Suriye örneğinde olduğu gibi kurumsal kontrol-denge mekanizmasına sahip olmayan bir anayasal sistem kurup, adı ne olursa olsun anayasanıza defalarca rütuş atsanız da (yeni anayasa veya anayasal reformlar), yeni anayasalar yapsanız da, o ülkenin gerçeklerine aykırı şekilde azınlıkta kalan inanç ve dünya görüşüne sahip grupları iktidara getirip çoğunlukları terbiye etmeye kalktığınızda o sistemin yürümediği de ortadadır. Fakat şu durumu da görmemezlikten gelemeyiz: En iyi sömürülecek ülke, kaos içinde olan ülkedir.
Günümüz dünyasının bize göstermiş olduğu veya ısrarla tekrarlamış olduğu realitelerden birisi de; hukuki analizler/öneriler ve yasalar veyahut anayasalar sosyal ve tarihi gerçekliklerden koparılarak yapıldığı zaman ortaya konulan hukuki yorumların/tavsiyelerin ve yasa yapım faaliyetlerinin hep akim kalmış olmasıdır. Bu nedenle sosyal-tarihi hukuk araştırma metodolojisinin anayasa hukukunda çok büyük bir öneme haiz olduğu kanaatindeyiz. Hukuk fakültelerine veya bu ülke için çok daha büyük önem atfettiğimiz (zamana ve yere göre değişen izafi bir gerçeklik olduğunun farkında olarak) diğer fakültelere öğrenci alımında yarış atı gibi hipodrumlarda koşturduğumuz gençlerimizi ilk 100 binlerden seçmenin çokta bir önemi olmadığı düşüncesindeyiz; çünkü nitelik her zaman nicelikten önce gelir. Bu meyanda adaleti hep rakamlarda arayanların küresel ölçekteki zalim, gaddar, acımasız ve insafı olmayan mevcut dünya düzenine bir açıklama getirmesi de beklenir. Ezberci modelden kopup eleştirel düşünceye dayalı eğitim sistemine geçmeden, sayısal düzenlemelerin ve yeni sınavların mevcut dertlere derman olmadığı veya olamayacağı apaşikar ortadadır. Yeni Suriye ve anayasal(ı) sistemin inşasına geçmeden önce Suriye’nin sosyal hukuki tarihi ile ilgili bazı olguları ifade etmek gerekirse;
Dünün Suriye’si
Suriye’de 1516 yılında başlayan Osmanlı hakimiyeti I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam etmiştir. Osmanlı yıkılırken, İngilizler ve Fransızlar ilgili toprakları paylaşmak adına 18-26 Nisan 1920’de İtalya’nın San Remo (Sanremo) şehrinde daha önce 1916 yılında İngilizler ve Fransızların gizlice imzalamış olduğu Rusların ve İtalyanların da sonradan onaylamış olduğu (Çarlık Rusyası’nın yıkılması üzerine ifşa ettikleri) Sykes-Pickot Antlaşması’nı değiştiren bir yeni antlaşma imzalayarak; Suriye topraklarının çok büyük bir kısmının (içeride yer alan Şam, Humus, Hama ve Halep şehirlerinin), Filistin’in kuzeyinden Kilikya’ya kadar olan yerlerin, Akdeniz sahilinin, Lübnan Dağı’nın ve İskenderun’un da dahil olduğu toprakların Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin 22. Maddesine dayanarak manda sistemi altında uluslararası hukuka (mütegalliplerin hukuku!) göre tek taraflı bir şekilde Fransa’ya ait olduğu ilan edilmiştir.
Fakat 8 Mart 1920’de Suriye Milli Kongresi, İngilizlerle yapılan anlaşma çerçevesinde Mekke Şerifi Hüseyin’in üçüncü oğlu ve İstanbul’da eğitim almış olan I. Faysal’ı Suriye Kral’ı ilan etmiştir (8 Mart 1920-24 Temmuz 1920). 1913 Osmanlı mebusan seçimlerine göre çift turlu seçim sistemiyle 1919 yılında seçilmiş olan temsilciler Faysal’ı bağımsız Suriye Arap Krallığı’nın kralı seçmişlerdir. 1920 Temmuz’unda Fransızlar Şam’ı işgal edince İngilizlerin davetiyle Faysal Londra’ya gitmiş ve akabinde 1921 Ağustos’undan ölüm tarihi olan 8 Eylül 1933’e kadar İngilizlerin yardımı ve desteğiyle Irak Kralı olmuştur. Ağabeyi Abdullah Cidde temsilcisi olarak 1914-1918 yılları arasında İstanbul’da Meclis-i Mebusan’da başkan vekilliği de yapmıştır. 1916 yılında başlatılan Arap İsyanının görünürde lideri Faysal’dır. Gerçekte isyan, babası Şerif Hüseyin tarafından organize edilmektedir. Faysal, daha sonra derin bir dostluk kuracağı Thomas Edward Lawrence ile ilk olarak 23 Ekim 1916 tarihinde Al Hamra köyünde bir araya gelerek Arap İsyanının zeminini planlamışlardır, 1917 Şubat’ında Akabe’yi, Kasım ayında Yafa ve nihayet Şam ele geçirildikten sonra Faysal Suriye Kralı ilan edilmişti.
Suriye Milli Kongresi, bir Kurucu Meclis gibi hareket ederek 5 Temmuz 1920’de görüşmeler ve müzakereler sonucunda laik, anayasal monarşi ve dini gruplar arasında adalet ve eşitlik kurallarına dayalı bir parlamenter rejimi prensip olarak kabul etmiştir. 25 Temmuz 1920’de Fransızlar, Milletler Cemiyeti’nin Fransız Mandası hükmüne dayanarak başkent Şam’ı işgal etmiş ve Kral Faysal’ı kovmuşlardır. 50 yıl devam eden Fransız işgali pek çok anayasal denemeler de bulunarak istikrarsız bir anayasal sisteme neden olmuştur. 1928 yılında bir Kurucu Meclis’in yaptığı anayasa taslağı ile I. Suriye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu anayasa ile parlamenter hükümet modeli benimsenmiş, doğrudan seçilmeyen bir cumhurbaşkanı, tek meclisli yasama organı ve 15 hakimi olan bir Yüksek Mahkeme kurulmuştur. Bu taslak milliyetçi bir anlayışta yazılmış, parçalanmış halde olan bölgelerin birliğini sağlama ve bağımsızlığa giden yolun haritasını içermekteydi. Fransız manda yönetimi bu taslağı reddetmiştir. 1930 yılında Fransız Yüksek Komiserliği tek taraflı olarak önemli maddeleri de değiştirerek ülkeyi birleştirme taleplerini azaltan bir metni kabul etmiştir. Bu metnin 116. Maddesi ise hiçbir anayasal düzenlemenin Fransız mandasını sona erdiremeyeceği hükmünü getirmiştir. 1930 Anayasası Suriye’de gelecekte yapılan tüm anayasal çalışmalara da kaynaklık yapmıştır. İlginç bir şekilde Fransızlar 1933’te ve 1939’dan 1943’e kadar Anayasayı rafa kaldırmışlardır. 1939’da Hatay’ın anavatana katılmasıyla 1930 Anayasasının rafa kaldırılması arasındaki ilişki başka bir yazının konusu olduğundan burada detaya girememekteyiz. 1943 yılında 1930 Anayasası geri getirilerek anayasa değişikliği yapılmış, Anayasanın 116. Maddesi ilga edilmiş, Anayasanın Suriye’nin bölgesel genişliğiyle ilgili olan 2. Maddesi ise korunmuştur. Bunun neticesinde ise Suriye bugünkü sınırlarına kavuşmuş, Lübnan, Filistin ve eski Ürdün devletinden ayrılmıştır. 1946’da Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Suriye değiştirilmiş olan 1930 Anayasasını uygulamaya devam etmiştir. Ta ki 1949 yılında aylarca devam eden farklı askeri darbeler döneminde 1930 Anayasası yeniden yürürlükten kaldırılmıştır. 1950 yılında ise yeni bir anayasa kabul edilmiştir.
1950 Anayasası, 1951’de gerçekleşen askeri darbe ile kaldırılmıştır. 1953 Anayasası ile cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi düzenlemesi getirilmiştir. 1954’te yapılan diğer bir darbeyle 1950 Anayasası geri yürürlüğe konulmuştur. 1958 yılında Suriye’nin Mısır ile Birleşik Arap Cumhuriyetini kurmak girişimi mevcut anayasal çerçevenin askıya alınmasına neden olmuştur. 1961’deki askeri darbeyle bu tecrübe de sona ermiştir. 1950 Anayasası yeniden geri getirilmiştir. 1962 yılında gerçekleşen diğer bir askeri darbe sonucu yapılan pek çok görüşmenin ardından anayasal değişikliklerle beraber 1950 Anayasası yeniden yürürlüğe konulmuştur. Bu anayasal değişikliklerden birisi de ülkenin yeni adının Suriye Arap Cumhuriyeti olarak değiştirilmesidir.
1963 yılında Arap milliyetçiliğine dayalı Baas Partisi resmi adı 8 Mart Devrimi olan darbe ile iktidarı ele geçirmiştir. Darbenin liderleri Devrim Komutanlığı Ulusal Konsül’ünü kurarak yasama, yürütme ve yargı yetkisini kullanmaya başlamışlar ve ayrıca 2011 yılına kadar devam eden olağanüstü hal dönemini uygulamışlardır. 1964 yılında bir kararname ile anayasanın hükmü değiştirilerek yürütme ve yasama kuvvetleri yeniden düzenlenmiş, devletin yapısı Arap milliyetçiliğine dayalı sosyalist halk demokratik cumhuriyeti olmuştur. Suriye Arap Cumhuriyeti ismi ise devam etmiştir.
1966 yılında Baas Partisinin daha radikal kanadı yönetimi şiddetli bir darbeyle yönetimi ele geçirmiştir. Yeni yönetim 1964 geçici Anayasasını yürürlükten kaldırıp 1969 yılında yeni bir anayasa kabul etmiştir. 1970 yılında Baas Partisi bölünerek daha modern gözüken üyeler General Hafız Esad liderliğinde yönetimi ele geçirmişlerdir. Esad 1971 yılında yeni Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 1973 yılında yapılan bir referandumla da yeni anayasayı yürürlüğe koymuştur. 2012 yılında anayasa da yapılan bazı değişiklikler dışında (çünkü 2012 Anayasasının 1973 Anayasasına dayanması nedeniyle) Suriye’nin 1973 Anayasası, Beşir Esad’ın iktidardan düştüğü tarih olan 8 Aralık 2024’e kadar yürürlükte kalmıştır.
1973 Anayasası; Hafız Esad’ın doğrudan müdahalesiyle Suriye’nin yasama organı olan (8 Aralık 2024’e kadar) Meclis-i Şab’ın (People’s Assembly) atadığı kişiler, 73 Anayasasını dizayn ederken Arap dünyasının birliğini öne çıkaran beş sosyalist milliyetçi esas belirlemişlerdir:
1. Suriye devrimi, daha büyük olan bir Arap devriminin parçasıdır.
2. Arap ulusuna yönelen herhangi bir tehdit Arap dünyasına yöneliktir, Suriye Siyonizm ve emperyalizme karşı mücadeleyi taahhüt etmektedir.
3. Sosyalist bir düzen Arap seferberliği için temel bir gerekliliktir.
4. Hürriyet kutsal bir haktır ve demokrasi ideal bir hükümet şeklidir.
5. Arap devrimi dünya çapında bir özgürleştirme hareketinin parçasıdır.
1950 yılından beri yapılan tüm Suriye anayasalarında olduğu gibi Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyetin resmi dini İslam’dır ve yasama İslam hukukuna göre kanun yapar. Yetkiler; Cumhurbaşkanı, Başbakan, yasama ve mahkemeler arasında bölüştürülmüştür. Ayrıca Baas Partisinin toplumun ve devletin lideri olduğu ve yetkili tek bir siyasi parti olduğu anayasal bir hüküm olarak anayasaya konulmuştur (Anayasanın 8. Maddesi, 1973 Anayasası).
1973 Anayasası
Yürütme Organı
Anayasanın 103. Maddesine göre Cumhurbaşkanı devletin başı, Baas Partisinin lideri ve ordunun başkomutanıdır. 85. Maddeye göre Cumhurbaşkanı 7 yıllığına seçilir. Cumhurbaşkanı adayları Baas Partisinin bölgesel yönetimi tarafından teklif edilebilmekte ve halkın oyuyla referandum sonucu seçilmektedir (84. Madde). Parlamentonun çalışmadığı dönemde mutlak bir gereklilik varsa Cumhurbaşkanı yasama yetkisini kullanabilmektedir (111. Madde). Cumhurbaşkanı bir savaşı ilan edebilir ve sona erdirebilir (100. Madde), memurları ve askeri personeli atayabilir veya görevden alabilir (109. Madde), uluslararası antlaşmalar yapabilir (104. Madde), af yetkisi kullanabilir (105. Madde), madalyalar verebilir (106. Madde), istediği konuları doğrudan halk referandumuna sunabilir (112. Madde). Cumhurbaşkanına görevlerini yerine getirirken tamamını kendisinin atamış olduğu bakanlar kurulu ve Başbakan (95. Madde) Cumhurbaşkanına yardım eder. Başbakanın liderliğindeki bakanlar kurulu yasaların uygulanmasının yönetimi ve hükümetin siyasetinin yürütülmesinden sorumludur (127. Madde).
Yasama Organı
Tek meclisli olan Suriye parlamentosu, Halk Meclisi’dir (People’s Assembly). 73 Anayasasından önceki 12 yıl boyunca milletvekili seçimleri yapılmamıştır. Baas Partisi kontrolünde 250 milletvekili doğrudan halk tarafından 4 yıllığına seçilir (51. Madde). Parlamentodaki koltukların en az yarısı çiftçiler ve işçiler için ayrılmıştır (53. Madde). Parlamento yasaları yapma yetkisine sahiptir, Cumhurbaşkanı adayını gösterir, gelişme planlarını ve bütçeyi onaylar, anlaşmaları onaylar, milletvekillerinin istifasını kabul veya reddeder, bakanlar kurulu veya herhangi bir bakan için güven oylaması yapabilir (71. Madde). Milletvekilleri görevi başındayken hukuki ve cezai soruşturmalardan muaftırlar, ancak suç üstü halinde veya Meclis Başkanı yahut parlamentonun çoğunluğu tarafından milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılabilir (67. Madde).
Yargı Organı
Anayasa ile değil yasa ile Suriye mahkeme sistemi; laik ve dini mahkemeler olarak ikiye ayrılmış durumdaydı. Ayrıca yasalarla uzmanlık alanı farklı olan değişik mahkemeler de kurulmuştur. Laik mahkemeler, hukuk ve ceza davalarına bakmaktaydı, ayrı temyiz mahkemeleri ve ağır suçlara bakan kaza mahkemeleri vardır. Temyiz mahkemesi (Yargıtay) ceza, hukuk, askeri, ticari, dini ve gayrimenkul davalarının üst mahkemesi olarak görev yapmıştır. Hristiyan, Yahudi ve Müslüman olmayanların kişi hukuklarıyla ilgili ayrı dini mahkemeler de mevcuttur. Fakat idari davaların temyiz mercii anayasal hükümle kurulmuş olan Danıştay’dır (138. Madde, Fransız Bonaportist zihniyetin yansıması olsa gerek: İmparatoru koru ki, sistem ayakta kalsın!). Yüksek Yargı Konseyinin yardımıyla Cumhurbaşkanı yargının bağımsızlığını garanti etmekteydi. Yüksek Yargı Konseyinin usulleri, yetkileri, yargı sisteminin düzeni, hakimlerin atanması, yükseltilmesi, görev yerinin değiştirilmesi, disiplin işleri ve görevden alınması yasayla düzenlenmiştir (132. Madde). Suriye’deki en yüksek mahkeme, Yüksek Anayasa Mahkemesi’dir (Mahkeme-i Düsturiyetü’l Ulya). Mahkemenin beş üyesi de Cumhurbaşkanı kararnamesiyle atanmaktadır (139. Madde). Yüksek Anayasa Mahkemesi kanunlar yürürlüğe girmeden önce Cumhurbaşkanı veya Meclis’in ¼’ünün talebiyle kanunun anayasaya aykırı olup olmadığı konusunda karar verme yetkisine sahiptir (145. Madde). Eğer bir yasa referandum sonucu kabul edilmişse Yüksek Anayasa Mahkemesi yargısal denetim yapamamaktaydı (146. Madde). Fakat seçimlerin anayasallığı konusunda ise denetim yapabilmektedir (144. Madde).
Bugünün Suriye’si
2011 yılında emperyalistlerin üfürmesiyle başlayan ve siyaset-hukuk literatürüne Arap Baharı (Arab Spring) diye yama edilen müfsidane eylemlerle dolu gelişmeler; huzur ve adalet yerine Ön Asya’ya (Ortadoğu değil!) her zamanki gibi kaos, kargaşa ve ülkelerin bir tane olan tiranları yerine onlarcasını sahneye çıkaran manzaralara neden olmuştur. Suriye’deki protestocular son çeyrek asırdan beri özgürlüklerini kısıtlayan ve yok eden ve asla sona ermeyen olağanüstü hal -never-ending emergency- (8 Mart 1963 tarihinden beri yürürlükte olan 1962 tarihli Olağanüstü Hal Yasası, Emergency Law, Halet’üt Tavarii) yasasının kaldırılmasını ve anayasa reformu talep etmişlerdir. Özellikle Baas Partisine sistemin her şeyini kontrol imkanı sağlayan Anayasanın 8. Maddesinin kaldırılmasını da talep etmişlerdir. 2011 Mart’ında başlayan protestolara 2000 yılında babasının ölümüyle iktidara gelen Beşir Esad sert karşılık vermiş, onbinlerce kişi öldürülmüş ve muhalif sesler hapishanelere doldurulmuş, Olağanüstü Hal Yasası yürürlükten kaldırılmış, yolsuzluk yapan bazı görevlilere görevden el çektirilmiş, bazı siyasi muhalifler hapishanelerden serbest bırakılmış ve Yüksek Devlet Güvenlik Mahkemesi kaldırılmıştır. Malumumuz olduğu üzere tüm bunlar sadece sisteme rütuş atarak siyasi iktidarı devam ettirme manevralarından başka hiçbir şey olmadığı da ortadadır. Netice de zulüm sona ermemiş, aksine şiddetlenerek artmış ve bunun sonucu olarak yüzbinlerce insan anavatanlarını terk ederek başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Türkiye’de bundan fazlasıyla nasiplenmiştir.
16 Ekim 2011 yılında Cumhurbaşkanı Beşir Esad başkanlık kararnamesiyle 29 kişiden oluşan Anayasa Komisyonu’nu seçerek yeni bir anayasa taslağı hazırlamalarını talep etmiştir. Anayasa Komisyonu 2012 Şubat’ında çalışmalarını tamamlamış, taslak 26 Şubat 2012 de halk oylamasına sunulmuştur. Seçmenlerin % 57,4’ünün katıldığı plebisit referandumun sonucundan % 89,4 evet, % 9 hayır oyunun çıktığı Suriye devlet televizyonundan duyurulmuştur.
2012 Anayasası
Bu anayasanın en önemli maddesi, 73 Anayasasının 8. Maddesinde ki tek partili sistemi kaldırmış olmasıdır, siyasi çoğunluk prensibine dayalı çok partili sistemi de getirmesidir. Anayasanın 43-45. Maddelerinde yeni verilen siyasi haklar sayılmıştır; toplanma özgürlüğü, barışçıl protestolar ve dernek kurma özgürlüğü. Anayasa kültürel farklılığı koruyan, siyasi partilerin dini, bölücü, etnik, bölgecilik, sınıfa dayalı, profesyonel veya cinsel ayrımcılığa dayalı faaliyetlerde bulunmasını yasaklayan hükümler de koymuştur (8. ve 33. Madde). Yeni Anayasa ile cumhurbaşkanının görev süresi iki dönem ve her dönemi 7 yıl olan süreyle sınırlandırılmıştır (88. Madde). Ayrıca bu hüküm Anayasanın 155. Maddesine göre makabline şamil olmayacaktır yani Beşir Esad’ın görev yapmış olduğu önceki yılları kapsamayacaktır ve 14 yıl daha görev yapabilecektir.
Yürütme
Cumhurbaşkanı artık halk oyuyla doğrudan seçilecektir. Adaylardan birisi (elbette Baas Partisi’nin onayından geçmiş birisi) salt çoğunluğu elde edemezse, ikinci tur oylama da en çok oyu alan seçilmiş sayılacaktır. Seçim sonuçları Meclis Başkanı tarafından ilan edilecektir (2012 Anayasası, 86. Madde). 73 Anayasasında olduğu gibi 2012 Anayasası da aynı hükmü getirerek Başbakan ve Kabine üyelerini Cumhurbaşkanınca atanacağını ifade etmiştir (97. Madde). Aynı şekilde 73’te olduğu gibi Cumhurbaşkanı tüm askeri ve sivil görevlileri atama ve görevden alma yetkisine sahiptir (106. Madde). Cumhurbaşkanı olağanüstü hal ilan etme yetkisine sahiptir, ancak Bakanlar Kurulunun 2/3’ü bu kararı değiştirebilir (103. Madde). Cumhurbaşkanının yasamayla ilgili yetkileri 73 Anayasasında olduğu gibi devam etmiştir; Cumhurbaşkanı Meclisin kabul etmiş olduğu bir yasayı veto edebilir, ancak Meclis bu vetoyu 2/3 oy çokluğuyla geçersiz kılabilir (100. Madde). Cumhurbaşkanı parlamentoyu fesh edebilir (111. Madde). Ayrıca Cumhurbaşkanı, Meclisin dikkate alması ve kabul etmesi için yasa tasarısı da sunabilir (112. Madde). İlginç bir şekilde Anayasanın 113. Maddesi, “mutlak gereklilik” varsa, Meclis çalışıyor halde olsa dahi veya Meclisin oturum halinde olmadığı zamanlarda veya Meclis feshedilmişse Cumhurbaşkanının yasama yetkisini kullanabileceği hükmünü getirmiştir. Meclis ilgili düzenlemeyi ilk oturumundan sonraki 15 gün içinde oturuma katılan milletvekillerinin 2/3’nün çoğunluğuyla Meclis salt çoğunluğundan az olmayacak bir sayıyla iptal edebilir. Fakat bu iptalin etkisi geriye yürümemektedir. Eğer değişiklik veya iptal yoksa ilgili düzenleme onaylanmış sayılmaktadır.
Yasama
Tek meclis uygulamasına devam edilmiştir (55. Madde). Milletvekilleri 4 yıllık süre için seçilmektedir (56. Madde). 73 Anayasasında olduğu gibi 60. Maddeye göre Meclisin yarısının işçilerden ve çiftçilerden seçilmesi zorunluluğu devam etmiştir. Meclisin 1/5’inin teklifi ve salt çoğunluğun kararıyla Bakanlar Kurulu veya herhangi bir bakan için güven oylaması yapılabilmektedir (77. Madde).
Yargı
2012 Anayasası da 73 Anayasası gibi sözüm ona yargı bağımsızlığını kabul etmiş; Yüksek Yargı Konseyinin başkanı olan Cumhurbaşkanının yargı bağımsızlığının koruyucusu olduğunu ifade etmiştir (132-133. Madde). Yüksek Anayasa Mahkemesi üyesi sayısı beşten en az yedi üyeye çıkarılmış ve yine 73 Anayasasında olduğu gibi Başkanlık kararnamesiyle, görev süresi yenilenebilir şekilde 4 yıl için atanmaktadırlar (141, 143. Madde). Yüksek Anayasa Mahkemesi anayasal yargı denetimine devam etmektedir, seçimlerin düzenlenmesi ve seçimlerle ilgili meselelere bakmakta, talep üzerine yasa tasarılarının anayasaya uygun olup olmadığı konusunda karar vermekte ve yüksek ihanet durumunda Cumhurbaşkanını yargılayabilmektedir (146-147. Madde). Önceki anayasa da olduğu gibi eğer bir yasa referandumla kabul edilmişse anayasal yargı denetiminin önü kapalıdır (148. Madde). Yeni anayasa, Yargının Yönetimi kurumunu kurup Danıştay’ın yetkisi altına koymuştur (139. Madde). Anayasanın değiştirilmesi ise Cumhurbaşkanı veya Meclisin 1/3’ünün anayasa değişikliğini teklif etmesiyle mümkündür (73 Anayasasında bu oran 2/3’tür.), Meclisin ¾’ünün kabulü ve Cumhurbaşkanının onaylamasıyla (73 Anayasası, 2/3) anayasa değişikliği gerçekleşmektedir (150. Madde).
Ahmet eş-Şara ülkenin süresi belli olmayan bir zaman dilimiyle geçici yeni Cumhurbaşkanı olmuş, yeni bir anayasa yürürlüğe girene kadar bir yasama konsulü oluşturulacağı, ülkenin yeni mütehakkimleri tarafından dile getirilmiştir. Ayrıca yeni bir seçim ve yeni bir anayasanın ne zaman hazırlanıp yürürlüğe konulacağıyla ilgili durum da belirsizliğini korumaktadır.
Suriye’de Mevcut Durum
2018’in Ocak ayında Rusya’nın düzenlediği bir barış konferansında Suriye’de çatışmaya devam eden taraflar ve hükümet bir Suriye Anayasa Komitesinin oluşturulması konusunda anlaşmaya varmışlardır. 23 Ekim 2019’de BM Genel Sekreteri “Suriyelilerin organize ettiği ve Suriyelilerin liderlik ettiği” bir komitenin üyelerinin hem hükümetten hem de muhalefetten oluşması gerektiğini ilan etmiştir. 150 üyelik komite üç gruptan oluşmaktaydı: Birincisi Suriye hükümeti temsilcileri, ikincisi ise farklı gruplardan oluşan muhalif grupların temsilcileri, sonuncu temsilciler ise BM tarafından Suriye sivil toplumunu temsil etmek üzere aday gösterilenler olmuştur. 150 kişilik komitenin 45 üyesi (her grubu temsilen 15 kişi) var olan anayasayı reforme etmek veya yeni bir anayasa tasarısını yapmak için 150 kişilik grubun içinden seçilmişlerdir, pek çok defa Cenevre’de bir araya gelmişlerdir. En son toplantıyı 2021 Şubatı’nda yapmışlar ve hiç bir gelişme olmadan bir daha da bir araya gelmemişlerdir.
Aralık 2024’te iktidardan uzaklaştırılan Beşir Esad’dan sonra yeni muktedirler Baas Partisini dağıtarak parlamentoyu fesh ederek 2012 Anayasasını yürürlükten kaldırmışlardır. Ahmet eş-Şara ülkenin süresi belli olmayan bir zaman dilimiyle geçici yeni Cumhurbaşkanı olmuş, yeni bir anayasa yürürlüğe girene kadar bir yasama konsulü oluşturulacağı, ülkenin yeni mütehakkimleri tarafından dile getirilmiştir. Ayrıca yeni bir seçim ve yeni bir anayasanın ne zaman hazırlanıp yürürlüğe konulacağıyla ilgili durum da belirsizliğini korumaktadır.
Dersler: Hayaller ve Gerçekler
Görüldüğü üzere, Fransızların Suriye de yaptığı gibi halkın gönlüne girmeden halka rağmen işgaller ve devrimlerle iktidarları ele geçirenler yönettikleri topluluklara huzur yerine kaos getirmiş ve nefret tohumlarını saçarak tarumar ettikleri yerleri gözyaşlarına boğarak ayrılmışlardır.
Aslında gücünü dışarının emperyalist zalimlerinden alan, fakat her daim milli ve yerli olduğu iddiasında olanların elinde tek parti dönemi iktidarlarının tiranlık ve zalimlik uygulamalarından başka bir şey yapmadıkları görülmektedir. Tek seslilik her zaman çok tehlikelidir. Çok zorda kalmadıkça tek parti iktidarları çok partili sisteme geçmeye yanaşmamakta ve muhaliflerin sesini kesmeye olağanüstü hal yasalarıyla devam etmektedirler. Tek partili sistemlerin tiranlığa sebebiyet verdiği de apaçık bir gerçeklik olduğu da ortadadır. Bunun neticesinde ise anayasal çıkış garantileriyle bu tip yönetimler zorbalığa saparak, devletin tüm kuvvet ve yetkisini tek elde toplama yoluna gitmektedirler. Çok seslilik, onlar için en büyük tehlike arz etmektedir. Bu tip yönetimlerin hepsinin dayandığı ortak nokta; halkın cahil olduğu, yönetici yani elitislerin eğitimli ve akıllı olduğu, halkı daha iyi idare edebilecekleri anlayışına sahip olmalarıdır. Bunlara mandacılık zihniyetine sahip mütahakkimler şürekası diyebiliriz. Bunlar sizin kimliğinizi, dilinizi ve dininizi sizden daha iyi bildiği iddiasındadırlar.
Askeri darbelerin hiçbirisinin huzur getirmediği ve yıllarca devam eden iç kavgalara sebebiyet verdiği, toplumu gruplara böldüğü gözden kaçırılmaması gerekir. Suriye örneğinde olduğu gibi kurumsal kontrol-denge mekanizmasına sahip olmayan bir anayasal sistem kurup, adı ne olursa olsun anayasanıza defalarca rütuş atsanız da (yeni anayasa veya anayasal reformlar), yeni anayasalar yapsanız da, o ülkenin gerçeklerine aykırı şekilde azınlıkta kalan inanç ve dünya görüşüne sahip grupları iktidara getirip çoğunlukları terbiye etmeye kalktığınızda o sistemin yürümediği de ortadadır. Fakat şu durumu da görmemezlikten gelemeyiz: En iyi sömürülecek ülke, kaos içinde olan ülkedir. Bu nedenle hep azınlıkta kalanları iktidarda tutmak en akıllıca iş olsa gerek. Böylece ülkenin çoğunluk nüfusunu oluşturanlar, sürekli olarak huzursuz edilecektir ve gelir adaletsizlikleri nesillerin belini bükmeye devam edecektir. Bu durumda nüfusun çoğunluğunun mutsuzluğuna neden olacak ve böylece toplumdaki herkes birbirini düşman ve rakip görerek birbirine karşı mücadeleye ve kavgaya devam edecektir. Netice de hep kazananlar ise mütehakkimler olacaktır. En kötü sivil yönetimler bile askeri darbeler sonucu ortaya çıkan yönetimlerden daha evladır (ehven-i şer).

Yorum Yazın