Ne oldu da TÜSİAD 50 sene önce gazete reklamlarıyla Türkiye’de aradan güç bela sıyrılmış bir sol seçeneğe haddini bildirmişken bugün sağcılığı tereddüt içermeyen bir iktidardan memnuniyetsizlik duyar hale geldi?
Hani sermaye sağcıydı?
Bugün yaşananlara bakınca AKP’li olmamanın, AKP’nin iktidardan gitmesi için çaba sarfetmenin de Soğuk Savaş dönemindeki komünistlikle eşdeğer ölçüde yargılandığını görüyoruz.
“Eski merkez sağın siyasî heyetleri, sermayenin genel çıkarını temsil kabiliyetini dahi gösteremez hale gelince, dış kulvardan atak yapan Millî Görüş'ün mutasyonu (Adalet ve Kalkınma Partisi), o arsayı istimlâk etti."
Bu sözler usta toplum ve siyaset bilimci Tanıl Bora’ya ait.
Öte yandan görünen o ki sermayenin tartışılmaz temsilcisi TÜSİAD istimlak işleminin güncel sonuçlarından pek de mutlu görünmüyor.
Ne oldu da TÜSİAD 50 sene önce gazete reklamlarıyla Türkiye’de aradan güç bela sıyrılmış bir sol seçeneğe haddini bildirmişken bugün sağcılığı tereddüt içermeyen bir iktidardan memnuniyetsizlik duyar hale geldi.
Hani sermaye sağcıydı?
Tanıl Bora mı yanılıyor? TÜSİAD mı şaşırdı?
Soğuk Savaş’ın Türkiye siyasetine ve sosyolojisine etkisiyse hız kesmeden devam ediyor. Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olan iki lider de Soğuk Savaş döneminden bize miras.
Türkiye Siyasetini Soğuk Savaş’ı göz ardı ederek tahlil eden herkes bu tuhaf duruma şaşarak bakacaktır.
Soğuk Savaşın resmi olarak bittiği 1991’de doğanlar bugün 34’üne ulaştı. 10 yaşında olanlar 44 yaşında. Benim gibi 1960ların sonunda doğanlar için 1991’in ifade ettiği mana bizden 10 yıl sonraki kuşağa göre çok daha farklıdır.
Geçmişi kitaplardan okumakla geçmişe tanık olmak arasındaki farktır bu.
1945’de başlayan Soğuk Savaş’ın ilk yılına tanık olanların neredeyse tamamı dünya sahnesini terk etti. 1935’de doğanların 90 yaşına geldiği koca yaşlı dünyamızda bir gün gelecek Soğuk Savaşın son yılını görenler de sahneden çekilecek.
Soğuk Savaş’ın Türkiye siyasetine ve sosyolojisine etkisiyse hız kesmeden devam ediyor. Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olan iki lider de Soğuk Savaş döneminden bize miras.
1953 doğumlu Tayyip Erdoğan ve ondan yaşça büyük Bahçeli siyasi tedrisatlarını Soğuk Savaş yıllarında aldılar.
Milliyetçi Cephe’yi anımsayalım: Cephe; merkezinde Adalet Partisini alan ama Demirel’in iki elini tutan Erbakan ve Türkeş portresinden oluşuyordu.
Tanıl Bora ya da Türkiye siyasetini izleyen herhangi bir analist haklı olarak Adalet Partisini hadi daha yakın tarihli Anavatan Partisini o da olmadı Doğru Yol’u arıyor. Türkiye’de Merkez Sağın aslında hiç var olmadığını yüzümüze vuran gerçeklik bize bu geçmiş kudretli partilerin nasıl yok olduğunu açıklamakta yeterli gelmiyor.
Diğer taraftan yapbozu daha da karmaşıklaştıran başka gerçekler de var:
Osman Hızlan, Yusuf Namoğlu, Ali Talip Özdemir ve tabii ki unutulmaz Burhan Özfatura. Kadıköy’den Beşiktaş’a Bakırköy’den İzmir’e bugün AKP’nin hayal bile edemeyeceği yerlerin tamamında sağcı isimler vardı.
Tanıl Bora’nın belagatiyle ifade edersek CHP’nin istimlak ettiği arsalar eskiden solun kalesi falan değildi.
Tabii ki zamanın ruhu kelepçeyi dijitalleştirdi, kimsenin kellesini Nazım’ın dediği gibi şalgam misali koparmıyorlar. Soğuk Savaş zamanından o kadar farkı olsun tabi.
Türkiye’de sağın sola; solun da sağa dönüşmesi tabii ki doğrudan Soğuk Savaşla ilgili bir konu değil. Sonuçta Soğuk Savaş Türkiye’de politik hayatın dizayn edilmesini sağlayan 45 yıldı. 1930’larda da Türkiye’de dini siyasete alet edebilirdiniz ama soğuk savaş yıllarında siyaset; dini, allahsız komünistlere karşı yapılan bir faaliyete çevirmişti. Milliyetçilik 1945’den önce de ülkede taraftar buluyordu. Ama soğuk savaş yılları Milliyetçiliği Komünist Moskoflara karşı bir ortaklaşma olarak yeniden tanımlıyordu.
Vesayet düzenini yıktık diyerek Ordu’ya karşı kazanılan zaferin keyfini çıkaranlar soğuk savaş yıllarında Ordu’nun her zaman sağın yanında olmasa da kesinlikle solun karşısında olduğunu iyi bilirdi. Bunun en veciz ifadesini Türkeş fikirlerimiz iktidarda diyerek tarif etmişti. Özal da eski bir MSP adayı olarak Türkiye’de dini siyasetin kapılarını açmış AKP’ye giden yollarda mıntıka temizliğini tamamlamıştı.
Bugün her ikisi de tüm donanımlarını ve siyasal olgunluklarını anti komünist histeri döneminde tamamlamış liderler Türkiye siyasetinde egemenler. 141-142 ve 163. Maddeler yok ama Türkiye’de demokratik söylem adı altında sadece kendi doğrularını dikte etme konusundaki hassasiyet soğuk savaş yıllarındaki dilden farksız.
Soğuk Savaş döneminde ülkenin komünizme kaymaması öncelikliydi. İnsanlar kim ve ne olduklarından bağımsız olarak komünistlikle suçlanıyordu. İşçi hakkı, kadın hakkı, etnik haklar, azınlık hakları, çevre hakları topyekün aynı çuvalın içindeydi.
Bugün yaşananlara bakınca AKP’li olmamanın, AKP’nin iktidardan gitmesi için çaba sarfetmenin de Soğuk Savaş dönemindeki komünistlikle eşdeğer ölçüde yargılandığını görüyoruz.
Tabii ki zamanın ruhu kelepçeyi dijitalleştirdi, kimsenin kellesini Nazım’ın dediği gibi şalgam misali koparmıyorlar. Soğuk Savaş zamanından o kadar farkı olsun tabi.
![Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?](https://www.yeniarayis.com/images/reklamlar/2024/11/yazarlar-sayfasini-izyeret-ettiniz-mi-1731847190.png)
Yorum Yazın