İmamoğlu’nun, sadece kenti yaşanabilirliği ve ekonomik dinamizmi değil, aynı zamanda farklı ve kırılgan gruplar (işsizler, öğrenciler, anneler, emekliler, v.b) ile hakkaniyet (adillik) temelinde ilişkiye; bu yönde yönetim anlayışıyla (kreşler, yurtlar, parasız metro, kent lokantaları, kent ormanları) “adil kent” anlayışını öne çıkardığını; yönetimde kapsayıcılığa ve temsile yeterince önem vermediğini; ama halkın sorunlarıyla ilgilenip “halk belediyeliği”ni uygulamaya soktuğunu görüyoruz.
31 Mart 2024 Yerel Seçimleri ve özellikle İstanbul’u hangi adayın kazanacağı siyasal ve kamusal gündemin ana konusu. 35 gün kaldı. Başta İstanbul olmak üzere yaşadığımız kentleri yönetecek liderleri seçeceğiz. İstanbul: 20 milyona yaklaşan nüfusu; yüzde 45 dolayında ülke ekonomisin bire katkısı; özellikle ihracat yapan ve diğer önemli şirketlerin yüzde 50’den fazlasına sahip olması; vergi verenlerin yüzde 54 civarındankilerin yaşadığı kent olması; etrafındaki kentleri içine alan “kent-bölge” özelliği; devasa bütçesi; zenginliği; tarihsel olarak ve bugünkü yapısıyla “küresel kent” olması; ve daha da ekleyebileceğimiz nitelikleriyle yerel yönetim seçimlerinin çok ötesinde kritik öneme sahip kentimiz. Kendisi ve ilçeleriyle herkesin iştahını kabartıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İktidar, İstanbul’u geri almak için her şeyi yapıyor. İstanbul bu özellikleriyle, kent yönetim vizyonunun çok ötesinde, siyasete, iktidar mücadelesine ve çıkar kavgalarına indirgenmiş durumda.
“KİM” DEĞİL “NASIL YÖNETİM” NİYE ÖNEMLİ?
İstanbul’u kimin yönetecek sorusuna birincil önem veriliyor; İstanbul’un nasıl yönetilmesi gerektiği sorusu geri plana atılıyor. Halbuki, tüm bu yarattığı fırsatlar içinde İstanbul, iyi yönetilmediği takdirde çok büyük riskyaratma potansiyeline de sahip bir kent. Birincisi, devasa ve çarpık yapısı içinde zengin ama “yönetilmesi çok zor” bir kent. İstanbul, ikinci büyük kentimiz olan Ankara’yla bile karşılaştırılmayacak ölçek ve düzeyde bir sürü İstanbul’u, kimlik ve yaşam tarzını, ekonomik yapıyı, nüfus yoğunluğunu içinde barındırıyor. Bir değil, “bir sürü İstanbul” aynı anda yan yana yaşıyor. İkincisi, ve bugün ve yakın gelecek için, kendisi kadar tüm ülke için en büyük meydan okuma olan deprem riski çok yüksek bir kent. “İstanbul Depremi”nin her an olabileceği bir döneme girmiş durumdayız. Tüm ciddi bilim insanlarının uyardığı gibi, insan, canlı, doğa, dolayısıyla yaşam kaybına ek olarak ülkenin ekonomik ve siyasi bağımsızlığını zedeleme riskini içeriyor. O nedenle, İstanbul’u kimin yöneteceği değil, nasıl yönetileceği birincil önemde olmalı. Üçüncüsü, yönetimi zor niteliği içinde, çekim merkezi olması her zaman olumlu değil, ciddi riskleri de içeriyor. Turizmi çekiyor, ama aynı zamanda, ulusal ve uluslararası mafyanın, uyuşturucu trafiğinin, kara para aklamanın, hukuksuzluğun, kural tanımazlığın, nemalanmanın, yolsuzluğun da çekim merkezi olabiliyor. Yaşanabilirlik ve güvenlik içinde riskler fırsatları geçmiş durumda. Bu listeyi arttırabiliriz. Ama değişmeyen nokta, bugünkü siyasal ve kamusal gündemin ve tercihin tam tersi olan “nasıl yönetim” sorusunun “kim yönetecek” sorusuna karşı birinci ve kritik önemi.
Ekrem İmamoğlu’nun, 2019-2023 performansı ve seçim vaatleri içinde “nasıl yönetim” sorusunu “kimin yönetimi” sorusunun önüne koyduğunu; Murat Kurum’un ise, tersine, kim sorusunu nasıl sorusunun önüne koyduğunu söyleyebiliriz.
EKREM İMAMOĞLU MU, MURAT KURUM MU?
Bu bağlamda, Yeni Arayış’daki geçen yazımda “bir kent nasıl yönetilebilir” sorusuna yanıt için sıraladığım beş ölçüt temelinde kıran kırana bir rekabetin olduğu, kazanmanın cepte olmadığı, aksine yüzde 50 - yüzde 50 şansların bulunduğu iki adayın, seçim vaatleri ve söylemleri temelinde ilk karşılaştırmasını yapayım. 2019’dan bugüne İstanbul'u yönetin Ekrem İmamoğlu ve Cumhur İttifakı aday Murat Kurum. Diğer partilerin de adayları var, ama o adayların alacakları oylar kendilerinin seçim kazanmasına değil, İmamoğlu-Kurum arası yarışı kimin kazanacağına yapacakları katkı temelinde önemli olacak. Kıran kıran bir yarışa sahne olan İstanbul seçimini ya İmamoğlu tekrardan kazanacak, ya da Kurum yeni başkan olacak.
ARTILAR-EKSİLER
Beş ölçüte geçmeden önce iki adayın sahip oldukları artı ve eksileri sıralayalım: Ekrem İmamoğlu’nun en önemli artısı: tüm ciddi araştırmaların gösterdiği gibi, 2019’dan bugüne İstanbul’u iyi yönetmesi; İstanbulluların onun performansından memnun olmaları (yüzde 53 - yüzde 57 aralığında başarılı); kırılgan grupların ihtiyaçlarına da yanıt veren “Adil Kent” yönetimi; kendi partisi seçmeninin dışında iktidar dahil diğer partilerin seçmenleriyle de iyi ilişki kurması ve sevilmesi, En önemli eksiği, 2019’da kendisine oy veren partilerin kendi adaylarını çıkarmaları ve oyların bölünmesi; kendi partisine yakın ve içinden grupların bile kendisine karşı propaganda yapmaları; CHP’nin ve kendisinin bu seçimlerde il ve ilçe belediye başkanlarını belirlemede yaptığı hatalar; ve İktidarın oylarını konsolide etmedeki başarısı. Kurum’un en önemli artısı: Cumhurbaşkanı Erdoğan ve devlet gücünü ve kaynaklarını arkasına alması; Cumhur İttifakı seçmenlerinin konsolide olması; İmamoğlu’na karşı kendi partisi ve bazı muhalefet partileri ve liderleri tarafından götürülen negatif kampanya. En önemli eksiği: İktidara yakınlığı içinde inşaata dayalı neoliberal ekonomik büyümeyi öncelemesi; kırılgan gruplara ve sorunlarına yeterince önem vermemesi; Cumhur İttifakı seçmenine dönük kampanya yapması; kutuplaşmayı körükleyici söylem içinde olması. Bu noktada, Ekrem İmamoğlu’nun, 2019-2023 performansı ve seçim vaatleri içinde “nasıl yönetim” sorusunu “kimin yönetimi” sorusunun önüne koyduğunu; Murat Kurum’un ise, tersine, kim sorusunu nasıl sorusunun önüne koyduğunu söyleyebiliriz. Yüzde 50 - yüzde 50 giden seçimin sonuçlarını belli ölçüde seçmenin kim ile nasıl arasında yapacağı tercih de belirleyecek.
Kurum’dan, yaşanabilirlik, adil kent yönetimi, kırılgan grupların sorunlarına çözüm, insan-canlı-doğa-gezegen temelinde yaşamın korunması için yapacaklarını ve kapsayıcılık ve temsiliyet için düşüncelerini duymuyoruz. Neoliberal inşaat ekonomisi ve ekonomik büyüme seçim vaatlerinin odak noktasında.
ÖLÇÜTLER
Şimdi nasıl yönetim sorusu için var olan beş ölçüte bakabiliriz: Bu ölçütler: “Yaşanabilirlik”; “Ekonomik Dinamizm ve Sürdürülebilirlik”; , “Hakkaniyet ve Birlikte Yaşama”; “Kapsayıcılık ve Temsiliyet”, ve “Liderin Öncelikleri ve Farklı ve Kırılgan Kesimlerle İlişkisi”. Vurgulayalım: bu ölçütler ne kadar birlikte uygulamaya sokulursa, ne kadar ilişkili, bağlantısal ve döngüsel düşünülürse, o kentin yönetimi daha iyi ve adil oluyor. Karşılaştırmalı ve Türkiye kent çalışmalarım objektif olarak bana bu saptamayı yapma olanağını veriyor. Bu beş ölçüt içinde ve bugüne kadar dile getirdikleri seçim vaatleri ve söylemlerine bakarak İmamoğlu-Kurum karşılaştırması yaparsak: İmamoğlu’nun, sadece kenti yaşanabilirliği ve ekonomik dinamizmi değil, aynı zamanda farklı ve kırılgan gruplar (işsizler, öğrenciler, anneler, emekliler, v.b) ile hakkaniyet (adillik) temelinde ilişkiye; bu yönde yönetim anlayışıyla (kreşler, yurtlar, parasız metro, kent lokantaları, kent ormanları) “adil kent” anlayışını öne çıkardığını; yönetimde kapsayıcılığa ve temsile yeterince önem vermediğini; ama halkın sorunlarıyla ilgilenip “halk belediyeliği”ni uygulamaya soktuğunu görüyoruz. Bu benim İmamoğlu’nun nasıl yönetim sorusunu kimin yönetimi sorusunun önüne koyduğu yönündeki intibamı güçlendiriyor. Kurum’dan ise bugüne kadar, kentsel dönüşüm, inşaat ekonomisi, zenginlik, ulaşım temelinde vaatleri ve söylemi duyuyoruz. Güçlü iktidar ile birlikte olduğum için bana inanabilirsiniz cümlesi dolaylı ama sıklıkla telaffuz ediliyor. Zaten çoğu afişinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bilikte fotograflarını görüyoruz. Fakat Kurum’dan, yaşanabilirlik, adil kent yönetimi, kırılgan grupların sorunlarına çözüm, insan-canlı-doğa-gezegen temelinde yaşamın korunması için yapacaklarını ve kapsayıcılık ve temsil için düşüncelerini duymuyoruz. Neoliberal inşaat ekonomisi ve ekonomik büyüme seçim vaatlerinin odak noktasında. Kurum için, sanki “Kim” (Belediye Başkanı-Güçlü iktidar organik ilişkisi) sorusu “Nasıl Yönetim” sorusunun önünde merkezi konumda. “Güçlü iktidar Güçlü belediye”yi yaratır anlayışı dile getiriliyor. Yaşadığınız kentte, adaylara, vizyonlarına, söylemlerine ve tavırlarına bu beş ölçüt içinde bakabilirsiniz. Gelecek yazımda Eskişehir ve İzmir’e bakacağım Karar seçmenin.
Yorum Yazın