Sayın Hakan Fidan hakkında konuşuyorduk ve laf birden J.Edgar Hoover’a geldi. Herhalde Türkiye’nin Hoover’ı da Hakan Fidan’dır dedik ve gülüştük. J.Edgar Hoover Amerika’nın federal iç güvenlik teşkilatı olarak bilinen FBI’ın kurucusu ve ilk direktörü olarak biliniyor. 8 Amerika Başkanı eskiterek, 48 yıl istihbarat ve güvenlik örgütünün başında kalarak, “derin Amerikanın görünen yüzü” unvanını kazanmış bir simadan söz ediyoruz.
Bir süredir üzerinde düşündüğüm bir hususu, geçtiğimiz hafta bir cezaevi görüşü sırasında uzun süredir cezaevinde bulunan arkadaşımın söylediği bir cümle ile tekrar hatırladım. Sayın Hakan Fidan hakkında konuşuyorduk ve laf birden J.Edgar Hoover’a geldi. Herhalde Türkiye’nin Hoover’ı da Hakan Fidan’dır dedik ve gülüştük.
Anımsatmak gerekirse, J.Edgar Hoover Amerika’nın federal iç güvenlik teşkilatı olarak bilinen FBI’ın kurucusu ve ilk direktörü olarak biliniyor. Elbette, Hoover’ı bu derece bilinen yapan özellikleri bununla sınırlı değil. Bilhassa otoriter yönetim tarzı ve görev süresi boyunca hiçbir Amerikan Başkanının onu görevden almaya cüret edememesiyle de ünlü. Gerçekten de 8 Amerika Başkanı eskiterek, toplamda 48 yıl istihbarat ve güvenlik örgütünün başında kalarak, özellikle popüler kültürde “derin Amerikanın görünen yüzü” unvanını kazanmış bir simadan söz ediyoruz.
Hoover hakkında kısa bir araştırma yapınca, özellikle Amerika’da 30’lu yıllar boyunca devam eden depresyon dönemi gangsterlerine karşı yürütülen savaş, Amerikan mafyası ve devletin mafyayla ilişkileri, II.Dünya Savaşı boyunca Amerika’daki Nazi ajanlarının takibi ve engellenmesi, komünizmle mücadele dönemindeki eylem ve işlemler, özellikle sanat camiasının fişlenmesi, soğuk savaş dönemi boyunca başta siyah hareketi olmak üzere tüm insan hakları hareketi karşısındaki devlet tavrı başlıklarında, içinde Hoover kelimesi geçmeyen bir yorum yapılamadığını fark ediyorsunuz. Temel politikaların belirlenmesi ve uygulanmasında değişmeyen bir payı ve rolü olduğu herkesçe kabul ediliyor.
Hoover hakkında Lerone Martin’in 2023’te yayınladığı “The Gospel of J.Edgar Hoover” adlı kitaba göre “beyaz hıristiyan milliyetçiliği”nin yaygınlaştırılması ve devletin temel ideolojisi haline getirilmesi, aslında Hoover’ın projesi ve eseri. Kitaba göre Hoover, FBI’daki çalışmasını tıpkı Cizvitlerin yaptığı gibi yeniden modellenen bir haçlı seferi olarak çerçeveliyor, FBI çalışanları arasında “dindarlığı” mütemadiyen tercih ediyor, geleneksel Hıristiyan söylemini ABD’ye yöneldiğini iddia ettiği ateist ve komünist tehdided karşı silahlaştırıyor ve tüm ideolojiyi aslında hıristiyan ilkeler üzerinde kuruyor. Kitaba göre Hoover’ın sosyal muhafazakarlığının yalnızca dini değil ırksal bir niteliği de var, zira “beyaz Amerikalıların diğer azınlıklara karşı yasal üstünlüğü” üzerinden kurgulanan bir tür etnik manifestonun dinamiklerini de yine o hazırlıyor.
Temel devlet paradigmalarının oluşturulması ve benimsenmesinde, Erdoğan rejiminin iki üyesi olarak sayın İbrahim Kalın ve sayın Hakan Fidan’ın güvercin-şahin rollerini, pek çok zaman yer ve rol değiştirerek takip ettiklerini zaman içinde izledik.
Asalında bir eşcinsel olan, ama eşcinsel karşıtı tavrı fazlaca benimseyen Hoover’ın, aile kökenlerinde siyah bireylerin de olduğu daha sonra iddia ediliyor. Teşbihte hata olmaz elbette.
Eve döndükten sonra sayın Hakan Fidan’ın yazdığı yüksek lisans ve doktora tezlerini okumak üzere YÖK kataloğuna başvurdum. Fidan’ın “İstihbarat ve Dış Politika: İngiliz, Amerikan ve Türk İstihbarat Sistemleri Karşılaştırması” başlıklı 1999 tarihli yüksek lisans tezi indirilebiliyor; “Bilgi Çağında Diplomasi: Antlaşmaların Doğrulanmasında Bilgi Teknolojilerinin Kullanımı” başlıklı 2006 tarihli doktora tezi ise indirilemiyor. Yüksek lisans tezinde özellikle başarılı bir dış politika için güçlü bir istihbaratın gerektiğinin altını çizen Fidan, tezinde istihbaratı dış politika alanında başarılı bir şekilde kullanan iki ülke örneği olarak gösterdiği İngiltere ve Amerika’nın istihbarat ve dış politika sistemlerini analiz ederek bunları Türkiye ile karşılaştırıyor. Doktora tezinde ise bir anlamda “olması gerekeni” açıkladığı görülen Fidan, her ikisi de Bilkent’te yapılan tezleriyle aklındaki sistemi yıllar öncesinden yazmış gibi bir fotoğraf ortaya koyuyor.
Temel devlet paradigmalarının oluşturulması ve benimsenmesinde, Erdoğan rejiminin iki üyesi olarak sayın İbrahim Kalın ve sayın Hakan Fidan’ın güvercin-şahin rollerini, pek çok zaman yer ve rol değiştirerek takip ettiklerini zaman içinde izledik. Gerek sivil toplumda, gerek siyaset meydanında bu düzeyde bir fikri takip yapılıp yapılmadığını bilemiyorum, ancak örülen yapının Hoover’ın Amerika’da yaptıklarıyla pek çok noktada benzerlikler taşıdığını görmemek için kör olmak lazım.
Sivil toplumun bu derece geriletildiği, kişi hak ve özgürlüklerinin, temel hakların ve özellikle siyasi haklar ve özgürlüklerin büyük ölçüde sınırlandırıldığı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün minimize edildiği, yargının küçük bir ayrıntı haline indirgendiği bu atmosferin yaratıcılarının bundan sonraki hamlelerinin ne olabileceğin belirlenmesinde de bu benzerliklerden yararlanılabileceği kanaatindeyim.
Galiba içinde olduğumuz bu dönem de Türkiye’nin “depresyon dönemi”ne işaret ediyor. Artık hangi antidepresanı alırsınız, ona da ben karışamam.
![Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?](https://www.yeniarayis.com/images/reklamlar/2024/11/yazarlar-sayfasini-izyeret-ettiniz-mi-1731847190.png)
Yorum Yazın