CHP’yi yönetenlerin başarısı, AKP’nin yarattığı “gücü gücü yetene” siyasal boşluğunu doldurabilmek için gerçekten toplumda “mağdur” kesimleri yanına almalarıyla mümkün olacaktır. Bu da açıktır ki başta Kürtler olmak üzere, Aleviler ve Sünni Müslümanlar gibi geniş kesimleri içine alabilecek bir söylem ve pratik gerektiriyor. CHP bunu yapabilir mi? Bence yapabilmek için her türlü imkana sahiptir.
Küreselleşme ulus-devletlerin “norm” ve “değer” üretme imkanlarını sınırladıkça, ulus-devletler içinde devletin kendilerine ait olduğunu düşünen kesimlerle (ya da var olan devlet düzeninin devamında kendisi için yarar gören kesimlerle), kendi kimliklerinin de hesaba katılacağı yeni bir demokrasi talep eden kesimler arasında siyasal bir gerginlik yaratmaktadır. Bu gerginlik hemen hemen bütün ulus-devletlerde derece derece de olsa bir ucu “milliyetçilik” diğer ucu da “radikal bir demokrasi” talebi olarak yaşanmaktadır.
Geçenlerde yazdığım “Gücü Gücü Yetene Düzeni” başlıklı yazımda bu değişimin uluslararası düzen bakımından anlamı üzerinde durmuştum. O yazıda demiştim ki : “Ulus-devletler dünyasında milliyetçiliklerin yeniden yükselişi liberal demokrasinin de önemini yitiriyor oluşuyla yakından ilgilidir. Özellikle Trump’lı bir dünya düzeninde “liberal demokrasinin” baş savunucusu Amerika gibi bir gücün bu iddiadan vazgeçip pragmatist bir biçimde sadece Amerika’nın çıkarlarını öne çıkaran milliyetçi bir biçimde davranması esasında dünya siyasetinde de bir boşluk yaratarak “gücü-gücü yetene” bir düzenin oluşmasını yaygınlaştırıyor.”
Aslında Trump’ın bu kez sahneye çıkışından önce bu yönde ilk adım kuşkusuz Türkiye’de Erdoğan yönetimiyle atılmıştı. O güne kadar, iyi kötü farklı (ve kimisi bağımsız) kurumlardan oluşan ve vatandaşları arasında eşit bir mesafede durmaya çalışan bir devlet formundan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen, bütün devlet kurumlarının Saray’a, daha doğrusu tek kişiye bağlanmasıyla oluşan yeni bir formla yeni bir sınıra çekilmiş oldu. Dolayısıyla bu yeni devlet sistemi ile eski devlet sistemi arasında siyasal bir boşluk oluştu ve bu boşluk gücü elinde bulunduranların, yani iktidarın büyük ölçüde etkili olduğu “gücü-gücü yetene” bir düzenin oluşmasıyla sonuçlandı.
Tabii “güç” deyince yalnızca “sermaye” gücünden değil “devlet” gücünden de söz ediyoruz. Nitekim iktidar elinde bulundurduğu gerek sermaye ve gerekse devlet gücünü kullanarak bu siyasi boşlukta at gezdiriyor. Özellikle yargı ve bazı bağımsız çalışması gereken kurumları (RTÜK gibi)kullanarak kendisine karşı olan bütün grupları ve siyasi partileri baskı altında tutabiliyor. Açıktır ki eski düzenle yeni düzen arasında oluşmuş bu “gücü-gücü yetene” boşluğu doldurulamazsa iktidarın bu boşlukta istediği gibi ve istediği kadar kalması da kaçınılmaz.
Doğrusu bu nedenle de ben CHP’nin ana muhalefet partisi olarak yöneldiği bu “sokak” siyasetini benimsiyorum benimsemesine ama bu noktada da CHP’nin ciddi bir sorunu olduğunu da düşünüyorum.
Peki muhalefet bu boşluğu nasıl doldurulabilir? Daha doğrusu doldurabilir mi?
Kestirmeden gidersek ben bu boşluğun parlamentodaki muhalefetle doldurulabilecek bir boşluk olduğuna inanmıyorum. Çünkü parlamentonun mevcut yapısı orada yapılacak bir muhalefetle bu boşluğu doldurabilecek bir enerji üretmenin mümkün olmadığını söylüyor. O nedenle de bence de doğru strateji CHP’nin benimsediği demokratik hakların sınırları içinde yapılacak olan “sokak” siyasetidir.
Doğrusu bu nedenle de ben CHP’nin ana muhalefet partisi olarak yöneldiği bu “sokak” siyasetini benimsiyorum benimsemesine ama bu noktada da CHP’nin ciddi bir sorunu olduğunu da düşünüyorum. Bu sorun da CHP’nin söz konusu muhalif güçlerin ortak bir amaca yönelebilmesi için gereken bir söyleme tam olarak sahip olmaması gerçeğiyle ilgilidir.
Açıktır ki Kürtlerin barış çabalarına engel olmak şiarıyla siyaset yapan bir Ümit Özdağ ile Kürtleri bir araya getirmek pek mümkün değildir. O nedenle de CHP’yi yönetenlerin başarısı, AKP’nin yarattığı “gücü gücü yetene” siyasal boşluğunu doldurabilmek için gerçekten toplumda “mağdur” kesimleri yanına almalarıyla mümkün olacaktır. Bu da açıktır ki başta Kürtler olmak üzere, Aleviler ve (tarikat ve cemaat zulmünden rahatsız olan) Sünni Müslümanlar gibi geniş kesimleri içine alabilecek bir söylem ve pratik gerektiriyor. CHP bunu yapabilir mi? Bence yapabilmek için her türlü imkana sahiptir.
Yani yapabilir!
Ne dersiniz?

Yorum Yazın