürürlükteki Vize Yönetmeliği'nin sunduğu esneklikleri azami düzeyde uygulamaları önerilmektedir. Bu da en azından söz konusu gruplara uzun süreli ve çok girişli vizelerin verilebileceğini müjdeliyor.
Sonuç olarak, Borrell raporu, bir yandan Türkiye-AB ilişkilerindeki mevcut durumun resmini çekerken, diğer yandan atılan olumlu adımların sürdürülmesi ve karşılıklı güvene dayalı bir iş birliğinin tesisinin gerekliliğini vurgulamaktadır.
BORRELL RAPORU: İHTİYATLI İYİMSERLİK
Sonuç olarak, Borrell raporu, bir yandan Türkiye-AB ilişkilerindeki mevcut durumun resmini çekerken, diğer yandan atılan olumlu adımların sürdürülmesi ve karşılıklı güvene dayalı bir iş birliğinin tesisinin gerekliliğini vurgulamaktadır. Ancak, Kıbrıs sorunu ve Türkiye ülke raporunda detaylı bir şekilde ele alınan hukukun üstünlüğü ve temel haklar gibi zorlu konular nedeniyle, yeniden angajman sürecinin kırılganlığına da dikkat çekilmektedir. AB, farklılıkları aşmak ve ikili ilişkileri canlandırmak için gerçekçi ve ilerici bir yaklaşım benimsemeye hazır olduğunun sinyallerini veriyor demek yanlış olmaz.
Tam üyelik hedefini stratejik bir amaç olarak belirleyen Ankara'nın, reform gündemini hızlandırarak, AB'nin genişleme konusunda uzun süredir en yoğun ve değişimlere en açık olduğu bu dönemde, lehine gelişen olumlu fırsatları en iyi şekilde değerlendirmesi akılcı olacaktır. Kısır tartışmalardan kaçınmak, at gözlüklerini çıkarmak ve hassasiyetlerimizin bizi çözümsüzlüğe sürüklemesine izin vermemek adına, pastayı sadece paylaşmaktan ziyade büyütmeye odaklanmalıyız.
Bu rapor, ilişkilerin adım adım daha ileriye taşınması için bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Kanaatimce, al-ver ilişkisi yerine, kazan-kazan dinamiği üzerine oturan bir vizyonla, karşılıklı faydalı bir ortaklık kurmak daha anlamlıdır. Tüm bunların yanı sıra, belki de en önemlisi, Türkiye-AB ilişkileri için alternatif bir çerçeve değil, mevcut katılım çerçevesi bir kez daha teyit edilmiş olup farklı bir seçenek arayışındakiler şu an için boşa çıkmıştır. Unutmamalı ki, adaylık statüsü korunduğu sürece, tam üyelik hayali bir gün, yine yeni yeniden yeşerebilir.
Yorum Yazın