Hala sessiz kalanlar bilmelidir ki; suskunluk, iktidarın değil hakikatin sesini boğmak için kullanılan bir aracıdır. Korkuya teslim olursak, haksızlıklar rütbe kazanır, adaletsizlik yasal hale gelir ve gerçekler çarpıtılır.
Bir toplumdaki sessizlik, en yüksek sesle konuşan gerçeklerden biridir.
"Vatandaş" olmaktan bahsederiz, haklardan, sorumluluklardan, hukuk devletinden.
Ama bir yerde, bir eşik aşıldığında, korku sessizliği öğretir, sessizlik ise bir alışkanlık olur.
"Konuyu kapatalım," "Aman başımıza iş açmayalım," "Biz mi kurtaracağız memleketi?" derken, vatandaş gün geçtikçe sessizliğe gömülür. Yıllarca böyle olmadı mı? Konuşan birkaç kişi yalnız bırakılıp kolayca avlanmadı mı?
Ama suskunluk, razı olmak değildir. Korkunun ve kaybedecek çok şeyin olduğu düzenlerde, konuşmak bir cesaret işidir. İşte bu yüzden bazıları her şeye rağmen konuşur.
Bir ses, bir cümle, bir gerçek…
Ne kadar boğmak isteseler de, ne kadar susturmaya çalışsalar da, hakikat bir yolunu bulur ve dile gelir.
Son günlerde İstanbul ve Türkiye genelinde yaşanan olaylar, bu sessizliğin kırılması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Ekonomik krizin derinleştiği, hayat pahalılığının günlük yaşamı dayanılmaz hale getirdiği bir ortamda, vatandaş geçimini sağlamak için giderek daha fazla zorluk yaşıyor.
Kiralar fahiş seviyelere ulaşmış, temel gıdaya erişim bile pek çok kişi için sorun haline gelmiş durumda. Şehirlerde yaşamak, her geçen gün daha da maliyetli hale gelirken, asgari ücretle ya da ortalama bir maaşla yaşayanlar için nefes almak bile zorlaşıyor.
Ancak ekonomik kriz tek başına değil. Hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve adalet sistemine duyulan güven de giderek erozyona uğruyor.
Gazetecilerin, akademisyenlerin ve sivil toplum örgütlerinin baskı altına alınması, halkın sesi olabilecek kurumları susturma yönelimlerinin arttığını gösteriyor. Sessizlik, sadece bireylerin susmasından ibaret değil; kurumların işlevsiz hale getirilmesiyle de destekleniyor.
"Siyasetle ilgilenmiyorum" demek, kaosa göz yummak demektir. "Tarafım belli olmasın" demek, haksızlığa taraf olmaya kapı aralamaktır.
Hala sessiz kalanlar bilmelidir ki; suskunluk, iktidarın değil hakikatin sesini boğmak için kullanılan bir aracıdır. Korkuya teslim olursak, haksızlıklar rütbe kazanır, adaletsizlik yasal hale gelir ve gerçekler çarpıtılır.
Bu yüzden vatandaş konuşacak. Kaybedecekleri ne kadar çok olursa olsun, gerçekleri dile getirecek. Sessizliğin konforuna alışanlar, konuşanın cesaretine hayret edecek. Ama konuşmak cesaret değil, vatandaşlık görevi olacak.

Yorum Yazın