Ukrayna’nın UCM sisteminde yer alması, Statüye göre yargılanabilen suçlar, yani soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun Rusya-Ukrayna çatışması açısından yargılanabilmesini gerektiriyor ve bu durum, suçların Statüye taraf bir ülke toprağında ya da Statü’ye taraf bir ülkenin vatandaşı tarafından işlenmesi gerektiği için önemli.
Rusya, Statü’ye taraf olmadığı için, bundan sonra Rus askerlerinin fiilleri Statü’ye taraf bir ülkenin toprağında işlenmiş suç kabul edilecek. Bu derece yaygın bir savaşta böyle geniş bir hukuki tespitle Nürnberg Yargılamalarından sonra ilk defa karşılaşılıyor.
Geçtiğimiz 24 Ağustos günü, tam da bağımsızlık günlerine denk gelen tarihte, Devlet Başkanı Volodimir Zelensky Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’ni kuran Roma Statüsü’ne Ukrayna’nın katıldığına ilişkin belgeyi imzaladığını açıkladı. Bu duyuru, 21 Ağustos tarihindeki Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) onayının ardından geldi. Ukrayna onay hukuku doğrultusunda, Verkhovna Rada’nın Roma Statüsü çerçevesinde bazı ulusal hukuk değişikliklerini de yapması gerekecek ve ancak bu uyum yasalarının yürürlüğe girmesinden sonra Ukrayna’nın Statü’ye taraf olduğuna dair resmi belge BM Genel Sekreterliği’ne tevdi edilebilecek. Ukrayna için Roma Statüsü, aynı Statüsü’nün 126.maddesi uyarınca onay belgelerinin BM’ye tevdiini takip eden ayın 1’inden 60 gün sonra hüküm ve sonuç doğurmaya başlayacak.
Ukrayna, Roma Statüsü'ne taraf haline gelen 125.ülke oluyor. Geçtiğimiz aylarda Ermenistan, 124. ülke olarak Statü'ye taraf haline gelmiş ve hakkında uluslararası yakalama emri düzenlenen Rusya lideri Putin’i Ermenistan topraklarına girmesi halinde La Hayemerkezli mahkemeye teslim edeceğini açıklamıştı. Elbette bunun Rusya’da yankısı oldu; karşı taraftan "cezalandıracağız" manasına gelen açıklamalar yapıldı. Geçtiğimiz aylarda ise Rusya’nın özellikle uluslararası hukuk bağlamında Ermenistan’a sunduğu tüm desteği çektiği ve özellikle Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında gayet Azerbaycan yanlısı bir tutum aldığını gözlemledik. Bu durum, 18-19 Ağustos tarihlerinde gerçekleşen Putin’in Azerbaycan ziyaretine de yansıdı.
Türkiye basınında Putin’in olağan alışkanlığının tersine bir gece Bakü’de gecelemesinin bir çeşit "güven" göstergesi sayılması gerektiği yazıldı, ancak hiç kimse Azerbaycan’ın Ukrayna politikasını eleştiren ve Putin ile bu derece yaklaşan bir ülkenin Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusunda tavrına nasıl güvenilebileceği konusuna değinen bir analiz yazmadı. Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında artık açıkça Rusya desteği alan bir Aliyev izlemeye hazır olalım ve Ukrayna’nın onayına geri dönelim.
20 Ocak 2000 tarihinde Ukrayna, Roma Statüsü’nü imzalamıştı ancak süreç, 2004 yılındaki Ukrayna Anayasa Mahkemesi iptalinden sonra sekteye uğradı. 29 Ocak 2007’de ise Ukrayna, UCM Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Belgesi’ne taraf olarak UCM’yi kuran Roma Statüsü’ne taraf olmayıp mahkemenin işleyiş usulüne yönelik bu belgeye taraf olan tek devlet konumuna gelmişti. 2 Haziran 2016 tarihinde ise Ukrayna, kendi anayasasında değişiklik yaparak UCM yargı yetkisini iç hukuk açısından anayasal hale getirmiş ve bu hükmün yürürlüğe girişini 30 Haziran 2019 tarihine bırakmış; 1 Eylül 2017’de yürürlüğe giren AB-Ukrayna İkili Antlaşmasıyla da AB’ye onay ve uyum sürecini garanti etmişti.
30 Haziran 2019’da anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesiyle son engel de aşıldı, ancak araya giren Rusya işgali konunun 15 Ağustos 2024’te Ukrayna Parlamentosu’na sevk edilen hukuk paketine kadar ertelenmesine yol açtı. 21 Ağustos 2024’de gelen Parlamento onayı, Roma Statüsü’nün savaş suçlarına ilişkin 8.maddesi ve saldırı suçuna ilişkin 8bis maddesindeki son değişiklikleri de kapsar nitelikte gerçekleşti.
Ukrayna Kasım 2013’ten itibaren, ülke topraklarında işlenen suçlar konusunda UCM yetkisini ad hoc (geçici ve olaya özgü nitelikte) tanıdığını açıklamıştı. Statünün kalıcı olarak Ukrayna topraklarında yürürlüğe girişinden itibaren, potansiyel Rus savaş suçlularının tümü hakkında yakalama emirleri düzenlenebilecek ve bu kişiler açısından deyim yerindeyse dünya daralacak.
POTANSİYEL RUS SAVAŞ SUÇLULARININ TÜMÜ HAKKINDA YAKALAMA EMRİ
Bu kadar ayrıntıyı niye anlattım? İşin Türkçesi şu: Ukrayna’nın UCM sisteminde yer alması, Statüye göre yargılanabilen suçlar, yani soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun Rusya-Ukrayna çatışması açısından yargılanabilmesini gerektiriyor ve budurum, suçların Statüye taraf bir ülke toprağında ya da Statü’ye taraf bir ülkenin vatandaşı tarafından işlenmesi gerektiği için önemli. Rusya, Statü’ye taraf olmadığı için, bundan sonra Rus askerlerinin fiilleri Statü’ye taraf bir ülkenin toprağında işlenmiş suç kabul edilecek. Bu derece yaygın bir savaşta böyle geniş bir hukuki tespitle Nürnberg Yargılamalarından sonra ilk defa karşılaşılıyor.
Bilindiği üzere UCM, Mart 2023 ile Haziran 2024 tarihleri arasında Putin dahil 6 Rus yetkili hakkında uluslararası yakalama emri yayınladı. 23 Mart 2023 tarihinde de UCM, Ukrayna’da bir alan ofisi oluşturmuştu. Ukrayna Kasım 2013’ten itibaren, ülke topraklarında işlenen suçlar konusunda UCM yetkisini ad hoc (geçici ve olaya özgü nitelikte) tanıdığını açıklamıştı. Statünün kalıcı olarak Ukrayna topraklarında yürürlüğe girişinden itibaren, potansiyel Rus savaş suçlularının tümü hakkında yakalama emirleri düzenlenebilecek ve bu kişiler açısından deyim yerindeyse dünya daralacak.
Ukrayna, Statü’ye taraf olmakla birlikte 124.madde doğrultusunda bir bildirimde de bulunuyor. Bu durum söz konusu maddenin de dünyada ilk defa uygulanmasını gerektiriyor. Buna göre, Statü’ye taraf olup UCM’nin yargılama yetkisini kabul eden bir ülke, onaydan itibaren yedi yıl süreyle kendi vatandaşlarının savaş suçlarından yargılanması hususunda yargı yetkisini kabul etmeyebiliyor. Ukrayna, özellikle savaş suçları iddialarından ötürü kendi vatandaşlarını korumaya çalışıyor. Daha önceden Fransa ve Kolombiya da benzer girişimde bulunmuşlar, Fransa 2008’de bu çekincesini kaldırmış, Kolombiya’nın süreli çekincesi de 1 Kasım 2009’da sona ermişti. Belli ki Ukrayna, kendi vatandaşları hakkında da gelebilecek savaş suçları ve insanlığa karşı suç iddialarından çekiniyor.
1998 yılında Roma Konferansı sırasında 124.madde, devletlerce Statünün kabulünün kolaylaştırılması amacıyla metne dahil edilmiş; konferans sırası ve sonrasında özellikle sivil toplum örgütleri bu hükmü adeta bir "arkadan çıkış kapısı" olduğu, cezasızlığı teşvik ettiği ve Statü’nün ruhuna aykırılık teşkil ederek içini boşalttığı gerekçeleriyle eleştirmişlerdi. Şimdi de aynı örgütler son derece haklı biçimde, Ukrayna’yı 124. maddesiz bir onay gerçekleştirmesi konusunda uyarıyor ve eleştiriyorlar.
Olanlardan ziyade taraf olmayanlara bakınca tablo daha net anlaşılıyor: ABD, Rusya, Çin, İsrail, İran, Suriye, Mısır ve Türkiye. Elbette dünya beşten büyüktür ama hukuk, adalet ve hakkaniyet de bu sekizden büyüktür. Fiyakalı sözlere bir de bu açıdan bakmakta yarar olabilir. Medeni dünyanın bir parçası olmakla "gerektiğinde" her fiili yapabilmek arasında tercih Türkiye’nin elinde…
HUKUK, ADALET VE HAKKANİYET DE SEKİZDEN BÜYÜKTÜR
Türkiye ise, 1998 Roma Konferansı’ndan beri son derece yakından takip ettiği mahkemeye aynı derece uzak duruyor. 2004 Anayasa değişikliği ile Anayasa’nın 38.maddesi son fıkrasına "UCM’ye taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, vatandaş suç sebebiyle iade edilmez" hükmünü eklediğinden beri, defalarca dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, insan haklarından sorumlu Devlet Bakanı Bülent Arınç ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ağzından taraf olma konusunda çeşitli vaatlerde bulunulsa da, ne imzacı ne onaycı olunarak bütünüyle sistemin dışında kalmak tercih edildi. UCM’nin yargı yetkisinin kabulü, tıpkı AİHM’in yetkisini kabul etmek gibi bir değerde; yani dış dünyaya bir anlamda "ben soykırım yapmayacağım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları işlemeyeceğim ve kimseye saldırmayacağım" taahhüdü içeriyor. Türkiye bir türlü bu taahhütleri veremiyor. Bir taraftan Kürt meselesi, ona bağlı bir taraftan sınır ötesi operasyonlar, diğer taraftan Kıbrıs, ana nedenler… Sorunca "bizim coğrafyamız izin vermiyor" argümanı hemen devreye giriyor ve MHP’li söylem, ana akımlaşıveriyor!
Ukrayna ile birlikte 125 ülke, yani kabaca dünyanın üçte ikisi Statüye taraf oldu. AB’nin tümü, Türkiye dışında aday ülkelerin tümü, Afrika, Asya ve Güney Amerika’nın çoğunluğu Statü’ye taraf. Olanlardan ziyade taraf olmayanlara bakınca tablo daha net anlaşılıyor: ABD, Rusya, Çin, İsrail, İran, Suriye, Mısır ve Türkiye. Başkaları da var ama belli bir ağırlığın üzerindeki ülkeler bunlar. Elbette dünya beşten büyüktür ama hukuk, adalet ve hakkaniyet de bu sekizden büyüktür. Fiyakalı sözlere bir de bu açıdan bakmakta yarar olabilir. Medeni dünyanın bir parçası olmakla “gerektiğinde” her fiili yapabilmek arasında tercih Türkiye’nin elinde...
Yorum Yazın