Karar gazetesi yazarı Elif Çakır, yanlışlıkla gözaltına alınmış.Bir gazetecinin gözaltına alınmasına mı yanarsın, bunun yanlışlıkla olmasına mı yoksa gözaltındayken saatlerce su verilmemesine mi…
Seneler önce dibi bulduğumuzu, dolayısıyla da bundan daha kötüye gitmeyeceğimizi düşünüyordum.
Bir gün, bu fikrimi, sevgili hocam Ayhan Aktar’a açtım; o da her zamanki bilgeliğiyle bu çukurun dipsiz olduğunu, radikal değişiklikler yapmadan düşmekten kurtulamayacağımızı söylemişti.
Geriye bakıp da dibi gördüğümüzü düşündüğüm günleri bugünle mukayese edince Ayhan Hoca’ya hak vermemek mümkün değil.
Tamam, hukuktu, şuydu buydu hak getire ama geçen gün okuduğum bir habere yine de şaşırmadan edemedim.
Haber şu: Karar gazetesi yazarı Elif Çakır, yanlışlıkla gözaltına alınmış.
Bir gazetecinin gözaltına alınmasına mı yanarsın, bunun yanlışlıkla olmasına mı yoksa gözaltındayken saatlerce su verilmemesine mi…
Polis, başka bir Elif Çakır’ı arıyormuş, ama anladığım kadarıyla, “o da Elif Çakır, bu da Elif Çakır” diye düşünmüş ve TC kimlik numarasını falan önemsemeden ilk buldukları Elif Çakır’ı gözaltına atmaya karar vermişler.
Bu olay da aklıma meşhur fıkrayı getirdi.
Bilirsiniz ya, CIA, KGB ve MİT teşkilatlarından hangisinin daha başarılı olduğunu tespit etmek için bir “istihbarat yarışması” düzenlenmiş.
Üç teşkilat da en iyi adamlarından oluşturdukları takımlarıyla Afrika’nın balta girmemiş ormanlarından birine girip zürafa yakalamaya çalışacaklar, ilk getiren kazanacak.
Evvela, KGB’liler gitmiş, işte 15 dakika sonra bir zürafa ile çıkagelmişler.
Alkışlar, tebrikler.
Derken sıra CIA’ye gelmiş, onlar zürafayı 10 dakikada getirmişler.
Ruslar imrenirken Amerikalılar zaferlerini kutlamışlar.
Sıra nihayet bizimkilere gelmiş.
Ama o da ne, birkaç dakika içinde bir fille geri geldikleri görülünce, bunun kurallara aykırı olduğu söylenmiş.
Bizimkilerse gidin ona sorun, bakalım fil miymiş zürafa mıymış demişler.
Fil başlamış bas bas bağırmaya: “Abiler, ben valla zürafayım, ne olur beni bırakın!”
Fıkralar gerçek hayata tatbik edildiğinde yüzde tebessüm değil, öfke uyandırır.
Saatler sonra, aranan Elif Çakır’ın başka biri olduğu anlaşılmış ve gözaltındaki gazeteci Elif Çakır’ı serbest bırakmışlar.
Bereket, Elif Çakır’ın kendi mağduriyeti anlatacak gücü, çevresi, kalemi, köşesi var.
Ya olmayanlar?
Sesini duyuramayanlar?
Böylesine bir hukuk dışılığın ilk defa yaşandığını, onun da Elif Çakır’ın başına geldiğini düşünebilir miyiz?
Yanlışlıkla gözaltına alınma garabetinin en korkunç yanlarından biri ise, Elif Çakır’dan öğrendiğimize göre, gözaltına alınan kişiye gösterilen kötü muamele.Gözaltındaki kişi savaş esiri olsa bir bardak suyu esirgememen gerekirken -bırakın tanınmış bir gazeteci olmasını- bir şüpheliye su bile vermemek nedir?
BİR ŞÜHHELİYE SU BİLE VERMEMEK NEDİR?
Tabii bu uygulamanın bir gazetecinin başına gelmesi ve İçişleri Bakanının iki gün geçmesine rağmen kamuoyunu böylesine ilgilendiren bir konuda bir kelime olsun açıklama yapmaması, bu gözaltının tesadüf olup olmadığını da sorgulamamızı gerektiriyor.
Çakır’ın gözaltına alınmasının yanlışlıkla değil gözdağı verme amacını taşıdığını iddia eden pek çok gazeteci meslektaşı ve siyasetçi var.
Bu iddiaları görmezden gelmek mümkün değil.
Yanlışlıkla gözaltına alınma garabetinin en korkunç yanlarından biri ise, Elif Çakır’dan öğrendiğimize göre, gözaltına alınan kişiye gösterilen kötü muamele.
Gözaltındaki kişi savaş esiri olsa bir bardak suyu esirgememen gerekirken -bırakın tanınmış bir gazeteci olmasını- bir şüpheliye su bile vermemek nedir?
Bunun hukukta yeri var mı?
Vicdanda var mı?
Elif Çakır’a bir kez daha geçmiş olsun diyor; bunun bir tesadüf olduğuna, gazetecilere gözdağı verme amacı güdülmediğine inanmak istiyorum.
Yorum Yazın