Göçmenler, sandığın görünmeyen kahramanları olacak. Onların tercihi, yalnızca yaşadıkları sokakları değil, yaşamak istedikleri değerler bütününü belirleyecek.
Ve belki de bu bahar günü, ileride tarih kitaplarına şu cümleyle geçecek: “Viyana’da bir seçim oldu ve Avrupa’nın yönü yeniden çizildi.”
27 Nisan 2025. Takvim yaprakları sıradan bir bahar gününü gösteriyor olabilir. Ama Viyana için o gün, bir kentin kaderinin ötesinde, bir kıtanın siyasal yönünü tayin edebilecek bir eşik. SPÖ lideri ve Viyana Belediye Başkanı Michael Ludwig’in öne çektiği bu seçim, sadece partiler ya da projeler arasında değil; kimlikler, gelecek tahayyülleri ve korkular arasında bir tercihe dönüşüyor.
Aşırı sağcı FPÖ’nün Avusturya genelinde birinci parti hâline gelmesi, Viyana’yı ayakta tutan değerler sistemini tehdit ederken, Ludwig’in erken seçim kararı bu tehdide karşı bir savunma hattı inşası anlamına geliyor. Ama bu hat ne betonla örülmüş bir sınır ne de afişlere yansıyan sloganlardan ibaret. Bu hat, sandığa gidecek milyonlarca insanın vicdanı, hafızası ve aidiyet duygusu üzerine kuruluyor. Ve bu noktada kilit taşı: Göçmen seçmen.
Göçmen Oyları: Arada Kalanların Anahtarı
Türkler, Boşnaklar, Arnavutlar, Sırplar, Iraklılar, Suriyeliler… Viyana sokaklarında yankılanan çok dilli sohbetler sadece kültürel çeşitlilik değil, aynı zamanda siyasi potansiyelin de göstergesi. Özellikle Türkiye kökenli seçmenlerin SPÖ’ye olan geleneksel yakınlığı, Ludwig için bir avantaj gibi görünüyor. Fakat bu sadakat mutlak değil. Genç kuşak, partilerden ziyade değerler üzerinden oy kullanmaya meyilli; göçmenlik geçmişiyle barışık, eşitlikçi ve adaletçi politikalar artık sadece vaat değil, eylem bekliyor.
FPÖ’nün göçmen karşıtı dili, bu seçmenlerin sandığa gitmesini neredeyse bir zorunluluk hâline getiriyor. Oy vermek, bu kitle için bir siyasi hak olmanın ötesinde bir direniş biçimine dönüşüyor. Ludwig bunu biliyor. Onun seçim stratejisinde, mahalle toplantılarında sarf ettiği “birlikte yaşamak” vurgusu, salt politik doğruculuk değil; gerçek bir sosyal barış çağrısı.
Ancak Ludwig’in kazanması için göçmen seçmenlerin sadece “karşı oy” kullanması yetmeyecek. Onların aktif, görünür ve örgütlü olması, Avusturya siyasetinde eşit yurttaşlık tartışmalarının yeniden masaya gelmesini sağlayabilir. Viyana sandığında, göçmenler yalnızca oy değil, tarih yazabilir.
Avrupa’nın Aşırı Sağ Haritasında Yeni Merkez: Viyana mı?
Şimdi fotoğrafı biraz daha büyütelim. Paris’ten Budapeşte’ye, Berlin’den Stockholm’e dek Avrupa’nın birçok başkentinde aşırı sağ dalgalar yükseliyor. Bu dalgaların taşıdığı kumlar artık sadece sembolik değil; yönetim koltuklarına kadar ulaşıyor. Ve Avusturya, bu siyasal depremin merkez üssü hâline geliyor.
Viyana gibi çok kültürlü, entelektüel ve sosyal adalet geleneğiyle öne çıkan bir şehirde aşırı sağın ciddi oy alması, Avrupa için sembolik bir kırılma anlamına gelir. Bu sadece Avusturya’nın değil, kıtanın demokrasi sınavıdır.
Dominik Nepp liderliğindeki FPÖ, göç, güvenlik ve yaşam maliyeti ekseninde bir panik havası yaratıyor. Ve bu panik, seçimleri sadece bugünü değil, yarını da belirleyecek bir “duygu savaşına” dönüştürüyor. Eğer bu duygular galip gelirse, Viyana da Budapeşte gibi bir siyasal dönüşüme sahne olabilir. Aksi hâlde, şehir bir kez daha “Avrupa’nın aklı” olma iddiasını sürdürebilir.
Sandık Bir Ölçü Aleti Değil, Bir Pusula
Bu seçimde oy pusulaları, sadece partileri değil, Viyana’nın ruhunu tartacak. Michael Ludwig, tarihi bir sınav veriyor. FPÖ ise bu seçimi, Avrupa genelinde meşruiyet kazanmak için bir sıçrama tahtası olarak görüyor.
Göçmenler, sandığın görünmeyen kahramanları olacak. Onların tercihi, yalnızca yaşadıkları sokakları değil, yaşamak istedikleri değerler bütününü belirleyecek.
Ve belki de bu bahar günü, ileride tarih kitaplarına şu cümleyle geçecek: “Viyana’da bir seçim oldu ve Avrupa’nın yönü yeniden çizildi.”

Yorum Yazın